Fragile traduction Turc
2,185 traduction parallèle
So... fragile and so tenuous.
Öyle... kırılgan ve hafif.
It's a rare and very fragile antique.
Çok nadir ve kırıIgan bir antikadır.
I don't know if you've noticed, But Jeff and Britta have the two most fragile egos Of the group.
Fark ettin mi bilmiyorum, ama Jeff ve Britta gruptaki en kırılgan egolara sahip.
The jump seat is fragile, but I'm pretty tough.
Uzay elbisesi yokedilmez olmayabilir ama ben dışarıda savaşmak için yeterince güçlüyüm.
You humans and your fragile organs.
Siz insanlar ve dayanıksız organlarınız, yok musunuz?
'Cause she's very sensitive and fragile.
Çünkü çok hassas ve kırılgan.
She's a little fragile. She's all right.
İdare ediyor.
Recent events have demonstrated to me that my body is too fragile to endure the vicissitudes of the world.
Yaşanan olaylar vücudumun dünyadaki değişikliklere dayanmak için fazla hassas olduğunu bana gösterdi.
She's fragile, but I'm working on it.
Kırılgan biri ama ikna etmeye çalışıyorum.
Saul, life is short and fragile.
Saul, hayat kısa ve kırılgan.
Did you really think that my self-esteem was so fragile that you needed to protect me from my own sister?
Sence gerçekten özgüvenim beni kardeşime korumanı gerektirecek kadar zayıf mıydı?
Do you really want to put your relationship on display when it's in this very fragile state?
İlişkiniz bu denli narin bir hâldeyken gerçekten insanların bunu görmesini mi istiyorsun?
It's not in a fragile state.
Narin bir hâlde falan değil.
Our precious, fragile world.
Kıymetli, kırılgan dünyamıza.
And they will remain fragile,
"Ve onlar kırılgan kalacaklar"
Small-caliber, high-velocity bullets... can pierce fragile surfaces without shattering them.
"Küçük kalibreli, yüksek hızlı mermiler, kırılgan yüzeyleri parçalamadan delip geçerler."
Annie, it's because you're fragile and tightly wound.
Annie, sebebi kırılgan ve gergin olman.
Because we are carrying a very fragile clock that is worth a lot of money.
Çünkü bu çok narin bir saat ve çok fazla para ediyor.
A king's hold on his people's a very fragile thing, Merlin.
Bir kralın halkı üzerindeki nüfuzu çok hassastır Merlin.
Hey, guys, I think I may have found his fragile item.
Çocuklar, sanırım narin nesnesini buldum.
- They're very, very, very fragile.
- Çok ama çok kırılgandır.
Some guys have fragile egos.
Bazılarının egoları çok hassastır.
You know, fragile in certain way, then tough as nails, too.
Bilirsiniz, Çok kırılgan, Sonra çok acımasız.
She serves as the custodian of the cave, and her rules of engagement are strict but entirely reasonable given the precious and fragile nature of this unique place.
Mağaranın muhafızı gibi hizmet ediyor. Yaklaşım kuralları oldukça sıkı, fakat bu benzersiz yerin kırılgan doğasının baskısı altında, bu tamamıyla mantıklı.
You can not walk on these grounds, because they are too fragile.
Bu zemin üzerinde yürüyemezsiniz, çünkü çok narin.
She was slender and fragile.
İnceydi, narindi ama çok ürkekti.
I'm fragile.
Çok kırılgan biriyim.
I'm fragile.
Ben narin biriyim.
Perhaps she just sensed you were feeling a little fragile.
Belki de sizin bugün biraz garip olduğunuzu hissetmiştir.
Ed's fragile.
Ed çok kırılgan.
He needs your help with a problem, and he's afraid to ask - he thinks you're too fragile.
Bir konuda yardımına ihtiyacı var ama sormaya çekiniyor, fazla hassas olduğunu düşünüyor.
The tapestry of Time is a fragile thing.
Zamanın gobleni kırılgan bir şey.
The tapestry of time is a fragile thing.
Zamanın gobleni kırılgan bir şeydir.
They're fragile!
Kırılganlar işte!
He's very fragile.
Çok kırılgan.
Mortal lives- - they are so fragile.
Ölümlü hayatlar... çok kırılganlar.
Fragile and desperate.
Kırılgan ve çaresiz.
Especially Carlton, because we have to assume that his mental state is fragile.
- Özellikle de Carlton. Çünkü, olayın kilit noktası o.
You know, it's all my fault she's so fragile.
Bu kadar alıngan olması hep benim yüzümden.
It appears fragile, but it's tougher than it looks.
Dayanıksız mı gibi duruyor, ama göründüğünden daha sağlam.
- We had enough DNA evidence to convict him on the three murder charges and due to her fragile state, we did not have to try her case.
Üç cinayetten Reed'i mahkum etmek ve Becky'nin kırılgan konumunu uygun hale getirmek için elimizde yeterli DNA kanıtı vardı Becky'nin davasını denemek zorunda değildik.
When she was in her most fragile state,
Ama sen onu..... en kırılgan haliyle gördün.
You suffer with your small minds and fragile bodies.
Küçük beyinleriniz ve kırılgan vücutlarınız içinde acı çekiyorsunuz.
Today, we'll learn all about these amazing evergreens and its fragile ecosystem.
Bugün, her dem yeşil olanlarla, kırılgan ekosistem hakkında bilgi edineceğiz.
He needs calcium from her milk to build his flimsy bones- - and he's leaching it away from her own fragile flying machinery at an alarming rate.
Yavrunun incecik kemiklerinin güçlenmesi için kalsiyuma ihtiyacı var. Ve süt emdikçe, annesinin uçmasını sağlayan o hassas vücudundaki kalsiyumu tehlikeli bir hızla tüketiyor.
Uh-huh. And, uh, a couple of those boxes up there are fragile, so make sure they are- - right, okay.
Şurada kırılacaklar kutusu var.
You know he's fragile.
- Onun kırılgan olduğunu biliyorsun.
That's fragile.
Kıracaksın.
And it's so fragile and rare.
Çok narin ve çok nadir...
Careful, careful coming in, down, soft, down, soft, okay very fragile, do not try lifting this without a professional.
Dikkat et! Geliyoruz. İndir.
He's fragile.
Ceset hassas durumda.