Clink traduction Turc
300 traduction parallèle
Yes. It was like a clink, clink sound.
Evet, tık tık gibi bir sesti.
- Well, good luck. - [Glasses Clink]
Bol şanslar!
I'll throw you in the clink if you make a move.
Bir hareket yaparsan seni kodese tıkarım.
That was so, you'd have been in the clink years ago.
Öyle olsa yıllar önce kodese girerdin.
Too bad ya don't trust me,'cause I thought... uh, well, you... you and me, uh, we might get your mother out of the clink.
Bana güvenmemen çok kötü, ben de sandım ki şey, sen... sen ve ben, anneni hapishaneden çıkarabiliriz.
Then when his mother tried to protect him... they threw her into the clink.
Ardından annesi onu korumaya çalıştığında onu kodese attılar.
If I could just attract Selim's attention without Hendrix suspecting anything, well, we'd have Tarzan out of that clink before you could say Jack Robinson.
Hendrix'i şüphelendirmeden Selim'in dikkatini çekmeyi başarabilirsem o zaman Tarzan'ı o kodesten şıp diye çıkarırız.
It was the clink coming up.
Hayır, işin ucunda hapis vardı.
It's no good understanding the clink.
Hapise anlayış göstersen ne fayda.
Joe is in the clink
# Joe is in the clink #
The clink, the clink the clink, the clink, the clink, the clink
# The clink, the clink the clink, the clink, the clink, the clink
- The clink - Methink, methink, methink
- # The clink - # Methink, methink, methink #
Methink thatJoe is in the clink
# Methink thatJoe is in the clink
So I know and you know Joe is in the clink
# So I know and you know Joe is in the clink # #
As soon as a certain young lady is out of your husband's clink... and my car's out of Dempsey's alleged garage...
Bir genç hanım kocanın hapishanesinden... arabam da Dempsey'nin tamirhanesinden çıkınca...
If he catches me, I'll go to the clink.
Beni yakalayacak olursa, hapsi boylarım.
They ain't got two quarters to clink together.
Ceplerinde şıngırdayacak iki metelikleri bile yokmuş.
WE ALMOST WOUND UP IN THE CLINK.
Hapisteyken epey gergin olurduk.
And maybe before I throw you out, I'll toss you in the clink for a while.
Belki atmadan önce bir süreliğine kodese tıkmalıyım.
Now, point him out or I'll throw you in the clink.
Şimdi onu göster yoksa seni hücreye tıkarım.
You know, I didn't need an escort from the clink back to this rat-trap.
Kodesten bu fare kapanına gelmek için eskorta ihtiyacım yoktu.
Are you nuts? - I distinctly heard the glasses clink.
- Kadehlerin tokuşmasını duydum.
What are you trying to do, railroad this soldier into the clink?
Ne yapmaya çalışıyorsunuz, bu askeri kısa yoldan hapse göndermeye mi?
If you get put in clink, I'll send you a file in a cake.
Hapse girersen sana pasta içinde eğe gönderirim.
- Unfortunate, that he / it is out. - Does one recruit sextons in the clink?
- Çok kötü önceden hapise mi girmişti?
So we might as well say what the hell And let our glasses clink!
Öyleyse cehenneme gitmeden güçlenmeliyiz. Ve bardaklarımızı tokuşturalım.
So we might as well say what the hell And let our glasses clink
Öyleyse cehenneme gitmeden güçlenmeliyiz. Ve bardaklarımızı tokuşturalım..
Just to clink glasses.
Sadece şerefe kadeh kaldırmak için.
And I come down here and you're stumbling around going "clink", for God's sake, "clink".
Ben de buraya geldim sen sendeleyerek dolaşıyordun "kadeh çınlatarak", Tanrım, "çınlatarak".
We have to clink our glasses on the coward.
Afedersiniz. Kadehlerimizi korkağın şerefine kaldıralım!
I heard, right in downtown Milan, the clink of the monosyllable, "Ding"?
Milan'ın merkezinde, tekheceli "Ding" in tıkırtısını duyduğumda yaşadığım heyecan kolayca tarif edilebilir mi?
Where the clink of glasses mingles With the murmur of a million mosquitoes Where waterfalls of whisky wash away the worries
Bardak çınlamalarının sinek vızıltılarına karıştığı viski şelalelerinin bezgin kişneme kaygılarını yıkadığı bu yerde?
- You glad your old man's out of the clink?
- Senin ihtiyarın delikten çıktığına seviniyor musun?
Finally they put them in the clink too.
Sonunda onları da tutukladılar.
Walter, you'll either get the Pulitzer Prize or a year in the clink.
Walter, Pulitzer Ödülünü alırsın ama 1 yılını da kodeste geçirirsin.
Will those society swells like spending the night in the clink?
O kodamanlar geceyi parmaklıklar ardında geçirmek isterler mi?
- Everyone got hauled to the clink.
- Herkesi toplayıp tutuklamış.
Toss us in the clink. We're all yours!
Artık siziniz.
If I wasn't in high pursuit, I'd have that bum and his Sukiyaki bicycle... in the clink, for driving on the wrong side of the road.
Eğer sıcak bir takipte olmasaydım, o sefil herifi ve Sukiyaki bisikletini yolun ters tarafını kullanmaktan kodese tıkardım.
[Clink]
[Clink]
- You can't clink with beer.
- Birayla kadeh tokuşturamazsın.
- You just can't clink with beer.
- Birayla kadeh tokuşturamazsın.
[Clink] Yes Allah will send you a long life!
Allah size uzun ömürler versin!
- [Keys Clink] - Here's a cab.
İşte taksi.
- Keys, please. - [Keys Clink]
Anahtarlar lütfen.
And Fleckwus spoke out of his chinkle-chankle.
Ve FIeckwus çlink-çlonk'undan haykırdı.
"Chinkle-chankle."
"Çlink-çlonk"
"And my chinkle-chankle shall be in thy hand."
"Ve benim çlink-çlonk'um senin ellerinde olacak."
"Chinkle-chankle," that's his mouth chain?
"Çlink-çlonk," bu onun ağzındaki zincir mi?
Chinkle-chankle.
Çlink-çlonk.
Into my hands, he commends himself... naked in his chinkle-chankle.
Benim ellerimde, kendine saygılarını sunar... çlink-çlonk'unda çırılçıplaktır.