Concrete traduction Turc
2,445 traduction parallèle
Clean shafts of concrete and snowy rooftops.
Betondan binalar ve bembeyaz çatılarla kaplı.
There was concrete dust from the ground where Cade and Levin were shot, that's no big surprise.
Üzerinde Levin'in bulunduğu yerdeki topraktan olması şaşırtıcı değil.
But then he had a 10 kg concrete block tied to his leg.
Ama sonra bacağına on kiloluk bir blok bağlanmış.
I mean, why do they even, uh, bother coming to the meetings if they're not gonna have, uh, concrete information to help you resolve some of these issues?
Meseleleri çözebilmen için ellerinde sağlam bilgiler yokken neden toplantılara geliyorlar ki?
I mean, after all, I did play a homeless woman in the lifetime original movie concrete pillow, based on the novel the sidewalk is my bed, by shazique.
Uzun bir zaman boyunca Shazique'in "Kaldırımlar Benim Yatağımdır" adlı romanından uyarlanan hayatımın filmi olan "Taş Yastık" ta, evsiz bir kadını canlandırdım.
I don't want to be in fucking concrete, thank you very much.
Bu çimentoya yapışık yaşamak istemiyorum. Sağ ol, kalsın.
We have the chance to make up our own shit, we can grow our own garden and put little flowers and pansies and gay gnomes in it and water features and water sports and slings, but no, everybody wants to concrete the fucker over and get a gas barbecue.
Kendi hayatımızı kurma şansımız var. Kendi bahçemizi düzenleyebilir, minik çiçekler ve papatyalar dikebilir, gay cüce heykelleri yerleştirebilir, sulama düzenekleri kurabiliriz. Ama hayır, herkes çimento içinde yaşamak istiyor.
You're obsessed with concrete.
Şu çimento olayına takmışsın.
But why would you want concrete when you can have whatever you want?
İstediğim her şeyi yapabilecekken neden çimentoya saplı şekilde kalayım ki?
The thing is, we need something more concrete than your word.
Olay şu ki bize sözünüzden daha somut bir şey gerek.
The Granville Club won't take you back, and most of the new businessmen he spoke to want concrete references- - introduction's no longer enough.
Grand Ole'Kulübü seni geri almıyor. Konuştuğu birçok iş adamı da elle tutulur referanslar istiyor. Ön söz artık etkili değil.
That's like falling from an airplane and just hitting the concrete.
Bir uçaktan düşüp betona çarpmak gibi bir şey.
It can't burrow through concrete, the workmen made that hole themselves.
Betonu delip geçemez, işçiler o deliği kendileri açmışlardı.
Those walls are reinforced concrete.
O duvarlar betonarme.
Are you telling me that they've managed to burrow their way through reinforced concrete?
Betonarme duvarları delip geçmenin bir yolunu buldular mı diyorsun sen bana?
Steel rebar, concrete... copper wire.
Çelik betonarme, beton, bakır tel.
The volcanic torrent has set like concrete.
Volkanik sel beton gibi sertleşti.
It also contained concrete.
Ayrıca içinde beton parçaları da var.
I had female bone, ash and concrete, and I couldn't put it all together.
Elimde kadın kemiği vardı... kül ve beton parçası. Ve ben hepsini tek bir parça halie getiremedim.
I thought you said there were traces of concrete.
Biliyordum sen beton parçası izleri gördüğünü söylemiştin.
They mix your remains with concrete and lower them into the ocean to promote coral reef growth.
Senin kalıntılarını karıştırırlar... ve yavaşça okyanusa bırakırlar... mercan kayalıklarının büyümesini kolaylaştırmak için.
Okay, so how did the ash and the concrete transfer to Renton?
Tamam, öyleyse kum ve... beton parçası nasıl Renton'a ulaştı?
He is not giving us much concrete information.
Bize çok fazla somut bilgi vermiyor.
We have nothing concrete, so, we have to wait again.
Elimizde somut bir şey yok. Bu durumda beklemek zorundayız.
That's over a mile of concrete and steel.
Bir milin üzerinde beton ve çelik demek.
And if we're gonna go after him, I need concrete proof.
Ve eğer peşine düşeceksek bana sağlam kanıtlar lazım.
These bags are commercial-grade concrete. You don't buy that at Home Depot.
Bu çimento kağıtları ticari beton sınıfında kullanılıyor.
And if we're gonna go after him, I need concrete proof.
Ve eğer peşine düşeceksek bana sağlam kanıtlar lazım. - Jake?
Concrete, glass, bamboo floors -
Beton, cam ve bambudan zemini var.
Come on, so you finally get it that you and your girl, will take a walk in a concrete shoes down the river..
Gir içeri. Anlayacağın üzere, sen ve kız arkadaşın ayağınıza beton dökülmüş halde nehrin dibini boylayabilirdiniz.
This concrete will be my bed.
Bu beton benim yatağım olacak.
Oh, honey, when I was halfway down, flying through the air, right before I hit my head hard on the concrete, I thought about you.
Tatlım, yarı yoldayken, tam uçarken kafamı betona çarpmadan önce seni düşünüyordum.
There's too much concrete.
Burası betonla kaplı.
You know, it's just a wild guess, Detective, but it is possible that the victim was chopped up and encased in concrete.
Kaba bir tahminle, kurbanı kesip parçalara beton dökmüş.
Eight hours for the concrete to set, that places the killer down by the river between 3am and 6am.
Betonun kuruması 8 saat sürer. Katil 03.00 - 06.00 arası nehir kenarındaymış.
A dismembered body encased in concrete, a foul-smelling river to represent society's rapid decay, birdwatchers.
Parçalanmış cesetler betona dökülmüş. Toplumun hızlı çürüyüşünü gösteren berbat kokulu bir nehir kuş gözlemcileri- -
Dismembered human remains were found encased in concrete not far from your... living quarters.
Yaşadığınız yere yakın bir yerde parçalanıp betonlanmış ceset parçaları bulundu.
Detective. KNOCK ON DOOR Pardon my saying, but the nature of this crime, sir, with the dismemberment and the construction of boxes, the concrete and whatnot, it suggests a clear head and a steady hand, neither of which Frumm possesses.
Affedersiniz Dedektif ama işlenen suçun doğası gereği cesedi parçalamak, kutuları yapmak, çimento işi salim bir kafa ve titremeyen eller gerektirir.
I wanted to commend you on your excellent work in identifying that Duncan Burnside was the victim in that concrete.
Betondaki kurbanın Duncan Burnside olduğunu teşhis ederken çıkardığınız mükemmel işten bahsetmek istedim.
It wasn't only the remains of Duncan Burnside in that concrete block, but the body parts of three separate victims.
- O beton bloğun içinde sadece Duncan Burnside'ın değil, üç farklı kurbanın parçaları varmış Dr. Francis.
I have to have something to offer, something concrete.
Onlara sunabileceğim bir şey olmalı, somut bir şey.
- Have you got anything concrete?
- Sende somut bir şeyler var mı?
It is made of concrete... and metal shit.
Gel de şuna bir bak. Bu betondan ve metalden yapılmış. Kahretsin.
Dents, when the old freezer was put back before the concrete was dry.
Göçük dökülen beton kurumadan önce eski dondurucu yerine koyulduğu zaman.
Sam dismisses abstract thought and craves concrete evidence.
Sam soyut düşünceleri reddeder ve somut kanıt arar.
I don't have any concrete proof, but it appears so.
Elle tutulur bir kanıtım yok ama durum öyle görünüyor.
I'd imagined this place to be all concrete.
Burayı tamamen betondan bir bina sanıyordum.
Three inch concrete bolt and an eye hook big enough to secure an elephant?
7,5 santim betonla kaplanmış cıvata ve gözle takip bir filin bağlamak için yeterli değil mi?
I got officers taking statements, but so far, nothing concrete.
Memurlar, öğrencilerin ifadesini alıyor ama şu ana kadar kayda değer bir şey yok.
Concrete, practical things.
Somut, işe yarar şeyler.
Can you explain why traces of concrete were also found in your boat?
Niçin teknenizde çimento izleri olduğunu açıklar mısınız? - Hayır.