Don't say it like that traduction Turc
234 traduction parallèle
Don't say it like that.
O şekilde söyleme.
- Don't say it like that, Sam.
- Bu şekilde söyleme Sam.
I know you're going to say that I'm imagining it, but... don't you think that my symptoms are rather like those of my poor wife? Oh-ho.
Kuruntu yaptığımı söyleyeceğini biliyorum ama sencede semptomlarım merhum eşiminkilere benzemiyor mu?
It ain't that I don't want to do like you say.
Dediğinizi yapmak istemediğimden değil.
I don't quite know how to say it... but there's a mature quality about her that's disturbing in a child... and my husband and I thought that a school like yours... where you believe in discipline and the old-fashioned virtues... might perhaps teach her to be more of a child.
Nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum bir çocuk için rahatsızlık verecek kadar olgun tavırları var. Kocam ve ben, okulunuz gibi disiplin ve geleneksel ahlak kurallarına önem veren bir yerin ona biraz daha çocuk olmayı öğretmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Don't say it like that.
Öyle söyleme.
I just want to say, sir... that like you, I don't find it funny to sleep on a tomb... when it's so easy to open it and sleep inside.
Sadece şunu söylemek istiyorum, bayım ben de sizin gibi, girip içinde uyumak daha kolayken bir anıtın önünde uyumayı hiç komik bulmuyorum.
I don't think you should say things like that, even if it's how you feel.
Yapma, George, denir mi hiç böyle şey.
Clay, I just don't believe it when you say you're... You're useless and cynical like that.
Clay, kendini işe yaramaz ve alaycı bulmana inanamıyorum.
Look, Clay. I don't like to say anything... but if it's about your arm,... you'd be better off going to a doctor than that priest.
Bak, Clay. Bir şey söylemek istemiyorum ama bu kolunla ilgiliyse bir rahibe gitmek yerine, bir doktora gitmek daha iyi olur.
I think it might be awfully jolly, as you say... but don't you think it was an unpardonable liberty speaking to Rupert like that?
Söylediğin gibi harika bir fikir olabilir ama sence Rupert'la böyle özgürce konuşabilmesi ayıp bir şey değil mi?
I don't find it easy to talk at a time like this, but I got to say something about that guy up there, and I can sum it all up in just one word... courage, dedication, daring, pride, pluck, spirit, grit, mettle
Böyle bir anda konuşmak hiç kolay değil ama yukarıdaki adam hakkında bir şey söylemeliyim ve her şeyi tek kelimeyle özetleyebilirim... Cesaret kararlılık, cüret, onur, moral, metanet, şevk ve...
Don't say it like that.
Onu öyle söyleme.
You say that like you don't believe it.
Sanki inanmıyormuşsun gibi söylüyorsun.
It's just like that, that you say- - l don't know what to do with that.
İşte, demek istediğim bu sözlerin... Bununla ne yapacağımı bilmiyorum.
Yeah, well, we don't say it like that around the house.
Evet, tabi evde böyle söylemiyoruz.
Yeah, but don't say it like that.
Evet, ama bunu bu şekilde söyleme.
You don't have to say it like that.
Böyle söylemen gerekmez.
Like the church can show up at the stockholders'meeting and start screaming about not investing in South Africa. And sometimes that has marginal effects. I don't want to say it has no effect.
Toplumdaki hakim elit gruba hizmet etmek için birçok şeyi belirlerler, seçerler, kontrol ederler.
- Don't say it like that.
- Böyle söyleme. Eğer gitmek istemiyorsan gitmezsin.
If you've got something to say, say it, but don't hover behind me like that.
Eğer söyleyeceğin varsa söyle, arkamda böyle dolanmayı kes.
I don't like the image that it conjures. I can't honestly say I blame you, Sam.
Seni suçladığımı söylesem yalan olur, Sam.
- Don't say it like that.
- Bu şekilde söyleyince daha kötü oluyor.
And I got to say that I just don't get it... "See, Steve Rubell had a dream," "but like all dreams, you wake up to reality"
Steve Rubell'in bir hayali vardı ama tüm hayaller gibi uyandığında gerçek hayata döndü.
And, well, I guess what I'm trying to say is that if it comes down to panic time and you still don't have a date, and you're, like, really desperate, well, I'd take you.
Yani şunu demeye çalışıyorum,... eğer baloya gidecek birini bulamazsan, ben seninle gidebilirim. Çok umutsuz görünüyorsun. Ben seni götürürüm.
Don't say that it tastes funny. You know I don't like to hear that.
Sakın tadının tuhaf olduğunu söyleme.
It's okay to say you don't Like me that way.
Benden hoşlanmadığını bu şekilde söylüyorsun.
When you look at me like that, I don't know what to say. Sometimes it's much better to say nothing.
Bana öyle baktığın zaman, ne söyleyeceğimi bilemiyorum.
Anya, whatever really has you mad, why don't you just say it, like you do every thought that stomps through your brain?
Anya. Seni kızdıran neyse söyle haydi. Tıpkı aklına geliveren her şeyi söylediğin gibi.
Yeah, but don't say it like that.
- Evet, ama öyle söyleme. Kim takar.
- Don't say it like that. - Stupid.
- Aptallıktı!
- Don't say it like that, like I'm a kid.
- Benimle çocukmuşum gibi konuşma.
Hyde, I know it seems funny when you say stuff like that... but, um, don't.
Hyde, ordan bakınca komik görünüyor biliyorum ama yapma!
Don't say it like that.
Öyle deme.
Don't say it like that.
Oh, hadi ama.
No, no, don't say it like that.
Hayır, hayır. Böyle söyleme.
Don't say it like that!
Bunu bir daha tekrar etme!
- What? - You don't have to say it like that.
- Böyle söylemene gerek yok.
You know I just like to have a conversation, that have some sort of logic to it because sometimes you say one thing and then you say something else and I have no idea what you say. It just discomplete the function of the conversation. - I don't know.
Bilirsin işte senle konuşurken mantıklı olmaya çalışıyorum ama diğer yandan bu mümkün değil çünkü bi öyle konuşuyorsun bi böyle sonra ne dediğin hakkında bi bok anlayamadan konuşmanın gerektirdiği özellikler yarım kalıyor gibi geliyor, bilmiyorum ki bu...
Don't say something like that. You have to get used to it.
Öyle deme, alışması lazım.
You don't say something like that for the sake of it.
Sebepsiz yere böyle bir şey söylenmez.
- Don't say it like that, man.
- Böyle söyleme adamım.
For instance if you wanted to go to a chemist and say look I want to have a chemical say a pesticide which will persist throughout the food chain and I don't want to have to renew it very very often I'd like it to be relatively non-destructible and then he'd put two benzene molecules on the blackboard and add a chlorine here and a chlorine there, that was DDT!
Örneğin bir kimyagere gidip deseniz ki bak bir kimyasal istiyorum örneğin bir böcek öldürücü yiyecek zincirinde süregitsin ve onu çok sık yenileme gereğim olmasın ve onun nisbeten yokedilemez olmasını istiyorum ve o, iki benzen molekülünü karatahtaya yerleştirip bir klor oraya
Don't say it like that, Brother!
Bu şekilde söylemen hiç hoş değil, Abi!
Bart, don't say it like that. You'll hurt her feelings.
Bart, böyle konuşma.
It's silly to say I don't like God, because I don't believe in God, but in some sense that I don't like Iago, or I don't like the Reverend Slope or any of the other villains of literature,
Tanrıyı sevmiyorum demek aptalca çünkü tanrıya inanmıyorum ama bazı durumlarda Iago'yu da sevmiyorum ya da Reverend Slope'u sevmiyorum ya da edebiyattaki öteki canileri sevmiyorum.
You can't just say something like that and say you don't wanna talk about it!
Böyle bir şey diyemezsin. Ben konuşmak istiyorum! - Özür dilerim.
- Don't say it like that.
- Bu şekilde söyleme.
I'm just saying I don't know... if I could say something like that... to someone if I knew it would hurt them.
Yani birini yaralayacak... birşey olduğunu bilsem... söyler miydim bilmiyorum.
- Don't even say it like that.
- öyle deme.
I often think about what it must have been like to be there... to create the art form as it was happening... and say, "Why don't we try this?" "That doesn't make sense."
Sık sık şunu düşünürüm, sanatsal formu yaratmak için... çekim anında onu düşünmek gerekir. ve neden bunu da denemiyoruz.. Bu çok anlamsız.