But you have to trust me traduction Turc
253 traduction parallèle
But you have to trust me.
Öncelikle bana güvenmelisin.
But you have to trust me, honey.
Ama bana güvenmek zorundasın tatlım.
I know you got no reason to believe me, but you have to trust me, OK?
Bana inanmak için sebebin olmadığını biliyorum ama bana güvenmelisin, tamam mı?
You got no reason to believe me, but you have to trust me.
Havayolunu kurtarabilirim. Bana inanmak için sebebin olmadığını biliyorum ama bana güvenmelisin, tamam mı?
Now, I know you're frightened and you've seen some pretty strange things, but you have to trust me.
Korktuğunu biliyorum, ve bazı garip şeyler de gördün, Ama bana güvenmen gerek.
I told you I'll take care of everything... and I will... but you have to trust me.
Sana her şeyi halledeceğim dedim. Ve yapacağım. Ama bana güvenmen lazım.
But you have to trust me.
Fakat bana güvenmelisin.
I understand you have some anxiety, but you have to trust me.
Korktuğunu anlıyorum ama bana güvenmek zorundasın.
Okay, this is totally gonna work, but you have to trust me.
Pekâlâ, bu kesinlikle işe yarayacak. Ama bana güvenmek zorundasın.
I know this is insane, but you have to trust me now.
Bunun delilik olduğunu biliyorum ama bana güvenmelisin.
And okay, that's who you are but you have to trust me.
Tamam sen böyle birisin, ama bana güvenmek zorundasın.
I know you did... but you have to trust me.
Kurtardığını biliyorum ama bana güvenmek zorundasın.
But you have to trust me.
Ama bana güvenmen gerek.
Lana, I understand you not want anyone to worry, but you have to trust me.
Lana, onları meraklandırmamak istemeni anlıyorum ama bana güvenmelisin.
I certainly wouldn't want to, but as long as you don't trust me... Or have the slightest bit of faith in me...
Yapmak istemem tabii, ama bana güvenmediğin... ya da bana en küçük bir inanç beslemediğin sürece...
But you must trust me until I have time to explain better.
Daha iyi bir açıklama yapıncaya kadar bana güvenmek zorundasın.
Siringo, my instinct warns me not to have faith in a man like you, but the Professor here says don't trust your instincts, he says.
Siringo, içgüdülerim senin gibi bir adama asla güvenmemem gerektiğini söylüyordu,... ama Profesör, içgüdülerime güvenmemem gerektiğini söylemişti.
It is normal, you don't know me, but I myself have to trust you.
BU çok normal, beni tanımıyorsunuz, ama ben size güveniyorum.
But you're gonna have to trust me.
Ama bana güvenmek zorundasın.
You have no reason to trust me, but why distrust me?
Bana güvenmek için bir nedenin yok, ama güvenmemek için de yok, değil mi?
Look, I know it sounds crazy, but you're gonna have to listen to me and trust me.
Bak, bu kulağa çılgınca geliyor biliyorum... Ama beni dinlemek ve bana güvenmek zorundasınız.
I know what you're worried about, but you have to trust me.
Ido, her zaman senin Gally'in olacağım.
But, shit, you have to trust me!
Ama kahretsin, bana güvenmek zorundasın.
Now, I think I can help you but you're going to have to trust me.
Şimdi, sanırım sana yardım edebilirim. Ancak bana güvenmen gerekiyor.
I know you have no reason to trust me but I hope you'll at least try to consider my offer with an open mind.
Biliyorum, bana sebepsiz yere güvenmiyorsun ama teklifimi açık bir fikirle düşünüp deneyebiliriz diye düşünüyorum.
But you have to trust me.
Ama önce bana inanmak zorundasın.
But I have no memories to either trust nor distrust. And if you ask me now to follow you again, to stand behind you in what you now believe, without knowing what happened to me out there, without those memories, I can't.
Ama benim güveneceğim ya da güvenmeyeceğim hatıralarım yok ve eğer yeniden peşinden gelmemi,... inandıklarının arkasında durmamı istersen,... orada bana neler olduğunu söyleyen anılarım olmadan bunu yapamam.
I don't blame you for being suspicious, but if you want the cure, you'll have to trust me. - The clock is ticking.
Şüphelendiğiniz için sizi suçlamıyorum, ama eğer tedaviyi istiyorsanız bana güvenmeniz lazım ve zamanımız azalıyor.
I'm sorry, but you're going to have to trust me on this.
Üzgünüm, ama bunda bana güvenmelisiniz.
Look, I know you have no reason to trust me right now, but I just got a little note from the Engineer.
Biliyorum, bana güvenmiyorsun... fakat mühendisten bir mesaj aldım.
That's very sweet, Dan, but trust me, you don't have to worry about Leo at all.
Bu çok tatlı Dan ama güven bana Leo hakkında endişelenmene hiç gerek yok.
Sir, we're over here ready to bring you home, but you're gonna have to trust me.
Efendim, sizi eve götürmek için geldik, ama bana güvenmeniz gerek.
I promise to give you a fair hearing. But when the shooting starts, you're gonna have to trust me.
Adaletli olacağıma söz veriyorum ama ben bir şeye başladığımda, bana güvenmelisin.
It might seem crazy, but you'll have to trust me.
Çılgın görünebilir, ama bana güvenmelisin.
But to win this case, you have to trust me and be completely honest.
Ama başarmak için bana güvenmemiz ve her şeyi açık açık konuşmamız lazım.
You don't have to trust me, but it might save you some misery.
Bana güvenmeyebilirsin ama bu sayede sefil olmaktan kurtulursun.
I'm sorry, Jo, but you're just gonna have to trust me on this one.
Üzgünüm Jo. Ama bu konuda bana güvenmek zorundasın.
We can still get through this, we still have some time, but I need you to use your fucking head, and I need you to trust me.
Bu durumdan kurtulabiliriz. Hala vaktimiz var. Ama kafanı kullanmalı ve bana güvenmelisin.
But please, Nat, you have to trust me now.
Ama lütfen, Nat, şimdi bana güvenmelisin.
But I'm gonna need your help - you're gonna have to trust me.
Ama yardımın gerekecek - güvenmen gerekecek.
Okay, I don't know if you are a seafood guy but... you're gonna have to trust me on this.
Pekâlâ, deniz ürünlerinden hoşlanır mısın bilmem ama bu konuda bana güvenmelisin.
You'd have to be in my head, but trust me, there was a track.
İnan bana ikisini birleştiren bir yol vardı.
But you're gonna have to trust me.
Ama bana güvenmen gerek.
I mean, Carson, you know I trust your gut. But if you're telling me that Harker is the Surgeon, then you have got to have proof.
Carson hislerine güvendiğimi bilirsin ama Harker'in Cerrah olduğunu söylüyorsan elinde bir kanıtın olmalı.
There's no set number of tips you have to provide us but trust me, I know if someone's sliding
Bize sağlaman gereken belirli bir sayıda haber yok, ama güven bana bilgi gizlediğini anlarım.
Look, I know you don't know me and you have no reason to trust me, but... I want to help you.
Bak, beni tanımadığını ve bana güvenmek için hiç bir nedenin olmadığını biliyorum, ama sana yardım etmek istiyorum.
But you have to trust me.
Ama bana güvenmek zorundasın.
You know you can trust me. I'm gonna tell you something you're not gonna believe, but you're gonna have to.
Sana inanamayacaksın mi bir şey söyleyeceğim, ama bunu yapmak zorunda.
But you don't have to worry about the Justice League. Trust me.
Ama Adalet Birliği hakkında endişelenmen yersiz.
- I studied it. But for it to work, you'd have to trust me completely.
Ama işe yaraması için bana tamamen güvenmelisin.
But you'd have to trust me to do that, wouldn't you?
Ama bunu yapmak için bana güvenmen gerekiyor, tamam mı?