Crates traduction Turc
762 traduction parallèle
Cargo : 6 crates of dirt for experimental purposes.
Kargo : Deneysel amaçlı, toprak dolu altı adet sandık.
The servants have been moving large crates and boxes into the old laboratory.
Hizmetçiler eski labarotuvara büyük sandık ve kutular taşıyormuş.
Now get below and get them crates ready.
Şimdi aşağı inip sandıkları hazırlayın.
You can buy two of those crates for that.
Onunla bu sandïktan iki tane alïrsïn.
Get those crates aboard.
Kafesleri yükleyin.
Get these crates aboard and get that tent down.
Kafesleri yükleyin ve çadırı sökün.
They forgot to give me the key. I can't open all my crates!
Bana anahtarı vermemişler.
Do you have two crates addressed to the McDougal House of Horrors?
Elinizde McDougal Korku Evi adresine iki sandık var mı?
Under no circumstances are you to deliver those crates until I arrive.
Ben gelmeden o sandıkları hiçbir şekilde teslim etmeyin.
I have two crates here addressed to my House of Horrors, and I want immediate delivery.
Korku Evi'min adresine iki sandığım var, hemen teslim edilmesini istiyorum.
Now, get me those crates!
Şu sandıkları getir hadi!
Now get me those crates!
Şimdi getir şu sandıkları!
Chi... Chick, this man wants these crates.
Chi- - Chick, bu bey şu sandıkları istiyor.
Hurry up with those crates!
Hemen bulun şu sandıkları!
Yeah, the crates are here.
Evet, sandıklar burada.
We opened both crates. I showed it to Wilbur.
İki sandığı da açtık.
OK, I'll give you ten crates at 12 and five at 8.5.
Tamam, 10 kasa 12 dolardan, 5 kasa da 8,5 dolardan vereceğim.
These plain-sided crates are filled with the lead towers made by the daytime staff.
Yan tarafı boş sandıklarda gündüz vardiyasının yaptığı kurşun kuleler var.
These crates will remain in our Paris warehouse.
Bu sandıklar Paris'teki depomuzda kalacak.
I took the crates back to the warehouse...
- Sandıkları depoya geri götürdüm.
And down in that old cellar, carrying crates around in the dust and dirt.
O mahzende, toz ve kirin içinde kutuları taşıyıp durduklarını.
There are crates to unload.
Avluya git, bir dolu kasa geldi.
Give them a couple of crates of oranges, compliments of the Captain.
Bir kaç kasa portakal verin. Kaptandan sevgilerle.
Get these empty crates out back and uh... start sweeping up.
Şu kasaları yerden kaldırıp... altını süpürmeye başlayın.
Witness after witness told of loading crates or driving trucks under Sasha's guidance.
Tanık üstüne tanık Sasha'nın rehberliğinde sandıkları doldurduklarını ya da kamyonları sürdüklerini anlatıyorlardı.
They told of night trips into the countryside, the crates delivered under cover of darkness,
Açık araziye gece seyahatlerinden, karanlığın örtüsünde teslim edilen sandıklardan söz ediyorlardı.
Those guys have been dropping them in egg crates, busting them.
Adamların onları yumurta kasalarında atıp kırıyorlar.
2420 crates of ammunition.
2420 mühimmat kasası olmalı.
Carriage 4754. 348 ammunition crates. For France.
4754. vagonda 348 mühimmat kasası Fransa'ya gönderilecek.
Careful, my men saw it and they saw you throwing the crates overboard.
İyi düşün, adamlarım tekneyi görmüş tekneden denize sandıklar attığınızı da görmüşler.
Six crates of rifles.
Altı sandık tüfek.
Did you ever think we'd be flying coal and tomatoes in these crates?
Bir gün bu uçaklarla kömür ve domates taşıyacağımız aklına gelir miydi?
Well, ain't no need in moping, we need to start unpacking these crates and one of you all call the movers, tell them not to come.
Üzülmeye gerek yok, şu sandıkları açmaya başlamak lazım ve biriniz taşıma şirketini arasın, gelmemelerini söylesin.
Grab those crates and bring them over here.
Şu kasaları alıp buraya getirin.
Crates full, en route to France.
Dolu sandıklar, Fransa yolundaymış.
I'm squatting here on this God-forsaken airfield... ... with only two planes, two stinking crates!
Tanrı'nın siktir ettiği bu havaalanında derme çatma iki uçak bozuntusuyla çakıldım kaldım!
I knew you couldn't get out of these crates.
O kasalardan çıkılamayacağını biliyordum.
We'll play God tonight, like kids play houses with old broken crates and boxes.
Bu gece, eski sandıklar ve kutularla dolu oyun evlerindeki gibi Tanrıcılık oynuyoruz.
Have you read what's in those crates?
Sandıklarda ne olduğunu okudun mu?
Unload the crates!
Sandıkları boşaltın!
She entrusted us with these crates.
Bize bu sandıkları emanet etti.
Lugging bleeding beer crates about?
Bira kasası mı taşıyacaksın?
There'll be a guy up front with the driver... and another sitting on the crates inside.
Ön tarafta şoförün yanında bir adam olacak bir tane de içeride kasaların yanında olacak.
There'll be twenty 55-pound crates of platinum in the van.
Kamyonda, 20 tane 25 kiloluk sandık olacak.
Pascal will come for the crates in a few days.
Pascal, sandıklar için bir kaç gün içinde gelecek.
I can see the crates of arms.
Silah sandıklarını görebiliyorum.
These crates contain chemical explosives. They should make a most satisfactory display.
Bomba çukurlarında patlayıcı var.
Keep those crates moving, men!
Batıyoruz! Haydi, haydi.
I can't open all my crates!
Her yeri açamam!
Yes, that's what those crates are.
Evet, bu sandıklarda geldiler.
Listen, sonny boy, as soon as we get these crates aboard we'll take you for a ride.
Bu kafesleri yükler yüklemez geziye çıkacağız.