English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ C ] / Can't

Can't traduction Turc

575,345 traduction parallèle
Well, I don't think I can trust him anymore.
Artık ona güvenebileceğimi sanmıyorum.
I can't, not even to help your son.
Çocuğuna yardım etme pahasına da olsa bunu yapamam.
I... I can't.
Yapamam.
I can't let you cast this.
Bunu yapmana müsaade edemem.
You can't be serious.
Ciddi olamazsın.
At least she can't yell with her mouth full.
En azından ağzı doluyken bağırabiliyor.
What if I can't discipline them?
Ya onları disipline edemezsem?
The FBI can't do that.
Bunu FBI yapabiliyor.
You can't keep swinging from high to low without something bad happening.
Kötü şeyler olmadan aşağı yukarı sallanmaya devam edemezsin.
Tryin'to control people, places and things you can't do anything about.
İnsanları, yerleri ve bir şey yapamayacağın şeyleri kontrol etmeye çalışmak.
Breaks my heart that I can't take care of him now.
Ona şimdi bakamamak kalbimi kırıyor.
I can't believe I'm the one saying this, but she is on our side.
Bunu söyleyenin ben olduğuma inanamıyorum, ama o bizim tarafımızda.
I can't say I'm surprised, what with the whole package.
O bütün paket haliyle ne olduğuna pek şaşırdım diyemem.
You can't rewind them.
Onları geri saramazsın.
Maybe you can't rewind them, toots, but I've got a team of Hindus running a server farm in Adams Morgan recording every second of every traffic cam in this burg.
Belki sen onları geri saramazsın, bana vız gelir. Adams Morgan'ın bu çevredeki her trafik kamerasının her saniyesini kaydettiren bir sunucu grubu çalıştıran bir Hindu ekibine sahibim.
Sorry, uh, I can't.
Üzgünüm, yapamam.
Can't or won't?
Yapamıyor musun istemiyor musun?
We're on the Reddington task force, and the one person Dembe can't get near right now is Mr. Reddington.
Reddington görev gücünde ve Dembe'nin şu anda yaklaşamayacağı tek kişi Bay Reddington'dır.
I can't leave right now.
Şu anda ayrılamam.
We don't want to attract attention if we can avoid it.
Eğer sakınabileceksek onun dikkatini çekmek istemeyiz.
I'll power down so it can't scan us.
Gücü keseceğim böylece bizi tarayamaz.
We can't shoot it with the power down.
Güç kapalı olduğu için onu vuramayız.
I can't get a clean shot.
Temiz bir atış yapamıyorum.
Our capitol ships can't follow her.
- Ana gemilerimiz onu takip edemez.
Can't imagine you running from your problems.
Sizin sorunlarınızdan kaçtığınızı hayal edemiyorum.
We can't outrun them.
Onlardan kaçamayız.
He can't, so you won't either.
- O yapamıyor, dolayısıyla sen de öyle.
I can't believe I'm the same model as that Imperial drone.
Bu İmparatorluk dronuyla aynı model olduğuma inanamıyorum.
Can't believe I'm saying this, but I'm glad you're okay, Chop.
Bunu söylediğime inanamıyorum fakat iyi olduğuna sevindim Chop.
It can't be much farther.
Daha fazla uzakta olamaz.
I can't believe they're all gonna help Lothal.
Herkese baksana. Herkesin Lothal'a yardım edeceğine inanamıyorum.
No. That can't be true.
Hayır, bu doğru olamaz.
Hera, I can't leave yet.
Hera, henüz gidemem.
Hera, I can't get through as long as those Interdictor cruisers are cutting us off.
Hera, onların Yasaklayıcı kruvazörleri önümüzü kestiği sürece geçemem.
You can feel it, can't you?
Bunu hissedebiliyorsun, değil mi?
I wish I could help you, Commander Bridger, but I can't.
Sana yardım etmeyi isterdim Komutan Bridger fakat edemem.
We can't go back.
Geri dönemeyiz.
It's my belief one can't be overqualified.
Benim inancım, bir insan bu işte usta olamaz.
He can't see this.
Bunu görmemesi lazım.
It's been over a week. I can't.
Bir haftadan fazla oldu.
Masha can't stay in a motel that long, she needs a home.
Masha bu kadar uzun süre bir otelde kalamaz.
It just can't be now.
Sadece şimdi olmaz.
I can't. I'm going away.
Gelemem.
I can't think about it right now. Masha and her family were my whole world for so long.
Masha ve ailesi uzun süredir benim bütün dünyamdı.
Why don't you go ahead and step outside for me, ma'am. Officer, I can explain.
Araçtan çıkıp öne gelir misiniz hanımefendi?
You can't just stroll into her life after all these years.
Bunca yıldan sonra kızın hayatına öylece giremezsin.
You can't get inside to hurt me, Kate.
Bana zarar vermek için içeri giremezsin, Kate.
We can't keep checking you out of your holding cell like it's a hotel room.
Sürekli otel odası gibi hücrenden çıkış kaydını yapamayız.
Roman is still Sandstorm, even if he can't remember.
Hatırlayamasa bile Roman hâlâ Sandstorm'un parçası.
I can't risk spooking my Sandstorm source.
Sandstorm elemanımı korkutmayı riske edemem.
I'm sorry I can't go with you today.
Üzgünüm bugün seninle gidemediğim için.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]