Embodiment traduction Turc
182 traduction parallèle
However, certain ancient books say that the black cat is the living embodiment of evil.
Ancak bazı eski kitaplar der ki Kara Kedi, kötülüğün vücut bulmuş halidir.
Only then, if we in the Party with our most obedient dedication... become the highest embodiment of National Socialist thought and being... then the Party will materialize... into an eternal and indestructible pillar of the German people and Reich.
İşte o zaman, Partide en itaatkar olan bizler... Nasyonal Sosyalist düşüncenin en yüksek simgeleri olacağız... sonra Parti, Alman halkının ve Reich'ın... ebedi ve yenilmez sütununu yaratacaktır.
- Embodiment of all the solid virtues.
- Erdemin vücut bulmuş hali.
She has been the embodiment of every graceful fancy that my mind has ever known.
Aklımın kurduğu... her güzel düşün simgesi haline geldi.
You are the embodiment of corruption and betrayal.
Yozlaşma ve ihanetin vücut bulmuş halisin.
These men, together with their deceased or fugitive colleagues, are the embodiment of what passed for justice during the Third Reich.
Bu adamlar, şu an ölmüş veya kaçak bulunan meslektaşları ile birlikte..... Üçüncü Yönetim döneminde güya adaleti temsil etmişlerdi.
She is the embodiment of kindness!
Hanımefendi bir şefkat abidesi!
I fear that Tom is the embodiment of the old truth that foundlings should be left to the parish.
Korkarım ki Tom yetimlerin kiliselere bırakılmaları gerektiği gerçeğinin vücuda gelmiş halidir.
He is the embodiment of vulgarity
Tam bir görgüsüzlük timsali.
He was the embodiment of a force of the masses, still too historically immature to be anything different from a national movement and its leader.
O, kitlelerin gücünün somutlaşmasıydı. Bu kitleler, hala ulusal bir hareket ve onun liderinden farklı olamayacak kadar olgunlaşmış değildi.
- I mean... From the point of view of Marxist scholars, I agree, but I see something different in its specific embodiment.
Marksist âlimlerin bakış açısından bakıldığında size katılıyorum ama bu var oluşta çok daha farklı özel bir şey görüyorum.
He is the embodiment of all that is evil.
O bütün kötülüklerin bir şekil bulmuş hali.
They look to you as the embodiment of their own heathen ways and depend on you for the hair of the dog that bit them.
Kendi barbarlıklarından ve onları ısıran şu köpek yüzünden seni bir Tanrı gibi grüyor ve inanıyorlar.
But even they, in all their evil power, were not able to destroy Frankenstein, who is the embodiment of our national virtue and therefore indestructible.
Ama yine de, tüm şeytani güçlerine rağmen Frankenstein'ı yok edemediler. O, güçlü ulusumuzun bir simgesi bu yüzden yok edilemez.
The living embodiment of the American cowboy tradition.
O, Amerikan kovboy geleneğinin yaşayan bir temsilcisiydi.
He stands here as an embodiment of the failure of our penal system.
Ceza politikamızın, başarısız olduğunun somut bir kanıtı olarak karşımızda duruyor.
Therefore, Ted's father's own fear of failure makes him see his son as the embodiment of all of his deepest anxieties about himself.
Ted'in babasının başarısızlık korkusu var. Kendi oğlunu da korkularının canlandırılması olarak görüyor.
For a while, she was the embodiment of it all... beauty, love, sex... until he got bored and passed her on.
Bir süre, güzelliği, aşkı ve seksi için onunlaymış. Sıkılıp, başından atana kadar...
We spend our whole lives searching for the embodiment of that feminine archetype.
Biz bütün hayatımızı bu kadını aramakla harcar, tüketiriz.
By saying that sex was evil and that women, the embodiment of sexuality, were responsible for the downfall of mankind in the Garden of Eden!
Cinselliğin günah, ve cinselliğin vücut bulmuş hali olan kadının insanlığın cennetten uzaklaştırıImasının sebebi olduğunu söyleyerek!
You are the living embodiment of all that is evil and unjust in humankind.
Sen bütün insan irkinin kötü düsüncelerinin cisimlesmis halisin.
I was the embodiment of what he had been drawing for years.
Yıllar yılı çizdiği şeyin vücut bulmuş haliydim.
You are the embodiment of the new Bajor- - a Bajoran born out of the ashes of the occupation.
Siz yeni Bajor'un vücuda gelmiş halisiniz İşgalin küllerinden doğmuş bir Bajorlu.
I am the embodiment of modern medicine.
Ben kendini kanıtlamış modern çağ ilacıyım.
The embodiment, right, of his superiority to us.
Bond'un bizden üstünlüğünün somut bir örneği.
The embodiment of the lesser forces who inspired dread..... and the threat of our own damnation.
Kâinatın gizli güçlerinin görüntüsü bizim kendi lanetimizin korku ve tehdidini çağrıştırır.
The very embodiment of "Be careful what you wish for."
"Ne istediğine dikkat et!" demenin gözle görülür hali.
This goddamn embodiment of apple pie, Eddie, is just... I got news for you... bullshit.
Sadede gelelim diyorsan Eddie sana haberlerim var.
Wedekind says Lulu isn't a real character... she's... an embodiment of primitive sexuality.
Wedekind'e göre, Lulu gerçek bir karakter değil... O... ilkel cinselliğin ta kendisi.
That video... it's the embodiment of Sadako's hatred.
O video... Sadako'nun nefretinin müşahhas hali.
I'm preparing this household budget for Mr. Matick in your name since you're the living embodiment of a single, successful career woman.
Bay Matick için bir ev bütçesi ödevi hazırlıyorum ive aslında tamamen seni anlatıyor, kariyeri olan tek ve başarılı bir kadın.
I don't know, I never thought I'd someday be thought of as the embodiment of a successful career woman.
Bilmiyorum, Hiçbir zaman başarılı bir kariyeri olan kadın profiline örnek gösterileceğimi düşünmemiştim.
I became the living embodiment of why Vulcans were superior to humans.
Vulcanların doğuştan insanlardan üstün olduklarının canlı kanıtı hâline geldim.
He said that evil has no embodiment, no incarnation.
Kötülüğün vücudu, şekli olmadığını söylemiş.
She is calm, honorable, the embodiment of beauty!
Sükûneti, güzelliği ve vakarı kendisinde toplamış.
Our hostess is the embodiment of simplicity and humility.
Ev sahibemiz, tevazu ve sadeliğin ete kemiğe bürünmüş hâli.
I mean, here you are in L.A and you're the embodiment of all things Sunnydale.
Demek ki, burada Los Angeles'tasın ve sen Sunnydale'deki her şeyin simgesisin.
We know the Ascension refers to a human transforming into a demon, into the living embodiment of an immortal.
Yükselen bir insanın iblise dönüştüğünü, bedene bürünmüş bir ölümsüz olduğunu öğrendik.
Pacey Witter is nothing if not the walking, talking embodiment of the fallible protagonist.
Yürümek ve konuşmak, yanılabilir belirginin somutlaşması değilse Pacey Witter bir hiçtir.
Not all of us can be the fair-haired embodiment of perfection, alright?
Hepimiz mükemmeliyetin sarışın simgesi olamayız.
I suppose he's the embodiment of what they admire.
O hayranlıklarının somutlaşmış bir hali.
There she is, the embodiment of love.
İşte orada, aşkın bedeni.
Those germs are the embodiment of the American dream.
Şu kurtçuklar Amerikan rüyasının cisimleşmiş hali.
There she is, the embodiment of love.
İşte orada, aşkın manifestosu.
I'm the living embodiment of a warship, and I can't talk to you without getting tongue-tied.
Bir savaş gemisinin canlı ifadesiyim diğlim tutulursa senle konuşamam
The embodiment of the words :
Şu Ünlü sözlerin vücut bulmuş hali olmak istedim :
One of the most worshipped Hindu gods is Durga, the embodiment of divine power.
Adına en çok ibadet edilen Hint tanrılarından biri Durga'dır ; ... ilahi gücün bir tecellisi.
It was the embodiment of Hitler's vast ego and a cathedral of steel.
O, Hitler'in muazzam egosunun bir timsali ve çelikten bir katedraldir.
Sydney Bristow, my daughter... has come to believe that when I look at her, I see the embodiment of all my flaws.
Kızım Sydney Bristow ona baktığım zaman hatalarımı gördüğüme inanıyor.
But see, Harvey, you're the embodiment of the American Dream.
Ama Harvey, sen Amerikan rüyasının vücut bulmuş halisin.
You see, Mesektet was one of five enormously powerful beings which are linked to an embodiment of the ancient god Ra.
Anlayacağınız Mesektet, eski tanrı Ra'nın insan şekline girmek için bağlı olduğu beş muazzam güçlü varlıktan bir tanesiydi.