Condemned traduction Turc
1,406 traduction parallèle
Not condemned by it.
Yaptıkları için mahkum olmadı.
God has us condemned with the wandering.
Tanrı başıboş gezmeyi kınıyor.
Stand I condemned for pride and scorn so much?
Gururum ve kibirim yüzünden cezalandırılıyorum demek.
You're using two of my men to sit in front of a condemned building!
İki adamımı terkedilmiş bir binanın önünde oturmaları için kullanıyorsun!
You're using two of my men to sit in front of a building that's been condemned for ten years?
İki adamımı terkedilmiş bir binanın önünde oturmaları için kullanıyorsun!
A world condemned to darkness.
Dünya karanliga terk edilmis.
Now that I am back from the living death, to which your precious professor condemned me, I shall need some assistance rebuilding my empire.
Yaşayan ölümlülükten döndüğüme göre,... ki beni bu duruma profesörünüz hapsetmişti,... imparatorluğumu yeniden kurmak için yardıma ihtiyacım olacak.
Condemned for prostitution, fugitive from women's prison.
Fahişelikten sabıkalısınız, hapishaneden kaçtınız.
You've condemned me to Hell!
Beni Cehenneme mahkum ettin!
The loser will be condemned to family life forever.
Kaybeden ömür boyu aile hayatına mahkum edilecek.
You are condemned.
Buraya mahkûm edildiniz.
A condemned man gets a last wish, right?
Bir idam mahkumunun son dileği olur, değil mi?
" So as not to die of anguish or of shame, men are eternally condemned to forget the unpleasant moments of their lives.
Acının ya da utancın ölümü değildi bu. Bu adamlar sonsuza kadar hayatlarının hoş olmayan anlarını....... unutmaya mahkumlardı.
But I'm condemned to write despite everything, because when I write,
Fakat herşeye rağmen ben yazmaya mahkumdum.
Her husband-to-be, thinking she was out of her mind... betrayed her to the Romans as a Christian... and they condemned her to burn at the stake.
Müstakbel kocası aklını kaçırdığını düşünerek... Romalılara bir Hristiyan olduğunu ifşa etti... ve onu kazığa bağlayıp yakmak üzere suçlu buldular.
That's why the county condemned it.
Bu yüzden belediye buraya el koydu.
Santayana : "Those who do not remember the past are condemned to repeat it."
Santayana : "Geçmişi hatırlamayanlar onu tekrar etmeye mahkumdur." demiş.
The game where condemned criminals dig at each other with rusty hooks.
Mahkumların birbirlerini paslı kancalarla deştiği bir oyun.
Warehouse, condemned.
Depo, kullanılmayan.
Condemned.
Kullanılmıyor.
He was condemned to lose her.
Onu kaybetmeye mahkumdu...
It had been condemned by the Church... Lust in the Dust, they dubbed it.
Film, Kilise tarafından kınanmış ve "Kumdaki Şehvet" diye isimlendirilmişti.
Condemned man's dinner. Chicken, peas, watermelon.
Mahkumun son yemeği Tavuk, bezelye, karpuz
Now it's condemned.
Şimdi kullanıma uygun bile değil.
Carrigan, this is condemned seafront property.
Bayan Carrigan, burası kullanıma uygun olmayan deniz kenarında bir yer.
That is a condemned man.
Bu adam suçlu.
You should be ashamed of yourself, lying to a condemned man.
Lanetli bir adama yalan söylediğin için utanmalısın.
I tell you, Killearn and Cunningham will not be condemned before any assize on Betty's word.
Mahkeme Betty'nin sözüne inanarak Killearn ve Cunningham'i cezalandırmaz!
All right, this property... is hereby... condemned!
Tamam o zaman, bu yer bundan sonra, lanetlenmiştir.
"I saw that all creatures are condemned to happiness."
Tüm yaratıkların mutluluğa mahkum edildiklerini gördüm.
Cassandra, in Greek legend, was condemned to know the future... but to be disbelieved when she foretold it.
Yunan efsanesinde, Kassandra geleceği görmeye... ama gördüklerini anlattığı zaman inanılmamaya mahkum edilir.
The world condemned me, but it didn't matter... because I believed I was right and the world was wrong.
Tüm dünya beni lanetledi ama bunun bir önemi yoktu çünkü kendimin doğru, tüm dünyanın yanlış olduğunu düşünüyordum.
In their eyes, it took courage to conclude a treaty with a race that she herself had so bitterly condemned and fought against.
Onların gözünde, bizzat acılar içinde mahkumiyet yaşamış ve Kardasya'ya karşı savaşmış biri olarak antlaşma imzalamak cesaret isteyen bir şey.
He condemned Gowron's invasion of Cardassia.
Gowron'un Kardasya işgalini kınadı.
So much tragedy for one man to bear... and now your foolishness has condemned another innocent woman.
Bir adamın taşıması için, çok fazla trajedi... ve aptallığın sayesinde, başka bir masum kadını bu işe bulaştırdın.
The gods, they grew jealous of their great love and condemned them to separate destinies.
Tanrılar... onların harika aşkını kıskandılar... ve onları farklı kaderlere mahkum ettiler.
This is the way the condemned are executed.
Hükümlü bu şekilde infaz edilir.
Judge Hathorne condemned 14 more to the jail last night.
Yargıç Hathorne dün gece 14 kişiyi daha kodese tıkmış.
I will not have her condemned.
Onu mahkum etmelerine izin vermem.
If he would condemn Elizabeth, she will be condemned.
Elizabeth'i cezalandırmak isterse cezalandırır.
If she is condemned, it will be the end of you.
Mahkum edilirse sonun gelir, bilmiş ol.
His wife's Rebecca Nurse, condemned this morning.
Karısı Rebecca Nurse bu sabah mahkum edildi.
- Bring out the condemned!
- Mahkumları çıkarın.
I get letters begging me to intercede forthe condemned boys.
Çocuklar için araya girmemi söyleyen yüzlerce mektup alıyorum her gün.
"WE AND HE SHOULD NOT BE CONDEMNED FOR OUR FAILURES NOR LOSE OUR WONDER AT OUR SUCCESSES."
O ve biz başarısızlıklarımızla kınanmamalı ve başarılı olmaya devam etmeliyiz.
Those who don't remember the past... will be condemned to live it again.
Geçmişi hatırlamayanlar... onu yeniden yaşamakla cezalandırılırlar.
Hey, hey if they really want to get serious what about all the sperm that are wasted when the state executes a condemned man and one of these pro-life guys who's watching comes in his pants huh?
Gerçekten ciddi olmak istiyorsanız devletin bir suçluyu idam edişini izleyen bu kürtaj karşıtlarından bir herifin donuna boşaldığında ziyan olan spermlerini ne yapacaksınız?
How was the corpse of the condemned disposed of?
Mahkûmun cesedinden nasıl kurtuldunuz?
Thou wilt be condemned into everlasting redemption for this.
Ve onunla evlenmeyeceğini.
- He is, and I've often condemned him for it.
Evet, onu hep bu yüzden suçladım.
Eleanor Roosevelt angrily condemned him.
Eleanor Roosevelt kızgın bir şekilde onu kınadı.