English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ E ] / Exactly like that

Exactly like that traduction Turc

1,095 traduction parallèle
They look exactly like that.
Bunun tıpatıp aynısılar.
I could tell you dozens of stories exactly like that.
Sana aynen bunun gibi sürüyle hikaye anlatabilirim.
I never heard it put exactly like that, but... yes...
Hiç böyle dendiğini duymamıştım. Ama evet, korkarım bu doğru.
And I want to keep it exactly like that
Dolayısıyla, sadece bana güven
They killed him exactly like that.
Aynen dediğin gibi öldürdüler.
I'm sorry. Exactly like that.
Üzgünüm.
You're too self-deprecating! Exactly like that. You're too self-deprecating!
Aynen böyle.Sen çok değerini düşürüyorsun
Exactly like that.
Aslında tam olarak bunu soruyorum.
You mean like a good priest would have? Yes, exactly like that.
- Yani iyi bir rahibin yapacağı gibi mi?
Yes, exactly like that.
Evet, aynen öyle.
I don't know. I'm not sure exactly, but it has some message like that.
Tam olarak emin değilim ama verdiği mesaj bunun gibi bir şeydi.
That sounds just exactly like my problems.
Bu benim sıkıntımın tamamen aynısı.
Hera. Well, that sounds exactly like what I need.
Peki, bunun için bana ihtiyacın yok ki.
That's fantastic, that's wonderful, because... as it turns out, that's exactly the portion of my anatomy... I'd like to see exposed to radiation.
Bu müthiş, harika bir şey, çünkü... işe bak ki, anatomimde radyasyona maruz kalmasını istediğim yegane kısım da... tam orası.
That sounds exactly like Andrei.
Tam Andrei'nin tarzı.
And according to that homeless guy Heller was killed by somebody who looked exactly like me.
Ve o evsiz adama göre Heller aynı bana benzeyen biri tarafından öldürüldü.
They got a mannequin in there that looks exactly like Elaine.
Oradaki mankenler aynı Elaine'e benziyor.
I'm well aware of it, and that's exactly what I don't like.
Farkındayım, ve hoşuma gitmiyor.
That doesn't exactly sound like a ringing endorsement.
Söylediklerinizden imzaların kolay atılmadığı sonucunu çıkarıyorum.
Thinking like that is exactly why you lost.
O şekilde düşünmen kaybetme sebebindir.
In a situation like this, it's very important... that everybody knows exactly what's happening.
Böyle bir durumda, herkesin... olan biteni iyice anlaması çok önemli.
Oh, yes, so that she would turn out exactly like your children... absentee white slabs of flesh,
Senin çocuklarına dönüp yeri yurdu belli olmayan hatıracıklara dönüşsünler diye mi?
She had about two gallons of makeup on and that's exactly what she looked like.
Suratındaki boyalarla bir sürtüğe benziyordu.
I hate to say this, son... but that don't sound exactly like a love letter.
Bunu söylemek istemezdim evlat ; ama bana pek aşk mektubu gibi gelmedi.
- I mean, that's what happened, isn't it? I mean, it's not exactly like this guy just rolled over, is it, Jim?
Adam salak çıkmadı, değil mi Jimmy?
We'd like you all to come along as witnesses, so... we can all be sure that Mr. Washington shows up for his first day of trial... in exactly the same condition as you see him here today.
Hepinizin bizimle tanık olarak gelmenizi istiyorum. Bay Washington'ın mahkemenin ilk gününde bu hâliyle gelmesinden emin olabilelim.
And you have also brought with you another bra exactly like the one that she so flagrantly exhibited herself in?
Ayrıca mahkemeye getirdiğiniz sütyen sanığın, pervasızca kendini teşhir ettiği sütyenin aynısı değil mi?
That's what my father said, and I believed him... until the next day... when they found my cousin... dead among his cattle... looking exactly like this man.
Babam da öyle demişti. Ben de ona inandım ta ki ertesi gün kuzenimi sığırların arasında ölü buldukları ana kadar. Tıpkı bu resimdeki adam gibiydi.
That's exactly what I'm fighting for. The welfare of young people just like her.
Bu tam olarak savaşma sebebim... - tıpkı- onun gibi genç insanların refahı.
Well, if you come across a woman, and she looks exactly like me and she displays any interest in you whatsoever as a man...,... that's the bad one.
Şey, eğer bir kadınla karşılaşırsan ve tam olarak bana benziyorsa... ve sana bir erkeğe olduğu gibi herhangi bir ilgi gösteriyorsa, o kötü olan.
That's exactly what it feels like.
Sanki beynime kazınmış gibi.
We don't like to brag about that, Will, but you're exactly right.
Övünmek istemiyoruz ama haklısın.
Don't you think that guy looks exactly like Quilty?
O adamın Quilty'ye benzediğini düşünüyor musun?
It's... it's not that I miss England exactly, but there's... one part of me that feels like it's being disloyal to the other.
Burada... tam olarak İngiltereyi özlemiyorum, fakat burada... benim bir parçamın diğerine karşı sadakatsiz hisleri var.
Every lawyer in America is talking about me right now, but that doesn't exactly make me feel like a member of the legal community.
Amerika'daki her avukat şu an beni konuşuyor, ancak bu beni tam olarak yasal bir birliğin içindeymişim gibi hissettirmiyor.
What you just did I'd like to think that's exactly what this place is.
Az önce yaptığın buranın tam olarak o olduğunu düşünmek isterim.
- Like a fox. Mark me, Craigan. That woman knows exactly what she's doing.
Aklında tut, Craigan, bu kadın ne yaptığını kesinlikle biliyor.
That was exactly like you said. The swords, the duel... Only, you had a second chance to save Joxer.
Tam olarak senin söylediğin gibiydi... kılıçlar, düello... sadece Joxer'ı kurtarmak için sana ikinci bir şans verildi.
Bart, when you get a little older, you're going to learn that sometimes romances don't turn out exactly the way you'd like them to.
Bart, biraz daha büyüdüğünde, bazen romantizmin umduğum gibi çıkmadığını öğreneceksin.
It looked exactly the same, exactly like the thing that you found.
Tamamen aynı görünüyordu, senin bulduğunun tıpkısı.
It was a rout exactly like the one that Napoleon faced leaving Russia.
Ve tıpkı Napolyon'un Ruslar karşısında yaşadığının benzeri, büyük bir bozgun yaşandı.
The fact that they may not look or feel exactly like her breasts- -
Tamamen onun göğüsleri gibi görünmemeleri ya da... ... hissetmemeleri gerçeği...
. Not exactly like that, no.
- Tam olarak öyle değil, hayır.
Wow, tell me that guy did not look exactly like Steven.
Bu adamın aynı Steven'a benzemediğini söyle.
And so, this is where I spend my days and years... in this small village in the middle of the city in a house with a blue door... that my wife and I bought together before she left me for a man... who looked exactly like Harrison Ford.
İşte burası günlerimi ve yıllarımı geçirdiğim yer küçük semtin tam ortasında mavi kapılı ev. Karım beni Harrison Ford'a benzeyen bir herif için terk etmeden önce beraber almıştık.
Daddy, what is it exactly that you don't like about Ben, besides the tact that he's from New York and he voted tor Clinton?
Yetişkin biri. Baba, Ben'de hoşlanmadığın şey tam olarak ne? New York'lu olması ve Clinton'a oy vermesinin dışında yani.
That's amazing how you just know that, like, exactly to the day.
Tam olarak yaşadığınız süreyi bilmeniz şaşırtıcı.
None looks exactly like another. Just like the faces, that one remembers.
Hatırlanmaz.İnsan yüzü gibi, hatırlamazsın.
Then, who was the boy that looked exactly like Yoshiki?
Öyleyse, Yoshiki'ye o tıpatıp benzeyen delikanlı da kimdi?
And just because I may not have realised my dreams yet like you think you have, doesn't mean I won't find a way to do exactly that.
Ve henüz rüyalarımın farkında olmamam senin gibi, onlara sahip olmak için bir yol bulamayacağım anlamına gelmez.
Actually, I'm exactly like the real Prue, just the side that doesn't get to come out and play enough.
Aslında, tam olarak gerçek Prue gibiyim, yalnızca bu tarafım pek dışarı çıkıp oyun oynamıyor.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]