Doesn't exist traduction Turc
2,632 traduction parallèle
The world is going bankrupt whatever the hell that means because of this idea called "debt" which doesn't even exist in the physical reality.
Dünya iflasa doğru ilerliyor artık bu her ne anlama geliyorsa üstelik bunun sebebi "borç" denilen fiziksel gerçeklikte var bile olmayan bir şey.
And I can assure you : that in an economic system which is actually designed to take care of you and secure your well being without you having to submit to private dictatorship on a daily basis... usually to a job that is either technically unnecessary or socially pointless while often struggling with debt that doesn't exist just to make ends meet...
Sizi temin ederim ki gerçekten size bakmak için ve her gün özel diktatörlere itaat etmenize gerek kalmaksızın refahınızı güvence altına almak için tasarlanmış bir ekonomik sistemde teknik olarak gereksiz ve sosyal olarak gayesiz bir işle uğraşmak zorunda olmadan ve çoğu zaman gerçekte var olmayan borçla boğuşarak ay başını getirmekte zorlanmadan yaşamak söz konusu olunca sizi temin ederim ki insanlar her yerde onlara özen gösterecek sistemi devam ettirmek ve geliştirmek için zamanlarını gönüllü olarak feda edeceklerdir.
They, uh, they believe the object of their affection, usually somebody famous, is in love with them, even though the victim, in most cases, doesn't even know they exist.
Genellikle ünlü birini kendilerine takıntı haline getirirler ve o kişinin de onları sevdiğini düşünürler. Ama çoğu vak'ada kurbanları onların varlığından bile haberdar değildir.
No D.M.V. record, no passport, it's like she doesn't even exist.
Ne bir sicil kaydı, ne pasaport sanki hiç varolmamış gibi.
Doesn't exist anymore.
Artık yoktu.
And there's Connie, mocking me, telling me the white whale doesn't exist, and the whole time her boyfriend is married, Benjamin.
Connie, beyaz balina yok diye benimle alay ededursun oysa kızın erkek arkadaşı evliymiş, Benjamin.
She cares about Nick Halden, and he doesn't exist.
Nick Halden'ı önemsiyor ve öyle biri yok.
Legally speaking, he doesn't exist.
Yasal olarak, böyle biri yok.
He doesn't exist.
Öyle birisi yok.
Don't pretend you're going someplace we all know doesn't exist.
Hepimizin var olmadığını bildiği bir yere gidiyormuşsun gibi yapma.
You see, this... This... doesn't exist.
Sanki hiç var olmamışsın gibi.
That sort of money doesn't exist.
- O miktarda bir para yok.
Which doesn't mean they don't exist at all.
Bu, var olmadıkları anlamına gelmiyor.
Well, he doesn't even know you exist, and I plan on keeping it that way.
Senin varolduğundan dahi bihaber,... ve bu şekilde kalmasını planlıyorum.
The Cabal doesn't exist!
Cabal hiç var olmadı!
You will end up just like those people you saw today, searching for the pieces of a puzzle that doesn't even exist anymore.
Sonun gördüğün o insanlar gibi olacak artık var olmayan bir yapbozun parçalarını aramaya çalışacaksın.
Lord doesn't exist.
Tanrı diye bir şey yok.
I guess that's why the term "bar fight" doesn't exist.
"Bar Kavgası" diye bir terim de bu yüzden yok zaten.
Creating a reality in somebody's mind... That really doesn't even exist.
Aslında hiç var olmayan bir şeyi birinin aklında yaratmak.
Well, at least Gavin's reputation will be ruined with a story about a worm that doesn't exist.
Gavin'in itibarı bilgisayar virüsleri ile ilgili doğru olmayan bir haberle mahvolacak.
It doesn't exist.
Yani yok.
- He doesn't exist in our records.
- Kayıtlarımızda yok.
- Miri doesn't exist anymore.
- Miri diye biri yok artık.
Hang on, you have just spent nine minutes of our lives reviewing two cars you can't buy and one that doesn't exist?
Dur şimdi. Biraz önce hayatımızın dokuz dakikasını satın alamayacağımız iki arabayı ve bir tane de var olmayan arabayı inceleyerek mi harcadın?
Henrik doesn't exist anymore.
Henrik artık yok.
It doesn't mean others don't exist.
Ama bu başka sesler olmadığını göstermez.
It doesn't exist.
O yok.
They say true love doesn't exist anymore.
Gerçek aşk artık yok derler.
[ticking stops] lt stops not because it's broken but because inside the black hole itself, time doesn't exist.
Saat, bozuk olduğundan değil kara deliğin içinde zaman var olmadığı için duracaktır.
We have finally found something that doesn't have a cause, because there was no time for a cause to exist in.
Sonunda, nedene sahip olmayan bir şey bulduk.
The source you named doesn't exist.
Orada o isimde bir kaynak yok.
Which doesn't exist.
Ama öyle birsey yok.
He doesn't know because she doesn't exist.
- Bilmiyor çünkü öyle birisi yok.
But as far you're concerned, it doesn't even exist, you understand me?
Bu para şu anda yok eğer endişen buysa. Anladın mı?
We can't just leave and pretend he doesn't exist.
O yokmuş gibi davranarak gidemeyiz.
She doesn't exist anywhere else.
Başka hiçbir yerde yok.
Says he's gonna call the Intergalactic Firestorm Federation, which, by the way, doesn't exist.
Onlara Dünyalar arası Ateş Hattı Federasyonu'nu arayacağını söyledi tabii böyle bir şey yok.
But she doesn't exist.
Ama böyle biri yok.
Someone from the inside to help us figure this out. But o.W.G. As we know it, it doesn't exist anymore.
Ama bildiğimiz Oceanside Wellness artık olmayacak.
Trust doesn't exist in this world, does it, Mel?
Bu dünyada güven yok, var mı Mel?
Our son doesn't know we exist.
Oğlumuzun varlığımızdan haberi bile yok.
Is time a fundamental part of the Universe, or could it be that time doesn't really exist?
Zaman, evrenin olmazsa olmaz bir parçası mı? Yoksa zaman diye bir şey aslında yok mu?
If time doesn't exist, what's all this?
Eğer zaman gerçek değilse, bütün bunlar ne?
So at the deepest level of reality, time doesn't exist.
Yani gerçekliğin en derinine inildiğinde, zaman aslında gerçek değil.
- That number doesn't exist, madam.
- Böyle bir numara yok, madam.
If you can't see it for yourself, it doesn't exist.
Eğer içinde hissetmiyorsan, yok demektir.
The number you dialed, doesn't exist.
Böyle bir numara yoktur.
It doesn't exist.
Yürürlükte değil.
I can't pretend that that doesn't exist, and just go out there and play happy fuckin'family, hoping that it's someone else's kids that get blown up!
Bunlar yokmuş gibi davranıp, gidip mutlu babayı oynarken havaya uçacak çocuğun başkasının evladı olmasını umamam.
But he doesn't exist.
İyi de yok ki öyle birisi.
Crohne's limo arrives at Parliament for a meeting that doesn't exist in any calendar.
Crohne'un limuzini bir toplantı için parlamentoya gitmiş ama bu toplantı takvimlerde geçmiyor.
existence 25
exist 43
existent 39
existing condition 17
doesn 24
doesn't 81
doesn't say 23
doesn't make sense 138
doesn't matter 1572
doesn't mean 20
exist 43
existent 39
existing condition 17
doesn 24
doesn't 81
doesn't say 23
doesn't make sense 138
doesn't matter 1572
doesn't mean 20
doesn't matter to me 33
doesn't she 320
doesn't work 73
doesn't ring a bell 98
doesn't look like it 59
doesn't everyone 24
doesn't matter anymore 16
doesn't really matter 39
doesn't look good 35
doesn't add up 30
doesn't she 320
doesn't work 73
doesn't ring a bell 98
doesn't look like it 59
doesn't everyone 24
doesn't matter anymore 16
doesn't really matter 39
doesn't look good 35
doesn't add up 30