Can't you understand that traduction Turc
755 traduction parallèle
Can't you understand that?
Bunu anlayamıyor musun?
I don't suppose you can understand how any woman unprotected, as you say I am, can be lifted above self-interest by a sentiment so delicate and pure that she feels only humiliation when you speak of such things.
Bana dediğiniz gibi, korunmasız bir kadının öylesine ince ve saf bir duyguyla kişisel çıkarların ötesine geçmesini ve böyle sözler sarf ettiğinizde sadece küçük düştüğünü hissetmesini sanırım siz anlayamazsınız.
I can quite understand that you didn't want to speak in front of those detectives.
O dedektiflerin önünde konuşmak istememeni anlıyorum
You understand that, don't you, dear?
Bunu anlıyorsun değil mi, canım?
Can't you understand that it is possible to love honestly?
Masum bir aşk mümkün, bunu anlamıyor musunuz?
I can't understand how that idea got around but I'm sorry, but I won't be able to help you.
O dedikodu nasıl çıktı anlamıyorum ama kusura bakma, sana yardım edemeyeceğim.
That's Spanish, can you understand it? - Yes, but don't talk so loud!
- Evet, fakat bağırmayın öyle.
Can't you understand that?
Anlıyor musun?
Can't you understand that?
Anlamıyor musun, cani?
You can't even understand that all Washington's talking about your son and the countess de Brancovis.
Hatta bütün Washington'un senin oğlun hakkında konuştuğunu da anlayamazsın. ... ve Kontes Brancovis.
You never can understand anything that hasn't got tricks to it.
Sen içinde dalavere olmayan hiç bir şeyi anlayamazsın.
I can understand that, Laura... but I can't understand why you've tried so hard to protect Shelby these last few days.
Bunu anlayabiliyorum Laura. Ama şu son birkaç gündür Shelby'i korumak için neden bu kadar çaba sarf ettiğini anlamıyorum.
You can't understand that, can you?
Bunu anlayamazsın, değil mi?
But I feel that you understand what I can't even say.
Ama daha benim söyleyemediğim şeyi sizin anladığınızı hissediyorum.
Of course, you can't understand that, can you?
Belki sen onu anlayamazsın, değil mi?
I know he does what he can, but don't you understand that...
Onun neler yapabileceğini biliyorum, ama anlamıyor musunuz?
I can't explain on the telephone... but you must make him understand that it's a matter of the greatest urgency.
Telefonda açıklayamam ama... Bunun en yüksek öncelikli bir mesele hakkında olduğunu bilmesini sağla.
You can't understand, but I enjoy staying with them, that's it.
Siz anlayamazsınız ama ben onlarla olmaktan çok keyif alıyorum.
Can't you understand that I didn't marry you for your fortune?
Seninle servetin için evlenmediğimi anlayamıyor musun?
A lot happens here that you can't understand somewhere else. A lot happens here that you can't understand somewhere else.
Başka bir yerde anlayamayacağın birçok şey olur buralarda.
I can't understand why you ended up in that family.
O aileye neden bağlandın anlayamıyorum.
Can't you understand that things...
Olayları kavrayamıyor musun?
Well, seeing as you came out here on a train, all nice and comfortable-like... why, I can understand that. But, you see, I didn't.
Buraya hoş ve rahat bir trenle geldiğinizi görerek bunu anlıyabiliyorum ama gördüğünüz gibi ben öyle gelmedim.
No, you don't understand. You can't use that song.
Hayır, sadece o şarkıyı söyleyemezsin.
Won't he ever understand that music is born into a man... like a heartbeat and you can't rip it out without killing him?
Bir adam için müziğin doğuştan gelen bir istek olduğunu hiç bir zaman anlamadı... Tıpkı kalp atışı gibi. Onu öldürmeden çıkarıp, atamazsın.
Can't you understand that?
Bunu anlamıyor musunuz?
My dear Liza, don't you understand that with this license, anybody can become Mr. Bertani?
Sevgili Liza, anlamıyor musun, bu sürücü belgesi ile, herhangi biri Mr. Bertani olabilir?
Don't you guys understand that by keeping your mouths shut... looking at me like I'm an enemy... you can only fall down like that guy did this morning and die?
Ağızlarınızı kapalı tutarak, bana bir düşmanmışım gibi bakarak, bu sabah ölen adam gibi sizin de bir gün düşeceğiniz hiç aklınıza gelmiyor mu?
George, you can't seem to understand that I am a sick man.
George, hasta biri olduğumu anlamış görünmüyorsun.
Of course, you understand that your shares can't be sold at anything like their original worth today.
Hisse senetlerinin bugünkü mevcut değeri üzerinde satılamayacağını elbette anlıyorsundur.
They can't understand you, that's why they hate you.
Sizi anlamadıkları için sizden nefret ediyorlar.
Why can't you understand that I'm just trying to...
Neden anlamıyorsun, ben sadece...
Of course you understand that the university can't pay you anything.
Üniversitenin sana ücret veremeyeceğini tahmin edersin.
Now, you can understand that this sort of thing doesn't happen every day in the week.
Şimdi, böyle bir şeyin haftanın her günü olmadığını anlayabilirsin.
I don't like to mention it again, but you must understand that... this arrangement can only be for tonight.
Bunu söylemek istemem ama, anlamalısın bu anlaşma sadece bu gecelik.
Can't you understand that?
Anladın mı, ha?
When will you understand that I can't live like this? ! That I don't want to be with you anymore?
Böyle yaşamak istemediğimi nasıl anlatabilirim, artık seni istemiyorum!
Can't you understand that?
Anlamıyor musunuz?
Don't you understand that you make me feel like a Presbyterian... when you can't, for just a minute or two, forget that you're a Jew?
Bana kendini sürekli bir Presbiteryen gibi hisettirdiğini ve bir Yahudi olduğunu bir an unutmadığını anlamıyor musun?
Can't you understand that?
Bunu anlamıyor musun? O lanetliydi!
Can't you understand that if you take a law like evolution and make it a crime to teach it in public schools, tomorrow you could make it a crime to teach it in private schools, and tomorrow you may make it a crime to read about it?
Anlamıyor musunuz, eğer evrim gibi bir kanunu alır ve resmi okullarda öğretilmesini suç sayarsanız yarın özel okullarda öğretilmesini de suç sayabilirsiniz. Ve yarın onun okunmasını da suç sayabilirsiniz.
You can't talk to me like that, understand?
Seni duymak istemiyorum. Anladın mı? Kapa çeneni artık!
Can't you understand that the child needs a father?
Anlayamıyorum, çocuğun bir babaya ihtiyacı yokmu?
Now, can't you understand that?
Anlamıyor musun?
You can't understand that, can you?
Bunu anlayamıyorsun, değil mi?
Not that we can't do it, you understand, in spite of being understaffed, overworked and underpaid.
Bu çalışan sayımız az, fazla çalışıp az kazanıyor olmamıza rağmen bulamayız anlamına gelmez.
I can't understand how she could turn on you that way.
Sana bu şekilde nasıl düşman olur, anlayamıyorum.
Can't you understand that?
Anlayamıyor musun?
I can see by your face that you're not certain. You don't understand.
Yüzünden emin olmadığını anlayabiliyorum ki, anlayamıyorsun.
Can't you understand that?
Anlamıyor musun?
Now that I know you a bit better I really can't begin to understand old Balestrieri's behaviour.
Seni daha iyi tanıdıkça Balestrieri'nin davranışını anlamaya başlıyorum.
can't you see me 22
can't you see 340
can't you understand 52
can't you wait 18
can't you guess 22
can't you hear me 48
can't you talk 16
can't you tell 117
can't you smell it 16
can't you 596
can't you see 340
can't you understand 52
can't you wait 18
can't you guess 22
can't you hear me 48
can't you talk 16
can't you tell 117
can't you smell it 16
can't you 596
can't you feel it 34
can't you read 58
can't you see i'm busy 35
can't you hear it 44
can't you see it 39
can't you sleep 32
can't you hear 28
can't you do it 19
can't you see that 128
can't you do something 42
can't you read 58
can't you see i'm busy 35
can't you hear it 44
can't you see it 39
can't you sleep 32
can't you hear 28
can't you do it 19
can't you see that 128
can't you do something 42
can't you go any faster 25
can't you just 33
you understand that 354
understand that 33
can't complain 101
can't talk now 20
can't see 24
can't wait to see you 28
can't 831
can't help it 46
can't you just 33
you understand that 354
understand that 33
can't complain 101
can't talk now 20
can't see 24
can't wait to see you 28
can't 831
can't help it 46