Dress traduction Turc
21,654 traduction parallèle
I always dress correct.
Düzgün giyinmeyi bilirim.
I've been blown away going to now these conventions for a number of years, seeing what people are able, and willing, and, you know, what they commit to dress up as and do, and it's unbelievable.
Yıllardır bu festivallere gittiğimde insanların neler yapabildiğini, ne kadar istekli olduklarını, kılık değiştirip o kişi olmaya ne kadar kendilerini adadıklarını gördüğümde aklım başımdan gidiyor. Gerçekten inanılmaz.
I mean, you're sportin'dress blues, for Christ's sake.
Askeri üniforma falan takılıyorsunuz, daha ne olsun yani.
You dress like... dress like nurse.
Hemşire gibi giyineceksin.
Dress like nurse.
Hemşire gibi giyin.
June needs brothers and sisters, so dress how you like.
June'a kardeş gerek, o yüzden istediğin gibi giyin.
Oh, man. That night... they went on and on and on and on about her dress.
O akşam, bütün akşam elbisesi hakkında durmadı çeneleri bir türlü.
Is that my dress?
Bu benim elbisem mi?
Clarence Thomas commented on a dress that I was wearing and asked what size my boobs were.
Clarence Thomas giydiğim elbiseye bakarak, benim göğüs ölçülerimi sormuştu.
Dress slick, right?
Şık giyin, tamam mı?
But when you storm the gates, you need to dress to kill, man.
Ama kapıdan geçince, çok şık olmalısın.
I've got mad respect for you and for that dress.
Sana ve bu elbiseye büyük saygım var.
I gotta make her a dress.
Ona bir elbise yapmam lazım.
Señora Lopez wants you to go to her dress shop for measurements.
Sinyora Lopez, ölçünü almak için onun dükkanına gitmeni istiyor.
She said she had a vision from God, and it was you in an ivory dress.
Tanrı ona bir şey göstermiş, sen fildişi elbise giyiyormuşsun.
How am I gonna go to the dress shop?
Dükkana nasıl gideceğim?
- Why you ain't at the dress shop?
- Neden dükkanda değilsin sen?
You step forward for your solo... in your pretty new dress.
Şarkı için bir adım öne çıkıyorsun, güzel yeni kıyafetinle.
Now get to the dress shop before we both get found out.
Şimdi ikimiz de yakalanmadan dükkana git.
Remember what I said about the dress.
Elbise için dediklerimi hatırla.
You filling out Regina's dress better than she do.
Regina'nın elbisesi sende daha iyi durmuş.
And that awful dress.
Ve o berbat elbise.
I don't suppose you had anything to do with that dress she was wearing.
O elbiseyi giymesini sen söylemedin herhâlde.
¶ A brand-new dress ¶
Peki neden benim avukatım değil?
I bust the zipper on a Dior dress that looked smashing on me.
Dior elbisemin fermuarını patlattım. Bedenimi acayip sıkıştırıyordu.
My wedding dress, how exciting!
Düğün elbisem, ne heyecan verici!
She had a pink dress on.
Üzerinde pembe elbise var.
The lady in the pink dress who was right here... where'd she go?
Üzerinde pembe elbise olan bayan oradaydı... Nereye gitti?
My hair, my dress, my party... everything's gonna be perfect.
Saçım, elbisem, partim herşey müthiş olacak.
I'd throw on my dress, but your roommate tore it in half like a phone book.
Muhtemelen üstlerine kusardım ama ev arkadaşın onları telefon rehberi gibi ikiye böldü.
Okay, like a boss. You need a dress that is serious, a dress that says, " Here I am, but I'm busy.
Elbiseye ihtiyacın var bu ciddi bir şey, elbise demeli ki, " İşte burdayım, ama meşgulum.
Which just so happens to be our signature kind of dress.
Bizim imza elbiselerimizle böyle gözüküceksin. Şanslısın.
Your dress is ready.
Elbisen hazır.
Is the dress that bad?
Elbise o kadar mı kötü?
Ooh, nice dress.
Güzel elbise.
Oh, my God, she just said, "Ew, nice dress."
Aman Tanrım, dedi ki, "Ew, güzel elbise."
Who isn't? There is a designer dress on the ground.
Yerde bir modacı elbisesi var.
Because I skipped lunch to fit into this dress.
Çünkü bu elbiseye sığabilmek için öğle yemeğini atladım.
I am not wearing a see-through wedding dress.
İçini gösteren bir elbise giymeyeceğim.
Somewhere I can bring my parents, something where the sushi is stationary, and my dress won't be see-through.
Ebeveynlerimi getirebileceğim. Suşinin hareketsiz bir yerde olduğu. Ve elbisemin transparan olmadığı.
I can't say or I'll be trading my bridesmaid dress for an orange jumpsuit.
Söyleyemem yoksa gelinliğimi turuncu bir paraşüt tulumuna değiştirmek zorunda kalırım.
Dress better than your employees.
Kendine bir kravat al. Çalisanlarindan daha iyi giyin.
Why not? Well, because you have paint all over your dress, so why don't we get yourself cleaned up first.
Çünkü elbisenin her yerine boya bulaşmış o yüzden neden önce temizlenmiyorsun?
I mean, next thing I know, you're gonna be wearing her dress, whispering sweet nothings in her ear.
Kulağına tatlı sözler fısıldayarak elbisesini giydireceksin.
They think I work in a dress shop.
Bir giysi dükkânında çalıştığımı sanıyorlar.
- Nice dress.
- Güzel elbise.
Like that dress?
Bunu bana o kıyafetinle mi söylüyorsun?
I have been doing this job since you were picking out your prom dress!
Sen balo elbiseni seçerken ben bu işi yapıyordum!
Not a knockoff, but dress for the job you want, right?
Tamamen bir değişim değil ama işe uygun giyinmek lazım değil mi?
♪ But I love it ♪ Ah, thanks for wearing the dress.
Elbiseyi giydiğin için teşekkürler.
Ooh, nice dress. "
Ooh, güzel elbise. "