Edifice traduction Turc
78 traduction parallèle
Disorderly behaviour in a sacred edifice.
Kutsal alanda uygunsuz hareket.
For disorderly behaviour in a sacred edifice.
Kutsal alanda uygunsuz davranıştan tutuklandı.
And so out of the ruins of Godfrey Parke... a new edifice has sprung up in the form of Godfrey Smith.
Yani Godfrey Parke'ın küllerinden... Godfrey Smith adında yeni bir kişi doğdu.
And, I may add, the edifice is going to keep on springing.
Ve eklemem gerekir ki bu doğan kişi hızla büyüyecek.
Don't you think this glorious edifice is worth it?
Bunun, bu görkemli yapıya değmeyeceğini mi düşünüyorsun?
The city congratulates the happy couple driving the 50 millionth car across our edifice.
Şehir, 50 milyonuncu arabasıyla yapımızdan geçen bu mutlu çifti kutlar.
No one knows the structure of an edifice better than the architect.
Kimse onu benden daha iyi tanıyamaz.
Now, this imposing edifice what first greets the eye is the home of Admiral Boom, late of His Majesty's Navy.
İlk göze çarpan bu ihtişamlı bina Majestelerinin donanmasında görev alan Amiral Boom'un evi.
To carve his niche in the edifice of time.
Zaman tünelinde kazılar yapmak.
At midnight, when the cheque was presented, I planned to sign it, add a lavish if purely imaginary tip, and then, as the fireworks were exploding in the black velvet sky, to hurl myself from the top of this grotesque edifice.
Geceyarısı hesabı imzalayacak, cömert ama hayali bir bahşiş ekleyecek ve karanlık gökte havai fişekler yükselirken kendimi bu yapının tepesinden boşluğa bırakacaktım.
Sometimes I was enthusiastic, glorifying the socialist edifice in my writing.
" Bazen coşkuya kapılarak yazılarımda sosyalist yapıyı yüceltiyordum.
It seemed that from the shock of the revolution, society had... been reduced to dust and that a competition had opened... to determine the new form to be given to the edifice... to be built in its place ; each one proposed his plan,
Devrimin sokun tüm toplumu toza çevirmis gibiydi ve yeni yapinin yerine nasil yerlesecegini belirleme konusunda açik bir rekabet var gibi görünüyordu. Herkesin kendi plani vardi. Bazilari gazetelerde basiliyor, digerlerin duvarlari kaplayan posterlerin üstüne ;
Jim, I think you suffer from an "edifice" complex.
Jim, sanırım sende büyüklük kompleksi var.
I promise you, the moment they kneel to pray I will bring the whole edifice down on their unworthy heads.
Sana söz veriyorum, dua etmek için diz çöktüklerinde o büyük mabedin tamamını aşağılık başlarına yıkacağım!
I will bring the whole edifice down on their unworthy heads!
O büyük mabedin tamamını aşağılık başlarına yıkacağım!
Take away one single stone from this edifice, and it all crumbles.
# Bu gösterişli binadan tek bir taş çekilip çıkarılırsa, tüm bina çöker.
Castle Plunkett... the superbly-restored edifice in the heart... of the incomparably beautiful Irish countryside.
Plunkett Şatosu'na yürekten bir restorasyon yapılırsa güzel İrlanda sahili burasıyla kıyaslanamaz bile.
Beautiful architecture! Edifice : Romanesque.
Nefis bir mimari, büyük yapı, Romanesk.
Sir, the price of this edifice is 12.5 million.
Efendim, bu binanın bedeli 12.5 milyon.
We bring Broadway and the theater to them... in this beautiful edifice.
Onlara Broadway'i ve tiyatroyu bu güzel binanın içerisinde beğenilerine sunuyoruz.
I mean, this huge, quasi-scientific, monolithic edifice based on your principles.
Yani, senin prensiplerin üzerine kurulan bu devasa, yarı bilimsel, yekpare yapı.
You chip away at the edifice of history, and, well, you weaken one of the few spiritual timbers we have left.
Tarih yapısına çentikler açarsan geriye kalan birkaç manevi sütundan birini zayıflatmış olursun.
We all grow up from a tiny, single cell, up to a massive edifice of hundreds of trillions of cells during our own lifetime.
Hepimiz yaşam sürecimizde küçücük bir hücreden trilyonlarca hücreden oluşan büyük yapılara dönüşüyoruz.
That in itself is trivial, there's nothing much to it, it's very easy, but what it spawned was a whole new generation of software and software building upon other software, building upon other software, and so you build up a complete edifice of mutually working co-evolving software.
Fare, kendi başına oldukça önemsiz, küçük, kullanması çok kolay bir şey ve bu, başka bir yazılım üzerine bir yazılım geliştirilmesine ve o da başka bir yazılımdan gelişerek yeni bir yazılım kuşağının doğmasına sebep oluyor, böylece tam bir karşılıklı çalışan ortaklaşa evrim yapısı geliştirmiş oluyorsunuz.
See, this edifice was not built for an architect's glory.
Bakın, bu yapı inşası bir mimarın zaferi.
Their target, the only capitalist edifice their MTV-soaked minds recognise :
MTV sarhoşu gençlerin hedefleri ise...
So to answer your question, I see as clear as day... that this great edifice in which we find ourselves... is your villa.
O yüzden sorunun yanıtına gelince, gün gibi görüyorum ki içinde kendimizi bulduğumuz bu büyük bina senin villan.
"Some believe the old sanctuary still exists somewhere... " trapped inside this evil edifice.
Bazıları eski tapınağın hala bir yerlerde olduğuna bu şeytani yapının içinde hapsolduğuna inanıyor.
For it is as if the cold and damp have returned. Tiny signs of fatigue are appearing in the solid, modern edifice.
Soğuk ve rutubetin geri dönüşüyle birlikte bu modern binada yorgunluk belirtileri de baş göstermeye başlamış.
So, what do you think a magnificent edifice like this is worth?
Bunun gibi müthiş bir yapı ne kadar eder sizce?
If I didn't know better, I'd say he'd developed an edifice complex.
İyi bilmesem, Carver'ın ödip kompleksi olduğunu söylerdim.
An edifice-sexual.
Cinsel çekiciliği olan bir ev.
A marvelous work and a wonder we undertake... an edifice awry we straighten... a great lie we abolish.
Hayır. Üstlendiğimiz harikulâde bir iş ve mucize düzelttiğimiz büyük bir yanlış iptal ettiğimiz koca bir yalan.
The Kaiser thought capitalism was vulnerable, that a strong enough attack on its international systems of trade, credit and insurance could bring the edifice tumbling down.
Kayzer, kapitalizmin savunmasız olduğunu yeterince güçlü bir darbeyle, uluslararası ticaret, kredi ve sigorta sistemlerinin çökertilebileceğini düşünüyordu.
Adam entered the edifice that he hoped would transform his life.
Adam hayatını değiştireceğine inandığı görkemli binaya girdi.
A marvelous work and a wonder we undertake... an edifice awry we straighten... a great lie we abolish.
Üstlendiğimiz harikulâde bir iş ve mucize düzelttiğimiz büyük bir yanlış iptal ettiğimiz koca bir yalan.
What's the point of building a cultural edifice if you're not gonna prove your civic superiority?
Yaşadığın şehrin büyüklüğünü kanıtlamayan kültürel bir anıtın gayesi nedir?
The sight of the long-Iost great temple, upon which this very edifice is modeled.
Uzun zaman önce yok olan tapınaktan esinlenerek yapılmış bir bina bu.
I want Prothero to speak on the dangers of these old buildings and how we must avoid clinging to the edifice of a decadent past.
Prothero'nun bu eski binaların tehlikesi ve batmış tarihin yapılarına niçin sadık kalmamamız gerektiği hakkında konuşmasını istiyorum.
What is anathema for radical conservative is the idea that there is an antagonism, an imbalance inscribed into the very heart of the social edifice.
Radikal muhafazakarlar için anafikir,... bir antagonizmanın, bir dengesizliğin toplumsal mabedin tam kalbine kazınmış olmasıdır.
And maybe, Tom, it's the chill in here is what does it, when every edifice else in camp's been swanked up and seen to.
Ve, belki Tom, Belki de buradaki havadandır. Buradaki bütün büyük binalara özenilmiş ve bakılıyor.
Indeed, they took a look at the bottom, and found that the whole edifice, was standing on air.
Hakikaten de, tabana bir baktılarlar ki meğer tüm o görkemli yapının ayakları yerden kesikmiş...
.. but as I entered the edifice.. I was psyched..
Büyük binaya girdiğim sezildi
Ayoung actress dies in an atrocious way and an important edifice of our capital is damaged.
Genç bir aktris korkunç bir şekilde öldü... ve başkentin önemli bir binası hasar gördü.
- You'd like to destroy the entire edifice.
- Tüm yapıyı yıkmak istiyorsun.
Oh, I'd like to rip the whole edifice down... with my bare hands, or set it on fire...
Oh, tüm yapıyı, çıplak ellerimle aşağı indirmek istiyorum... ya da onu ateşe veririm...
"The monumental edifice known as..." Excuse me.
"En muhteşem bina- -" Özür dilerim.
There is nothing anywhere in any combination that will replace the edifice built by fossil fuels.
Dünya üzerinde hiçbir şey hiçbir kombinasyonla fosil yakıtlardan oluşan bu dev yapının yerine geçemez.
If, eclipsed by the other, each one grew idle, the whole edifice would collapse.
Eğer biri kontrolden çıkarsa, diğeri de ona uyar. O zaman da bütün düzen bozulur.
Kepler had demolished an edifice that had stood for more than 2,000 years, and replaced it with his first law of planetary motion - all planets travel in ellipses around the sun.
Kepler, 2.000 yılı aşkın bir süredir ayakta duran bir yapıyı yıkmış ve yerine gezegen hareketlerine ilişkin ilk kanununu koymuştu. Bütün gezegenler Güneş'in etrafında eliptik yörüngede döner.
Oil is the foundation of and is present throughout, the edifice of human civilization.
Petrol, uygarlık abidesinin her döneminde vardır ve uygarlığın da temelidir.