But that's all traduction Turc
7,326 traduction parallèle
All right, maybe you guys don't have anything to hide, But, um, i have some photos and some web searches That i'm not very proud of,
Peki, belki sizin saklayacağınız bir şey olmayabilir ama, benim gurur duymadığım bazı fotoğraflarım ve internet geçmişim var ve tercihen bunların tüm dünyaya sızmasını istemiyorum.
Yeah, but I'm afraid that's... not all it means.
Ama korkarım ki tüm anlamı bu değil.
I'm sorry, but, with all due respect, it appears that the victim's ribcage is broken, by something small and soft...
Özür dilerim ama tüm saygımla kurbanın kaburgasının küçük ve yumuşak bir şey tarafından kırıldığı görülüyor.
But you don't think that's all he wants.
Ama istediğinin sadece bu olmadığını tahmin edebilirsin.
We all shut down in some way, but Ritchie's fall... that was the greatest.
Hepimiz kendimizce üzüldük ama Ritchie'ninki en büyüğüydü.
Well, that's all very well, but I am bound to observe that I have never heard of any of your kingdoms.
Beni mazur görün lâkin krallıklarınızı hiç işitmemiştim.
Seasonings to taste, all that stuff, but it's different now in the restaurant world.
Baharatları tatmak falan,... ama restoran dünyasında işler farklı.
But all I did was make him vomit uncontrollably, which was like, uhh, all right, let's stop that.
Tek yaptığım kontrolsüzce kusmasını sağlamaktı, sanki şöyle... Her neyse. Burda keselim.
And maybe that makes me all sugar and spice and everything nice, but Lord knows I much prefer that over rudeness and sarcasm and back spasms!
Bu kalbimi şeker, baharat ve iyi olan her şeyden yapılmış gibi gösteriyor olabilir ama bu kabalık, alay ve halaydan yapılmasından iyidir!
Now, as you know, I've burnt all your crops But what you don't know is that
Bildiğiniz üzere, tüm ekininizi yaktırdım. Ama bilmediğiniz şey ise bir kısmını kendime ayırtmış olmam.
I mean, sure, I'll kidnap a woman and force her to marry me, but after that, I'm all about a woman's rights.
Yani tamam birini kaçırıp benimle evlenmeye zorlamış olabilirim ama sonuç olarak kadın haklarına her zaman önem vermişimdir.
I mean, it would be no harm, no foul, but all we have now are American terrorists. We have no bombs. And compound that with the horrific murder of a well-respected U.S. senator and an Ar Rissalah attack at an agency safe house, and, ma'am, we're dealing with the appearance of impropriety that could very well bring down your presidency.
Sonuç alabilsek zaten sorun da çıkmaz ama şu an sadece Amerikalı teröristleri yakalayabildik hiç bomba bulamadık ve bunların yanında ABD'nin saygın bir senatörü CIA'in güvenli evlerinden birine yapılan bir Ar Rissalah saldırısında korkunç şekilde öldürüldü.
First of all, that's nonsense and you know it, but I'm not talking about that.
İlk olarak, bu saçmalık ve sende bunu biliyorsun Bir kere bu konu hakkında konuşmuyorum.
Yeah, I know. But that's all right.
Evet, biliyorum ama halledersin sen.
Uh, well, I... okay, I guess she didn't tell you, but, uh, that's me too to some degree, so... just wanna make sure all the cards are on the table.
- Pekala, size söylememiş sanırım. Fakat ben de bir dereceye kadar işte, o yüzden masadaki bütün kartların açık olduğundan emin olmak istedim.
That's enough, girls. You may be too young to understand this, but finding a man and getting married is not all that life has to offer.
Bunu anlamak için çok genç olabilirsiniz ama hayat birini bulmak ve evlenmekten ibaret değil.
But there's nothing wrong with power, not when it means that - - that I... that we - - that we can have it all.
Yani bu ben... Yani biz her şeye birden sahip olamayız anlamına gelmiyor.
But the one bright light in all the darkness is knowing that men like Steve McGarrett are out there, making sure the good guys always come out on top.
Ama karanlıkta tek parlak ışık iyi adamların kazanmasını sağlayacak Steve McGarrett gibi adamların olduğunu bilmektir.
Because we're all being watched by an intelligent supercomputer that's slowly but surely taking over the world.
Çünkü hepimiz yavaş yavaş ama emin adımlarla dünyamızı ele geçiren akıllı bir süperbilgisayar tarafından izleniyoruz.
I know now that it's all I will ever have from you, but I'll treasure the memory all the same for as long as I live.
Artık biliyorum ki bu senden alacağım tek şey olacak ama yaşadığım süre hafızamda kalacak en değerli şey olacak.
I know that it seems like a funny kind of revenge but it's all I have.
Garip bir intikam gibi göründüğünün farkındayım ama elimde başka bir şeyim yok.
I know. I'm sorry that sounded kind of prejudiced, but... it's just that you all stayed so close together and no one saw you outside of school.
- Biliyorum, kulağa biraz ön yargılı gibi geliyor ama hepiniz çok yakın duruyordunuz ve kimse seni okul dışında görmemişti.
Remember, she was anemic, and she had that kidney infection. She had the fever, and we were trying to deal with all of those things, but... but none of it mattered because... because the real problem was the cancer.
- Hatırlarsın, anemisi vardı ve böbrek iltihabı vardı, ateşi vardı biz de tüm bunlarla başa çıkmaya çalışıyorduk ama hiçbir önemli değildi.
All right. He's got that dangerous past that you kinda vibe on. But also he's got nine years sobriety.
O hoşuna giden tehlikeli geçmişe sahip ama ayrıca dokuz yıldır madde kullanmıyor ve Detroit'in varoş mahallelerini yenileyen bir inşaat firmasını yönetiyor.
Give me all of the shittiest cases that you can find, but I'm telling you, it's not gonna break me.
Hadi bana bulduğun bütün en en boktan davaları ver, fakat sana söylüyorum, beni alt etmeyecek.
I'm sure you've all heard rumors about why we called this meeting, but that's because it's hard to keep good news quiet.
Eminim ki hepiniz bu toplantıyı yapma nedenimizin dedikodusunu duydunuz. fakat bunun sebebi yalnızca iyi haberlerin hızlıca yayılması.
No, no, that's not what I'm saying at all, but... But I do understand how hard it is to break people's trust in order to protect them.
Öyle bir şey demeye çalışmadım ama insanları korumak için onlara yalan söylemeni anlıyorum.
I'm not usually the best at non-verbal cues, so I have to ask, is it possible that everyone here but me read all of each other's leaked emails?
Gizli anlamlardan anlamadığım için soruyorum. Ben hariç buradaki herkes birbirlerinin e-postalarını mı okudu?
Since this was an OTR, that would mean all the hospital records would have been confiscated by the Feds, but we'd still have copies at Homeland.
Bu olay kayıt dışı olduğundan dolayı tüm hastane kayıtlarına Federaller tarafından el konulmuş olabilir, ama İç Güvenlik'te bir kopyası olacaktır.
I never checked up, but, uh... now that some of my memories are coming back... it's like it's happening to me all over again.
Hiç doğru mu diye bakmadım ama şimdi bazı anılarımı hatırladıkça sanki tüm o olanları bir daha yaşıyormuşum gibi oldu.
- Listen, dishwasher, not that it's any of your damn business, but you got it all wrong.
- Bana bak bulaşıkçı. Seni ilgilendirmemesini geçtim de olayları çok yanlış anlamışsın.
- I agree that it's all very promising, but... - Washington DC?
- Umut vadettiğine katılıyorum da Washington D.C. mi?
But, that's all over for now.
Ama şimdilik her şey bitti.
I wish we'd all been as strong as you down there. But that's why we need you this one last time.
Keşke oradayken hepimiz senin kadar güçlü olabilseydik ama zaten bu yüzden sana son bir kez daha ihtiyacımız var.
Well, let's see what Gottlief says today, but just because you had one brief lapse in judgment, one mildly embarrassing incident, doesn't mean that that derelict has to call all the shots, to barge in here whenever he wants to,
Bakalım bugün Gottlief ne diyecek. Ama sadece bir kez hata ettin diye,... biraz utanç verici tek bir olay yüzünden o sorumsuz borusunu öttürecek,... ne zaman isterse buraya burnunu sokacak,... çocukları Bronx'a sürükleyecek değil ya.
I know you're angry with me, but the way you ate up all that crap she was spoon-feeding you when everyone else can see...
Bana öfkeli olduğunu biliyorum ama yediğin tüm nanelerde seni o şımartıyordu.
I mean, there can be a shit storm raining down on us and we just turn the other way and pray it's all right, but I'll tell you, he makes a pretty compelling case that this is in our blood'cause Grandpa Silas was a bootlegger.
Yani üzerimize fena bir yıldırım düşebilir ve biz öbür tarafa dönüp her şeyin yolunda olmasına dua ederiz. Ama size söyleyeyim, Büyükbaba Silas'ın bir içki kaçakçısı oluşu bunun bizim kanımızda olması durumunu epey inandırıcı kılmış.
But that's all stuff you guys did to me.
Ama bunların hepsi, sizin bana yaptığınız şeyler.
But he got injected with a lot of confidence, and then you get this phobia inducement that "if I leave, it's all going to go down the tubes."
Ama ona çok özgüven aşılandı ve sonrasında bir korku yerleşiyor "eğer şimdi ayrılırsam, bundan sonrası yokuş aşağı".
That's all fine, but I need those other files.
Sorun yok, ama benim diğer dosyalara ihtiyacım var.
I mean, I guess we all are, but it's just horrible to think about, you know, and there's a lot of things that are horrible to think about.
Hepimiz öleceğiz tabii ama düşünmesi bile korkunç. Düşünmesi korkunç olan bir dolu şey var.
But that's not all I am, is it?
Ama sadece bu değilim, değil mi?
But Elliot, that's... that's really all that I can tell you, okay?
Ama Elliot, bu... sana söyleyebileceklerim bu kadar, tamam mı?
You are a designer of furniture that can make all the forms of furniture in the world But I personally can not support you if you like this continue
Nasıl bir mobilya tasarımcısı her türlü şeyi yapar da dışarı çıkıp bir kulpu dahi seçemez.
But I'm not gonna let that happen, you hear me? It's all right. We're gonna take care of you, both of you, okay?
... ama bunun olmasına izin vermeyeceğim duydun mu beni, ikinize de bakacağız...
I know School Trustee isn't much, but it's something that we all fought for.
Okul aile başkanlığı çok büyük bir şey değil ama hepimizin uğruna savaştığı bir şey.
All due respect, sir, but that's horseshit.
Tüm saygımla, efendim, ama bu saçmalık.
If you meant "No," you should have said "No" because all that "We'll see" does is make me think it's possible, and then I end up ruining things, not just for myself, but for my friends, when really you have no intention of saying "Yes."
Eğer "hayır" ı kastediyorsan "hayır" demen gerekiyor çünkü bütün o "bakarız" lar bana mümkünmüş gibi geliyor çünkü sen "evet" deme niyetinde olmayınca sonra benden ziyade arkadaşlarım için planlar bozuluyor.
But if I don't do something about this now, then I'm just... That's all it will ever be, just talk.
Eğer hemen bir şey yapmazsam, o zaman sadece konuşmuş olarak kalacağız.
But if I don't do something about this now, then that's all it will ever be, just talk.
Eğer hemen bir şey yapmazsam, o zaman sadece konuşmuş olarak kalacağız.
Her assistant says that she's out all day with some clients, but you might be able to catch her at her 3 o'clock.
Asistanı bütün gün dışarıda, müvekkillerinin yanında olacağını söyledi ama... -... belki 3'teki toplantısına yetişirsiniz.
but that's all right 42
but that's all i know 24
but that's not you 16
but that's beside the point 34
but that's not why i'm here 50
but that's okay 199
but that's not the problem 16
but that's not true 78
but that's not me 25
but that's normal 26
but that's all i know 24
but that's not you 16
but that's beside the point 34
but that's not why i'm here 50
but that's okay 199
but that's not the problem 16
but that's not true 78
but that's not me 25
but that's normal 26
but that's it 276
but that's the way it is 43
but that's not all 68
but that's not the point 136
but that's just it 35
but that's not gonna happen 26
but that's life 39
but that's good 38
but that's the thing 39
but that's ok 51
but that's the way it is 43
but that's not all 68
but that's not the point 136
but that's just it 35
but that's not gonna happen 26
but that's life 39
but that's good 38
but that's the thing 39
but that's ok 51