But i don't have to traduction Turc
5,311 traduction parallèle
Now look, I don't want to get you boys in trouble. But as pest inspectors for the city of New York, we have the absolute right to enter any licenced food...
Bakın beyler, başınızın belaya girmesini istemem ama New York haşere müfettişleri olarak bütün lisanslı yiyecek tüketim alanlarına girme...
It's not that I don't love hearing you sing off-key to imagine dragons, but any idea when you're gonna have your car again?
Detone olarak Imagine Dragon söylemenden hoşlanmadığımdan değil ama tekrar ne zaman araba alacağına dair bir filrin var mı?
But I don't need to have it.
Ama yapacağım diye bir şart yok.
I'm sorry to bother you, but we're the people who paid for your meal, and as much as I am committed to you enjoying your food while it's still piping hot, I do have a few more questions, if you don't mind.
Rahatsız ettiğim için özür dilerim ama yemeğinizin ücretinizi ödeyen biziz ve yemeğiniz sıcakken onu bir an önce yemenizi istesem de sakıncası yoksa size birkaç sorum daha olacaktı.
I mean, I don't know if you have anything to say to him, But I think he feels like he would like To get some more things off his chest,
Senin ona söylemek istediğin bir şey var mı bilmiyorum ama, ama bence o çok geç olmadan önce, vicdanını rahatlatmak istiyor.
Well, I don't approve of how things were managed in Russia, but I'm still sorry for people who have to make a new life in a foreign land.
Rusya'daki eski yönetimi onaylamıyorum fakat yine de yabancı bir ülkede yeni bir hayat kurmak zorunda olanlar için üzgünüm.
I don't know what you think, but for me, it's really great to have mysteries and questions hanging over paintings that are 500 years old.
Siz ne düşünürsünüz bilmem, ama 500 yıllık resimlerin etrafında gizemin ve soru işaretlerinin olması bence muhteşem bir şey.
I don't want to start a relationship by laying down a bunch of rules, but you have to get along with Riley.
Bir sürü kural koyarak bir ilişkiye başlamak istemiyorum ama Riley'le anlaşmalısın.
I love him, but I don't want our daughter to have my father for a mother.
Babamı seviyorum ama kızımın babam gibi bir annesi olmasını istemiyorum.
I don't know what you just said, but it's nice to see what our kids have in store for them someday... or kid.
Ne dediğini tam olarak anlamadım ama çocuklarımızın böyle sürprizler yapacak kadar büyümeleri güzel olacak. Ya da çocuğumuzun.
"I can't go on the way I'm living... " but I don't have the power to die.
Yaşadığım yolda devam edemem ama ölecek gücüm de yok.
Actually, Jill, I used to have a gun, but I don't need it anymore.
Aslında eskiden silahım vardı Jill ama artık ihtiyaç duymuyorum.
But I don't have to put up with your passive - aggressiveness anymore.
Ama senin pasif-agresif tavırlarına katlanmak istemiyorum.
I know you're concerned about undercutting your wife, but you don't have to be.
Karının işine mani olmaktan endişelendiğini biliyorum ama endişelenmene gerek yok.
I'm sorry to bother you at such a late hour, but we don't have much time.
Bu kadar geç bir saatte sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim ama fazla zamanımız yok.
Oh. So, as I was saying, with your, uh, Disneyland prize package, you were supposed to receive a standard garden-view room, but I'm afraid we don't have a comparable room available here at Walt Disney World.
Disneyland ödül paketinize göre standart bir bahçe manzaralı oda almanız gerekiyormuş ama korkarım burada Walt Disney Dünyası'nda bunu karşılayabilecek bir odamız yok.
But if I don't get involved in other people's lives I'll have to focus on my own and that's not fun.
Ama eğer başkalarının hayatını burnumu sokmazsam... kendime odaklanamam ve bu hiç eğlenceli değil.
- I don't know what kind of bullsh- - plan you have, but I will scream that I'm a DEA agent right now to get the team in here.
Ne boktan bir planın olduğunu bilmiyorum ama ekibi buraya getirmek için şimdi ben DEA'denim diye bağıracağım.
No one can tell you how to feel, but... I can tell you, you don't have to be alone.
Nasıl hissedeceğini kimse söyleyemez ama yalnız olmak zorunda olmadığını söyleyebilirim.
Well, I don't have one yet, but that's why we need to look into it.
Henüz tam manasiyla bir teorim yok iste bu yüzden arastirmaliyiz.
I know you're a member of the Green Jackets Team back in the UK, but sniping isn't just about shooting straight, you also have to shoot first, so get back on your rifle.
İngilterede Yeşil Ceketliler takımının bir parçası olduğunu biliyorum ama keskin nişancılık sadece iyi ateş etmek değildir aynı zamanda ilk ateş eden olmalısın. Bu yüzden tüfeğinin başına dön.
But you don't have to worry about that, because I am fast enough for the both of us.
Ama o konuyu dert etme, ikimiz için de yeteri kadar hızlıyım ben.
Well, I don't either, but we have to be prepared.
Ben de istemiyorum ama hazırlıklı olmalıyız.
Now, I don't mean to be curt, but we don't have much time.
Kabalık etmek istemem ama pek fazla zamanımız yok.
I don't know why, but I feel in my heart that we have to keep it with us.
Nedendir bilmem ama onu burada tutmamız gerektiğini hissediyorum.
I-I still try to have it, but I don't know anymore.
Hala da deniyorum ama artık emin değilim.
And it might shock you to believe, Lisa, but I don't have health insurance, so I'm gonna say I hurt my hand in the fight, and Bucky's insurance is gonna cover it.
Ve şok olabilirsin, lisa, Ama benim sağlık sigortam yok, O yüzden elimi dövüşte incittiğimi söyleyeceğim,
Nadir : I don't have to tell Either one of you this, but you need to tread lightly.
İkinize de söylememe gerek yok ama dikkatli davranmanız gerek.
I want you to have that fresh start that we're talking about. But I really don't see how that's possible if we stay here.
Bahsettiğin yeni başlangıcı yapmanı istiyorum ama burada kalırsak nasıl yapacaksın anlayamıyorum.
I did, but then your mother started talking about how we're not a complete family yet. And then she told me that your sperm's getting really old. And I don't want to have a baby that's made out of old sperm.
Öyleydi ama annen hala tam anlamıyla aile olmadığımızı spermlerinin gittikçe sağlıksızlaştığını falan söyleyince sağlıksız bir bebek istemediğime karar verdim.
Hulks! I don't have time to explain, but I need you to trust me!
Hulklar, açıklayacak vaktim yok ama bana güvenmeniz gerek.
Oh, don't worry about it, but I do have to go.
Sorun değil ama ben gitmeliyim.
I don't want to mess it up. But I have to do my job, so I wanted to tell you in person so that you didn't hear it from the rumor mill.
Bunu mahvetmek istemiyorum ama işimi yapmak istiyorum bu yüzden doğrudan benden duymanı istedim ki dedikodulardan duymuş olma.
I have to hire people to replace them, but I don't have any time because my client and her four kids are going to be living on my couch if I don't win this case.
Yerlerine başka insanlar işe almalıyım, ama vaktim yok çünkü müvekkilim ve dört çocuğu bu davayı kazanamazsam kanepemde yaşamaya başlayacaklar.
You don't have to, but when they get back, tell them my mind was made up and I wasn't hysterical or anything.
Şart değil ama geri döndüklerinde onlara aklımın başında olduğunu ve bunun histerik ya da öyle bir şey olmadığını söyle.
Yes, but as a store owner, I'll finally have a good comeback to, "You don't work here- - shut up."
Evet ama dükkân sahibi olarak sonunda "Burada çalışmıyorsun, kes sesini" ye verilecek güzel bir cevabım var.
- Yeah, I know, but you don't have to be so morbid about it.
- Evet, biliyorum. - Bu konuda ürkütücü olmana da gerek yok.
I don't know, but it'd be nice to have proof.
- Bilmiyorum. Kanıt olsa fena olmazdı.
But right now, I need you to trust me, because we don't have another choice.
Ama şimdi bana güvenmeniz gerekiyor. Çünkü başka bir şansımız yok.
Free will can be dangerous, but I don't have to tell you that.
Özgür irade tehlikeli olabilir. Ama bunu söylemek zorunda değilim.
Guilty as charged - - I don't think that every problem has to have a Democratic solution, but what's happening right now is that you're upset.
Bir sonuca varıyorsun ve dünyanın geri kalanı otomatikman hemfikir oluyor. Suç sabit görüldü.
I'd call the police, but I don't have to
Polisi arardım, ama yapmayacağım..
Mr. Malone, I don't appreciate you using my chambers to testify, and he may not have proof, but if one client leaves his firm and their charges miraculously disappear, you're looking at more than sanctions. You're looking at jail time.
Bay Malone odamı tanıklık için kullanmanızı tasvip etmiyorum ve onun kanıtı olmayabilir ama eğer bir tane bile müşterisi ayrılır ve suçlamaları birdenbire düşerse sadece müeyyide ile değil hapis ile karşı karşıyasın demektir.
Hey, I don't have any cash on me, but if you want to bring my luggage up, I'll get you on the way back.
Üzerimde nakit yok ama bavulumu taşımak istersen yukarıya çıkınca verebilirim.
Caleb, I will fight for you, but you have to trust me. If we don't trust each other, then I might as well just help you pack.
Birbirimize güvenmiyorsak toplanmana yardım edebilirim.
I'll admit, Stiles, I don't have any unusual talents like Lydia, but, somehow, I just knew we were gonna get a chance to do this again.
İtiraf etmeliyim ki Stiles benim Lydia gibi değişik yeteneklerim yok ama bir şekilde bunu tekrar yapma şansı bulacağımızı biliyordum.
I offered you my study group and you said no, and that's fine, but I don't have to remind you that if you don't pass the bar this time, you won't be able to take it again till after your father's final hearing with the board of pardons.
Sana çalışma grubumu önerdim ancak kabul etmedin sen bilirsin fakat bu sınavı da geçemezsen babanın af heyeti ile olan karar duruşmasına kadar tekrar sınava girme şansın olmayacak.
I don't like to see you get played, but you have to see things the way they are.
Seninle oyun oynanmasından hoşlanmıyorum ama senin de olayları olduğu gibi görmen lazım.
I don't want to shoot anyone, but I will if I have to!
Kimseyi vurmak istemiyorum ama zorda kalırsam vururum!
It kills me to betray him, but from where I'm standing... I don't have a choice.
- Ona ihanet etmek içimi yiyor ama görüşüme göre, başka bir şansım yok.
But I hope you know you don't have to make up for her not getting adopted or for anything with a special gift.
Ama umarım ki evlat edinilemediği için bir özel hediyeyle gönlünü almak zorunda olmadığını biliyorsundur.