Effortless traduction Turc
106 traduction parallèle
The details of his private life were effortless studied by von Bock who was three years at Oxford and had a perfect knowledge of the English language and English habits.
von Bock, Barham'ın özel hayatına ilişkin detayları uzun uzun çalıştı ki kendisi 3 yıl Oxford'da okumuştu, İngilizce'yi mükemmel konuşuyordu ve İngiliz adetlerine aşinaydı.
The path to holiness in this monastery is too effortless.
Bu manastırda kutsallığına ulaşmanın yolu... çok kolay...
- It was effortless for both.
- İkisi için de zahmetsiz oldu.
Effortless.
Zahmetsiz.
You must suffer tortures to find the perfect word that will make it all seem effortless.
Tüm bunları kolaylaştıracak mükemmel kelimeyi bulmak için acı çekiyor olmalısın.
Yet, all it takes is an effortless gesture from me to take off the tag and begin to believe in the illusion.
Tek yapılması gereken, benim ufak bir hareketle etiketi çıkarmam ve bir yanılsamaya inanmaya başlamak.
How effortless it is to earn these!
Böyle yaparak para kazanmak çok kolay!
It's almost effortless.
Neredeyse hiç güç istemiyor.
The choreography looks effortless.
Koreografi üzerinde fazla gayret gösterilmemiş gibi görünüyor.
But I dream of being an effortless lady-killer.
Ama hiç çabalamadan kadınları baştan çıkaran biri olmayı isterdim.
It should come across as effortless.
Kendini zorlamadığın izlenimini vermen gerekiyor.
Effortless.
Hiç çaba göstermiyor.
With some people, it's effortless.
Bazı insanlarda, çaba bile harcamaya gerek yok.
of death in our lifetime plus the passage into nothingness are effortless.
hayatta ölüme ne kadar yaklaşılırsa, ölüme geçiş her yönüyle kolaylaşmış olur.
A drink the venal Van de Groot would be begging to imbibe... if he only knew how near the white ape was at that very moment... flying through the foliage, surveying the scenery, cruising in... for a closer look and swinging on through the trees with effortless ease.
Aman ne güzel Tam o sırada beyaz maymun Sarmaşıklarda sallanarak, agaçtan agaca atlayarak hızla onlara doğru yaklaşıyordu.
When they do actually get into the air, a bird's flight seems almost effortless.
Havalandıklarında bir kuşun uçuşu bize çok zahmetsizmiş gibi görünür.
It looked unfinished... slight... apparently effortless... outside time, space and place.
Ben de böyle resim yapmak isterdim. Tamamlanmamış gibi, çaba sarf edilmemiş gibi. Zamanın ve mekanın dışında.
if you ignore the messenger, which is effortless, the message is sound.
Elçiyi dinlemezseniz ki buna çaba gerekmez, mesaj gayet net.
But it plays like an effortless fugue from, you know, two voices.
Sanki iki ses, fazla çaba göstermeden bir füg çalmaktadır.
I'm used to the hunt. This is... effortless.
Sürekli mücadele etmeye alıştım, bu cok..... çabasız gibi geliyor.
It was supposed to be effortless.
Zahmetsiz olması gerekiyordu.
You make it seem so effortless.
Çok rahat üstesinden geldin.
It may look effortless, but it takes a lot out of you, doing an EVA.
Zahmetsiz görünebilir ama sizin dışında EVA'nın yapması oldukça süre alır.
He had the lean look, effortless hair... and dressed-down manner of a movie star.
Çelimsiz, bakımsız saçları bunalımdaki bir film yıldızı havası vardı.
It's not that I'm not working as hard, but it looks more effortless maybe.
Sıkı çalışmadığımdan değil, ama belki de kolay olduğundan.
I mean, it looks... less effort, effortless.
Yani, az zahmetli... zahmetsiz görünebilir.
It's completely effortless.
Tamamen kolay olması.
"DaughterJaye, a philosopher, resides in Niagara Falls... where she inspires with effortless, undemanding style."
"Kızı Jaye, bir felsefeci, Niagara Şelalesi içinde yaşıyor kolay ve basit stilinden ilham aldığı için."
With effortless and undemanding style.
Kolay ve basit stilden.
You ever notice how the flames, they move eternally in an effortless dance of light?
Işığın çabasız dansıyla alevlerin nasıl da sonsuz bir şekilde hareketlendiğini farkettin mi?
No, what I was trying to say is that with you, it's just effortless. Easy.
Yo, demeye çalıştığım seninle sadece gayretsiz.
Grass doesn't strain to grow, it's effortless. It's just this great design.
Çimenler hiç çaba harcamadan çıkar, evrenin müthiş bir düzeni vardır.
And I skied down and it was just effortless and just got to the bottom and it was like, " " I can't imagine that I just did that.
And Kaymaya başladığımda çok rahattım ve aşağı indikten sonra "Bunu yaptığıma inanamıyorum." dedim.
Or more, it's a spiritual quality, but like charming or effortless.
Daha da fazlası. Manevi kalite ama cazibeli ve cazibeye emek harcamıyor.
Effortless.
Zahmetsizdi.
As much as I hated to admit it, I guess I was crippled with jealousy over how effortless it all came to him.
Kabul etmek istemesem de, her şeye bu kadar hazır konması beni kıskançlık krizlerine sokuyordu.
I don't know, Mickey, he just made it look... so effortless.
Bilemiyorum, sanki Mickey işleri o kadar kolaymış gibi gösterdi ki.
Almost effortless.
Neredeyse hiç güç istemiyor.
They're Supposed To Be Effortless And Easy.
Onların çaba gerektirmemesi ve kolay olmaları gerekir
Boy, you make it look effortless.
Dostum, onu yeterince yordun.
Not everybody finds it so effortless.
Herkesin buna çaba harcaması gerekiyor.
It's all just so easy and effortless and perfect...
Her şey kolay, zahmetsiz ve mükemmel.
It's very organic, um, effortless.
Çok canlı ve doğaçlama görünüyor.
It's mindless... and it completely absolves you of any responsibility... unless you get a conscience. It's effortless.
" Çabaya gerek yoktur.
You certainly learned how to be effortless from frequent traveling.
Kesinlikle rahat bir seyahati nasıl yapacağını öğrenmişsin.
It's a very advanced step which I know is hard to believe because I make it look effortless.
Bu çok zor bir adım... inanması zor çünkü fazla çaba göstermeden yapabiliyorum.
It is inspiring to me to see how effortless you make everything look
Her şeyi bu kadar kolaymış gibi göstermene hayranım.
Every morning when she'd pull into the parking lot, wearing these impossibly hard to walk in clogs, everything about her seemed effortless.
Her sabah arabasını otoparka park ederken yürümeyi imkânsız hale getiren topuklu ayakkabılarını giyerken onunla ilgili her şey zahmetsiz görünüyordu.
It's effortless.
Çocuk oyuncağı.
Imprecise, but effortless.
Özensiz, ama kasıntı değil.
She's like Lyndon Johnson with the Senate, effortless.
Sonra bunu kullanarak Jess'in cuma günkü yemeğe gelmesini sağladı.