Fix that traduction Turc
3,459 traduction parallèle
I still need to fix that dimmer.
Hala bu dimmer'ı * tamir etmem gerek.
Nobody can tell you how to do that. I can't fix that, because I'm not running for President.
Seni tanımalarını nasıl sağlayacağını sana ben söyleyemem çünkü başkanlığa aday olan ben değilim.
I'll fix that.
Ben hallederim.
Wait, let me fix that. You look like a dick with a mustache.
Bıyıklı bir ibne gibi görünüyorsun.
- Can you fix that? - Yeah.
Bunu düzeltebilir misin?
A little spit'll fix that.
- Azıcık tükürüklerim geçer.
We can fix that.
Düzeltebiliriz.
I can fix that in two seconds.
Hemen dikerim.
The good thing is, I can fix that.
Şansına ben yontarım.
Fix that.
Tamir et şunu.
we're the bad guys, and I don't know how to fix that.
Artık kötü adamlarız ve bu sorunu nasıl çözeceğimi bilmiyorum.
And then we ended up working with Danforth to fix that.
Sonra da bu işi düzeltmek için Danforth ile çalışmayı kestik.
I can fix that.
Bunu düzeltebilirim.
You are watching way too much stock footage and gay porn, and I can't fix that, but I can fix your power problem.
Çok fazla arşiv görüntüsü ve gey pornosu izliyorsun ve o konuda bir şey yapamam. Ama güç sorununu çözebilirim.
We need to fix that cross-weight.
Çapraz ağırlık sorununu çözmemiz lâzım.
Now, Tyneman will have to fix that bloody factory.
Şimdi, Tyneman lanet fabrikayı düzeltmek zorunda kalacak.
It's knackered, I'll fix that.
Bozuldu, onaracağım.
You also have dog shit on your face and no place to live, but we can fix that, if you agree to work with us.
Ayrıca sıfatına köpek sıçmış gibisin ve yatacak yerin yok fakat bizimle çalışmayı kabul edersen bunları halledebiliriz.
Fix that, mr. I-want-to-be-mayor.
Bunu çözün işte Bay BelediyeBaşkanıOlmakİstiyorum.
You also have dog shit on your face and no place to live, But we can fix that if you agree to work with us.
Ayrıca sıfatına köpek sıçmış gibisin ve yatacak yerin yok fakat bizimle çalışmayı kabul edersen bunları halledebiliriz.
There's nothing wrong with her that maximum security won't fix.
Maksimum güvenliğin düzeltemeyeceği bir şeyi yok.
Well, he was a patient with a condition that you could fix.
Dembele'nin düzeltebileceğin bir sağlık sorunu var.
So that your brain cells would slow down enough that we could fix your heart without giving you a stroke.
Böylece beyin hücreleri Yeterince yavaşlayacak biz kalbi düzeltmek olabilir Size bir vuruş vermeden.
God, that ex-fix is gnarly.
Tanrım, bu eski - fix gnarly olduğunu.
All that matters is that, uh, I can't fix it.
Önemli olan bunu telafi edememem.
I don't even get a chance to- - don't you see that I'm trying to fix it here?
Şans bile vermiyorsun... Burada düzeltmek için çabaladığımı görmüyor musun?
No woman's clamoring for that job to climb up on a building in the middle of the night in a rainstorm and fix broken glass.
Bu iş için hiçbir kadının clamoring bir yağmur fırtınası ve kırık cam düzeltmek gecenin ortasında bir bina üzerinde tırmanmaya.
He who fitted the pipes must fix the leaks. I think you've made that one up.
Boruları monte eden kişinin sızıntıları da düzeltmesi gerekir.
Fix the mistakes that we've made.
Yaptığımız hataları düzeltmek için.
Yeah, well, somebody ended that for Marta Cuerto, and Silvana may be next, so, if this show must go on, then you have to fix these cameras.
Evet, birisi Marta Cuerto'nun hayalini bitirdi belki sıradaki Silvana olabilir bu yüzden, eğer bu şov devam edecekse kameraları tamir ettirmen gerek.
I just know that dialysis is the only way to fix you.
Sadece dializin seni düzelte bileceğini biliyorum.
That's how you want to fix this?
Bunu nasıl çözmek istiyorsun?
I know that no mere apology will fix this.
Sadece bir özürle düzelecek bir şey olmadığını biliyorum.
I've asked you to fix things that should never have been fixed.
Senden hiç düzeltilmemiş şeyleri düzeltmeni istedim.
Let me fix that.
Bana bırak.
Oh, you think you can fix it just like that, huh?
Öylece herşey yoluna girer mi sanıyorsun?
Uh, because I promised Tansy that I was gonna fix her shower.
Çünkü Tansy'ye onun duşunu tamir edeceğime söz vermiştim.
That's why we mixed it together- - slow down the toxins so they'll work on your broken bones- - fix them as good as new.
Bu yüzden ikisini karıştırdık. toksinleri yavaşlatacak. Sonuçta kırılmış kemiklerini işleyecekler ve yeniden işler hale getirecekler.
You know, I'm here at home holding out hope that we can fix things, while you're out there on the road doing God knows what.
Evde, aramızdakileri düzeltebileceğimizin umuduyla yaşıyorum sen yolda Tanrı bilir neler yapıyorsun.
Don't worry, I'll fix all that up.
Endişelenme, ben hallederim.
I fix things. That is who I am.
Benim işim sorunları çözmek.
We can fix all that.
Hepsini halledebiliriz.
I To a particular version of a particular God I I And if you pull that off without a hitch I I He will fix one eye of one middle-class white bitch I
â ™ ª Belli bir tanrının belli bir türüne dua etmek â ™ ª â ™ ª Bunu aksilik olmadan becerirsen â ™ ª â ™ ª Tanrı, orta sınıf beyaz sürtüğün tek gözünü düzeltecek â ™ ª
What no one has told you is that there is still a way fix this.
Ama size kimsenin söylemediği şey şu ki hâlâ bu işi düzeltmenin bir yolu var.
What happens is the extraterrestrials, they come into the area where we vector them in with the signature tones that we broadcast, and it enables them to home in and get a real good fix on where the site is while we're setting up.
Bunu yapanlar dünya dışındandı - Yayınladığımız telsiz tonlarıyla onları yönlendirdiğimiz alana sokuyoruz ve bu onlara biz hazırlanırken arazinin konumu hakkında iyi bir fikir veriyor.
You know, I got into this, thinking that it would fix things, and now...
- Üzgünüm. Sorun değil.
I'm pretty sure that a bottle of vodka isn't gonna fix any of that.
Bir şişe votkanın bunu çözmeyeceğine eminim.
Nothing that a night behind bars won't fix.
Parmaklıklar arkasında geçirilen bir gecenin düzeltemeyeceği şey yoktur.
He reckons if kids ate walnuts, you know, that'll fix everything.
Eğer çocuklar ceviz yerse, yani herşeyi düzelteceğini düşünür.
As parents, our first instinct is to fix everything... and... sometimes that just makes things worse.
Ebeveyn olarak ilk iç güdümüz her şeyi düzeltmek oluyor. Bazen bu her şeyin daha da kötü olmasına neden oluyor.
Big toe is throbbing like blue balls That no blowjob can ever fix.
Ayak başparmağım artık hiçbir saksonun çare olamayacağı senelerce el değmemiş taşak gibi morardı.
that 10639
that's nice 2129
that's enough 4716
that's gross 203
that's it 18340
that's good 7000
that's great 6151
that's right 20311
that's all 8171
that's 10531
that's nice 2129
that's enough 4716
that's gross 203
that's it 18340
that's good 7000
that's great 6151
that's right 20311
that's all 8171
that's 10531
that's my boy 361
that's my girl 410
that's all i got 169
that's awesome 830
that's good to hear 161
that's cool 1334
that all started with a big bang 89
that's great work 19
that'll be it 25
that's my best friend 28
that's my girl 410
that's all i got 169
that's awesome 830
that's good to hear 161
that's cool 1334
that all started with a big bang 89
that's great work 19
that'll be it 25
that's my best friend 28
that's my sister 96
that's good to know 269
that's for sure 889
that doesn't seem fair 27
that's my baby 48
that's me 2273
that's my man 51
that is 2872
that's my line 54
that is so lame 16
that's good to know 269
that's for sure 889
that doesn't seem fair 27
that's my baby 48
that's me 2273
that's my man 51
that is 2872
that's my line 54
that is so lame 16