Café traduction Turc
3,565 traduction parallèle
They're not going to hold a university lecture at a maid café.
Üniversite konferansını cosplay kafede yapacak halleri yok ya!
I was building cabinets at this café. It's right across the street.
Sokağın karşısındaki kafe için dolap yapıyordum.
In his youth he sat in this café, holding a rose, imagining that he was Jean Cocteau.
Gençken elinde gülle bu kafede oturur Jean Cocteau olduğunu hayal ederdi.
Movies were part of the sensory experience of, say, sitting in a café watching the world go by.
Bir kafede oturup dünyayı seyretmek gibi algısal deneyimin parçasıdır sinema.
Filmmakers sat in this café and places like it, and dreamt of making cinema more personal, self-aware, ambiguous, enraged, and ironic.
Sinemacılar bu kafe gibi yerlerde oturur sinemayı daha kişisel, bireysel farkındalığı daha yüksek muallak, öfkeli ve alaycı kılmayı hayal eder.
A film shot in this very café deals with that defeat.
Bu kafede çekilen bir film, bu yenilgiyi ele alır.
A joint called the Tovarish Café.
Tottenham'da Tovarish cafe'de.
He met Bertolucci at a café.
Bertolucci ile bir kafede buluşur.
He used a computer in an Internet café over lunch.
Yemekten sonra bir internet kafede bilgisayar kullanıyormuş.
Director David Lynch has the scene filmed conventionally, shot-reverse shot, almost natural light, medium close ups, in a café called Winkies.
Yönetmen David Lynch bu sahneyi geleneksel usulde, açı-ters açıyla doğal ışık altında, orta planda, Winkies adında bir kafede çeker.
About opening a maid café in Akiba. But he said I couldn't.
Akiba'ya bir Hizmetçi Kafe açmayı istemiştim ama babam bunu yapamayacağımı söylemişti miyav.
The café you wanted to run.
Hani şu açmak istediğin kafe!
I'm at the café.
Kahve evindeyim.
Did you leave the Café Cabrones without paying?
Kafeden para ödemeden mi ayrıldınız?
No charges are being pressed by the Java café, but I'm hard pressed not to toss you all behind bars.
Java Café de hiçbir uygulama yok. Hapiste sana nasıl bakacaklar etkilendim
There's this café on the banks of the Arno.
Floransa'da Arno'nun kıyısında bir kafeye gittim.
I was in a nightmarish café...
Kabus gibi bir kafedeydim.
" Over lunch at the Hard Rock Cafe,
" Hard Rock Cafe'deki öğle yemeğinde,
Hey, it's the maitre D at the rainforest cafe.
Yağmur ormanları kafesinin baş garsonu.
Okay, I'm gonna be at that cafe waiting for him to arrive.
Tamam, ben şu cafede oturup onun gelmesini bekleyeceğim.
I need an ambulance at 4319th Street. Craftbar cafe.
43. ve 19. sokağın arasına bir ambülans istiyorum.
7.30, Cafe Martha, OK?
7 : 30'da, Martha Kafe de, tamam mı?
Caffe...
Cafe...
There's only one Caffe Primo.
Sadece bir tane Cafe Primo var. 47. caddede.
It's the address of the Cambury Cafe, half block off Broadway.
Broadway'in yarım blok ilerisindeki Cambury Cafe'nin adresiymiş.
Turned out, he did show up at the Cambury Cafe yesterday, and he wasn't alone. Yeah.
Evet.
And still no hits on our long-haired man from the cafe.
Şu cafedeki uzun saçlı adamı da bulamadık daha.
How'd you end up at that cafe?
- Kafeye neden gittiniz?
Aunt Penny made us some lunches and we're gonna go downstairs to this cool museum cafe where you guys can eat with the dolls.
Penny Teyze'niz bize öğle yemeği hazırladı. Şimdi aşağıya, bu harika müzenin kafesine gideceğiz. Orada bebeklerle beraber yiyebilirsiniz!
It's a live recording of Monk at the 5 Spot Café in 58.
Evet, yarın.
But with the cafe, I haven't been for a few years.
Fakat kafe yüzünden son yıllarda fırsat bulamadım.
That day, when I saw you at the cafe, I felt terrible.
O gün seni kafede görünce çok kötü oldum.
- The Arab cafe where we ate. OK.
- Walter'la yemek yediğimiz kafede.
Buddy Jellison's cafe, right there on main street.
Ana caddedeki Buddy Jellison'ın yeri olabilir.
I stopped to ask directions to Buddy Jellison's cafe.
Buddy Jellison'ın yerinin nerede olduğunu sormak için yanlarında durdum.
Let's stop by a cafe on the way.
Yolda durup bir şeyler içeriz.
I'll work hard running this cafe. From now on, I'll do everything Ma Ru hyung didn't do for you.
Restoranda çok çalışacağım ve Ma Ru oppanın yapmasını istediğin her şeyi ben yapacağım.
The president of the cafe is a graduate of Chicken University. Oh, I see.
Tavuk üniversitesinden mezun oldu.
I'm at the cafe right now.
Şu anda kafedeyim.
You're going to build a gallery or cafe here?
Galeri ya da kafe yapmayacak mıydınız?
The first floor will have the gallery and cafe.
Birinci kat kafe ve galeri için yeterli olur.
There's very fine cafe there.
Orada çok güzel bir kafe vardır.
My wife and son met a terrorist once, in a cafe in Tel Aviv.
Karım ve oğlum Tel Aviv'deki bir kafede bir teröristle karşılaşmışlardı.
How about Cafe Dos Mundos.
Cafe Dos Mundos'a ne dersin?
The Cafe Dos Mundos.
Cafe Dos Mundos.
Border police have launched a massive manhunt for the fugitive who just escaped from the Cafe Dos Mundos.
Sınır polisi Cafe Dos Mundos'dan firar eden bir kaçak için topyekün bir insan avı başlattı.
- The cafe at the Union. 2 : 30.
- Union Kafeteryası, 2.30.
Meet me tomorrow at the cafe near your house.
Yarın evinin yanındaki kafede buluşalım.
An Internet cafe on Long Street.
Long Caddesi'ndeki bir internet kafe.
Just so you can do whatever flight of fancy you have this year whether it's pottery, or photography, or it's "the Occasional Cafe."
Sadece bu yıl canın istedi diye çömlekçilik de, fotoğrafçılık da yaptın. Peki ya "Nadir Kafe"?
What the fuck is "the Occasional Cafe"?
"Nadir Kafe" de ne lan?