Exaggerate traduction Turc
672 traduction parallèle
I think you exaggerate.
Bence abartıyorsunuz.
I think you exaggerate a bit.
Sanırım biraz abartıyorsunuz.
Don't exaggerate.
Abartma sen de.
We do not exaggerate when we say a new understanding between officers and men has come to the fleet.
Subaylarla denizciler arasında yeni bir ilişki oluştu derken abartmıyoruz.
Connie, you mustn't exaggerate.
Abartma Connie.
I hate the way German bulletins exaggerate.
Alman bildirilerindeki bu abartı hastalığından nefret ediyorum.
Don't exaggerate.
Abartma lütfen.
Oh, come, my High Justice, don't exaggerate.
Yapmayın, Sayın Yargıç abartmayın.
I think you exaggerate.
Bence abartıyorsun.
"Free burial." Why does everybody exaggerate everything so much?
Cenazem mi? Niçin herkes her şeyi bu kadar abartıyor?
You exaggerate, but I was a beautiful baby.
Abartıyorsunuz sayın rahip ama bebekken güzelmişim.
Come now, don't exaggerate.
Hadi ama, abartma bu kadar.
You exaggerate, Mon Capitaine.
Abartıyorsunuz mon capitaine!
When I say my son, luckily I exaggerate.
Oğlum dediysem, çok şükür ki abartıyorum.
Do I paint a correct picture, or do I exaggerate?
- Amacınız ne Bay Potter? - Amacım mı?
Don't exaggerate.
Haydi be!
Don't exaggerate.
Abartma.
This time I do not exaggerate, Inspector.
Bu sefer abartmıyorum, müfettiş.
All you do is exaggerate to make more money.
İşiniz gücünüz abartı yapıp fazladan para koparmak.
I did exaggerate a little before.
Biraz abartmıştım zaten.
- Don't exaggerate.
- Abartma.
Ezra, you exaggerate this thing about our fighting much too much.
- Elbette. Ezra, sen bizim kavgalarımızı gereğinden fazla büyütüyorsun.
- He does not exaggerate.
- Abartmıyor.
Very well, then, I exaggerate.
Peki, tamam, nobranım ben.
- Don't exaggerate
- Abartmayın.
Mr. Jorkin doesn't exaggerate the imprudence of allowing his... misdemeanors to be made public.
Bay Jorkin kötü davranışını halka açmaya izin vererek abartmış olmuyor.
" have convinced us that you exaggerate your situation.
"sizin durumu abarttığınız konusunda bizi ikna ettiler."
- You exaggerate to make your point.
- Haklılığını göstermek için abarttın.
Well, did I exaggerate?
Peki, abartmış mıyım bakalım?
Don't exaggerate, Jeanine.
- Altmış. Abartma, Jeanine.
Don't exaggerate!
Abartma!
They always exaggerate.
Hep abartırlar.
Don't exaggerate.
O kadar da abartma.
Let's not exaggerate.
Çok abartmayalım.
There's no need to exaggerate.
Abartmaya gerek yok.
Soldiers exaggerate,'Tis the fault of Voltaire ;
# Askerler abartıyor, # Kabahat Voltaire'de ;
- I exaggerate, and you know it.
- Ben biraz abartırım ve sen bunu biliyorsun.
You exaggerate.
- Bence biraz abartıyorsun.
You exaggerate.
Amma da uzattın.
You exaggerate!
Abartıyorsun!
- You exaggerate.
- Abartıyorsun.
Let us not exaggerate
- Lütfen abartmayalım.
Do you not exaggerate, sir?
Abartmayın, bayım.
Oh, no. You're doing it swell, but you have to exaggerate more, sir.
İyi yapıyorsunuz da, biraz daha abartmanız gerek efendim.
But he has been known to exaggerate.
Ama o abartmasıylada tanınır.
- Don't exaggerate.
- Abartma o kadar.
I do not exaggerate!
Abartmıyorum!
Let's not exaggerate!
Yok canım, abartmayalım lütfen.
Don't exaggerate!
Abartmasana!
Don't exaggerate, my son!
O kadar da abartma evlat!
You exaggerate
Hiçbir şeyi abartmayalım.