But that's beside the point traduction Turc
61 traduction parallèle
That's a very interesting theory but not supported by the facts and quite beside the point.
Bu çok ilginç bir teori fakat gerçeklerle bağdaşmıyor. Aynı zamanda tamamıyla konu dışı.
I'm very sorry that Dexter's young lady is going overseas, but that's beside the point.
Dexter'ın genç bayan subayı açık denizlere açılacağı için... çok üzgünüm. Ancak bu şekilde olması gerekli.
But that's beside the point.
Ama bu konumuz dışı.
But that's beside the point.
Ama konu o değil.
- But that's beside the point. I'll get you a cab.
Bunun konuyla ne alakası var?
Come to think of it, most people like a good laugh more than me but that's beside the point.
Düşündüm de, çoğu insan gülmeyi benden çok seviyor ama konumuz o değil.
But that's beside the point.
Ama bu konumuzun dışında.
Yes, well, that's beside the point, sir, but I'm not going to open it.
Evet ama bu konu dışı. Bavulu açamam.
I don't like you, but that's beside the point.
Sizi sevmiyorum, ama konu bu değil.
Come to think of it, most people enjoy a good laugh more than I do, but that's beside the point. Right! Let's get on with this skit!
Düşününce, çoğu insan gülmeyi benden çok sever, ama bu konumuz dışı.
Obviously you wouldn't, but that's beside the point.
Açıkçası tanımazdınız, ama bu konumuz dışında.
But that's beside the point. The important thing right now is that you and I straighten out these transfers of authority.
Ve bunun yanı sıra şu anda önemli olan konu...
No, sir, but that's beside the point.
Hayır, efendim ama bunun konuyla ilgisi yok.
- But that's the way it was. - That's beside the point, Mr. Doubleday.
- Ama işler böyle yürüyordu.
He's always been a voluntary patient here, but that's beside the point.
Burada sürekli gönüllü hasta olarak bulundu ama konumuz bu değil.
But, you know, like, that stuff - - that's all beside the point.
Ama sorun orada değil ki.
- The name was Milo, but that's beside the point.
- Milo'ydu ismi. Fakat bu konunun dışında.
Of course, she became a lesbian on her 60th birthday, but that's beside the point.
Tabii ki 60. yaş gününde lezbiyen oldu, ama bu konumuzun dışında.
Of course, my father told me she gave lousy head, but that's beside the point.
Babam da onun başının etini yediğini söylerdi ama bunun konuyla ilgisi yok.
- He is, but that's beside the point.
- Öyle ama bu konumuzun dışında.
She didn't even bill me sometimes, but that's beside the point.
Bazen bana fatura bile kesmezdi ama bu konumuzun dışında.
Carola was a rich and complex human being... with dreams, goals, frustrations and sorrows... but in respect of the whole, that's beside the point.
Carola kafasında hayaller, hedefler, öfkeler ve... kederlerle dolu, karmaşık bir insandı... fakat bunlarla birlikte, işin özü bu değildi.
-... but that's beside the point.
- Ama bu konunun dışında tabi.
One thing to know - this may sound a bit like denouncing, but when it comes to protecting the people, that's beside the point...
İktidarı aldığımızda Altkomite de yanımızdaydı.
No, I was trying to get a line out, but that's beside the point.
Hayır, hat almaya çalışıyordum. Konu bu değil.
But that's beside the point... whether or not I can dredge up this information... about, you know, my address or, you know, my mom's maiden name or whatnot.
Ama bunun yanında bu bilgileri taramanın yani adresimi annemin kızlık soyadını falan ne önemi var?
You have slept with other men. I can accept that. I know in my heart that you didn't enjoy it, but that's beside the point.
Tabii, derinliklerinde bir yerde hoşuna gitmediğini biliyorum ama bu konumuzun dışında.
That's possibly true, but definitely beside the point.
Muhtemelen doğru ama konuyla ilgisi yok.
But that's beside the point.
Fakat bu biraz konumuzun dışında.
But that's beside the point.
Ama bu konu dışı,
Look, the dead guy buried the money and then lost it, but that's beside the point.
Bak ölü adam parayı gömdü ve sonra Kaybetti ama bu noktanın dışında.
I own the company that makes the dome, but that's beside the point.
Kubbeyi yapan şirketin sahibi benim ancak bu konumuzun dışında.
But that's beside the point!
Ama bu konumuzun dışında!
But that's beside the point right.
Ama bu noktada hemen yanında.
But that's beside the point.
Konu bu değil!
My buddy was paying back a loan. But that's beside the point.
Mesele bu değil.
Well, baptists are, but that's beside the point.
Konumuz değil ama, Baptisler gayet normal.
To see my girlfriend, but that's beside the point.
- Edie. Kız arkadaşımı görmek için erken geldim ama konumuz bu değil.
What happened to him the last few years was a tragedy, but that's beside the point.
Son birkaç yılda başına gelenler tam bir trajediydi ama önemli olan bu değildi.
- Yeah, but that's beside the point.
Evet ama asıl konu bu değil.
But that's beside the point.
Ama, bunun konuyla alakası yok.
But that's beside the point.
Ama bunun konuyla bir ilgisi yok.
He's also gay, but that's beside the point.
Ayrıca eşcinsel ama bu alakasız.
I was thinking about it, honestly, but that's beside the point.
Hakkında düşünüyordum dürüst olmak gerekirse ama bu konu dışı.
But that's almost beside the point.
- Ama bu konuyla ilgisi yok.
Of course I could, but that's beside the point.
Elbette yapabilirdim ama konumuz bu değil.
It's on the floor above, but... that's beside the point.
O servis bir kat yukarda, fakat... bu konuyla alakasız.
She's gonna get married and stab her husband one day, - but that's beside the point.
Bir gün evlenecek ve kocasını bıçaklayacak ama bunun önemi yok.
Crossbow, actually, but that's beside the point.
- Arbaletle. Ama meselemiz bu değil.
Very nice too... but that's beside the point.
Çok da cana yakındı ama konumuz bu değil.
I mean, yeah, she look drunk, man, but that's beside the point, man.
Yani, evet, sarhoş gibi, ama, şuan ki konu bu değil, dostum.