Fullness traduction Turc
123 traduction parallèle
The brown-skinned girls who enflame... your senses with their play... the cool, yellow-haired women who entice and escape you... the gentle ones who serve you... slender ones torment you... the mothers who bore and suckled you... all women whom God created out of... the teeming fullness of the Earth... are yours in the love of one woman.
Cilveleriyle kanını kaynatan kumrallar aklını çalıp seni baştan çıkaran sarışınlar şefkatle sana hizmet eden güzeller cehennem azabı çektiren ince belliler seni doğurup emziren anneler Tanrı'nın, toprağın fışkıran bereketinden yarattığı bütün kadınlar tek bir kadının sevgisinde, senindir.
Dear friends, we are gathered here to pay solemn and loving tribute to the memory of 3 fine and beautiful young boys cut off in the fullness of life's morn'.
Sevgili dostlar, burada, yaşamlarının baharında hayatları sönen 3 genç ve güzel çocuğun anısına sevgi ve övgülerimizi sunmak için toplandık.
Marriage is sanctified in the fullness of the claims between man and woman.
Bir kadın ve erkek arasındaki istekler evlilikle kutsanmıştır.
But a wise man among the sages of Bagdad comforted them with a prophecy... saying, " In the fullness of years, a liberator shall come upon you...
Ama Bağdat'ın soylularından bilge bir adam onları bir kehanetle rahatlattı... dedi ki, " Zamanı gelince, bir kurtarıcı gelecek...
"In the fullness of time, a liberator shall come upon you... and this shall be the sign ofhim."
"Zamanı gelince, size bir kurtarıcı gelecek... ve onun işareti şu olacak :"
I think Christianity is the fullness of life.
Bence Hristiyanlık hayat dolu olmak.
Now, a raised eyelid, perhaps. A line of fullness to the cheek.
Kalkık kaşlar yanağı dolduran bir çizgi.
I think if one lives intensely in fullness of spirit, every instant will count as a year and every year one will be five years younger!
Bugünü bütün yoğunluğuyla yaşarsan, her an 1 yıl gibi olur ve her yıl 5 yıl gençleşirsin.
And they learnt the secrets of the ground... that it should deliver to them its fullness and strength.
Kendilerine verimini ve kuvvetini veren toprağın sırlarını öğrendiler.
And underneath, "In the fullness of his years." Is that all right?
Altında da, "Uzun bir ömür yaşadı". Hoşunuza gitti mi?
The people, in the fullness of time, will reach a new world.
İnsanlar, zamanı gelecek, yeni dünyaya ulaşacaklar.
No, McCoy will not let go of life in the fullness of years.
Hayır, McCoy hayatının en güzel zamanında yaşamı bırakmayacak.
Serenity, fullness, it's like perfection.
Bu dinginlik, olgunluk, mükemmellik gibi.
And he, from the fullness of his heart, gives them thatjoy.
Ve o, yüreğinden onlara sevgi veriyor.
" The earth is the Lord's and the fullness thereof,
" Rabbindir yeryüzü ve onun doluluğu
But it was a feeling of fullness and pleasure... and not empty feeling that you're just living in your head.
Ama bir doluluk ve zevk hissiydi. Başınızda öylece oluşan o boş his gibi bir şey değildi.
His life had more fullness than most.
Çoğundan daha dolu dolu yaşadı.
But in the fullness of time, evil men betrayed God's trust, and in disobedience to His holy word waged bloody wars, not only against theirown kind, but against the apes, whom they reduced to slavery..
Ama tüm zamanın içinde, kötü insan Tanrının güvenine ihanet etti, ve onun Kutsal Dünyasında itahatsizlik etti. Kanlı savaşlarla, ( waged bloody wars, ) hayır sadece savaşlara karşı farklı bir tür, ama insanlara karşı maymunlar, insanlığı kölelikten düşürmek için. Onların köleliğini kimin azalttığı..
Not yet it stows with a woman, because they do not offer me its bodies instead of this e thus allows that alive I my life in its fullness.
Daha önce bir kadınla beraber olmamıştım. Bana bu dikişli şeyi vereceklerine kendilerini verseler ve mutlu etseler her ne kadar ömrüm kısa olsa da, daha iyi olmaz mıydı?
It wise person who the superiority material of the enemy, when it was mobilized in its fullness, would be smashing.
Düşmanın, malzeme üstünlüğünü tümüyle seferber ettiğinde ezici olacağını biliyordu.
- fullness, with a swift retreat of the great shadow when the sun, clearing the ridge looked down, hot and dry with a devouring glare like the eye of an enemy.
... tamamen, güneş yamaçtan görünüp aşağıya bakınca, sıcak ve kuru düşmanın gözü gibi yutan bir pırıltıyla.
in the fullness of time, when the moment is ripe, er...
.. tüm zaman boyunca, beklenen an geldiğinde..
In the fullness of time.
Zaman dolduğunda.
- My Fullness as I explained to you before... I'm the best there is.
- Majesteleri... daha önce de açıkladığım gibi... ben en iyiyim.
I'll let everyone know in the fullness of time.
Zamanı gelince herkes öğrenecek.
As for me, I grew to manhood and in the fullness of time, I became the leader the Chief of the Great Northern Tribe.
Bana gelince, büyüyüp adam oldum zamanı geldiğinde de, önder seçildim Büyük Kuzey Kabilesinin Şefi.
He had in him the fullness of the revolution.
Devrimin tüm benliğine sahip.
We thank you for this day of love and joy for allowing us to be together, to share with each other and with you the fullness of our hearts on this special day.
Sevgi ve neşe dolu bugünde birarada olmamızı, bu özel günde kalbimizdeki sevgiyi birbirimizle ve seninle paylaşmamızı sağladığın için şükürler olsun.
Although today thou fill thy hungry eyes... even till they wink with fullness... tomorrow see again... and do not kill the spirit of love... with a perpetual dullness.
Bugün doyursan da ağırlaşıp kapanıncaya dek, Yarın aç onları ve gör yine, ve öldürme Sevginin ruhunu sürekli durgunlukla.
And when, in the fullness of time,
Ve ne zaman ki, zamanın akışında,
"next to the fullness of black skin."
"siyah derililerin çokluğunun yanında."
Why not imitate the cherry blossom and fall when in the fullness of our beauty?
Neden biz de kiraz çiçeklerini taklit edip en güzel anımızda daldan düşmeyelim?
"... to relieve fullness and pressure. " I feel like a commercial.
"doluluk hissini ve baskıyı azaltır." Reklam gibi.
Yeah, in the fullness of time.
Evet. Zamanı gelince.
You need some fullness and height... to shorten the length of your face and accent your cheekbones.
Doluluğa ve yüksekliğe ihtiyacınız var yüzünüzün uzunluğunu azaltıp, elmacık kemiklerinizi öne çıkarmak için.
Until, in the fullness of time, we, too, depart from this world... until we are reunited once again.
Ta ki, zamanımız gelip bizler de bu dünyadan ayrılıp bir kez daha birleşinceye kadar.
Miracle Shine will add new fullness of life to your hair.
"Sihirli Pırıltı" saçlarınızın daha dolgun görünmesini sağlar.
"To feed the remainder of life with one hour... "... of fullness and freedom.
"Yaşamının geri kalanını, bir saatlik doyum ve özgürlükle beslemek."
He shared among the sons of Aaron the fullness of their father's power, to provide worthy priests in sufficient number... for the increasing rites of sacrifice and worship.
Onlar da babalarının gücünü Harun'un oğullarına pay etti, böylece artan sayıda kurban ve iman ayini için... yeterli sayıda yüce rahibi oldu.
Fullness.
Doluluk.
In the fullness of time, Mr. Garibaldi.
Zamanı geldiğinde, Bay Garibaldi.
If you love her, you must be careful that you do not deprive her of the fullness of life.
Eğer onu seviyorsan, onu hayatın doluluğundan mahrum bırakmamaya dikkat etmelisin.
You've strayed into the fullness of it.
Bu yoğunlukta yolunu mu kaybettin?
Do you glimpse the fullness of it now, stranger?
Yabancı ; şimdi olayın büyüklüğünü anladın mı?
In the fullness of time.
Müsait bir zamanda alırız.
In the fullness of time... we cannot change that.
Zamanı geldiğinde. Bunu değiştiremeyiz.
A serene African potentate... being borne in the fullness of his many years... to some longed-for, inevitable reward.
Sessiz Afrikalı bir hükümdar vakti gelince, özlem duyulan kaderindeki ödüle doğru götürülüyordu.
Lining up the mail like a bar graph to show the fullness of our lives.
Esmer Şeker, buna hiç gerek yok.
And strengthen us to follow the steps of Your son... in the way that leads to the fullness of eternal life.
Elçinin izinden gitme konusunda bizi yüreklendir ki,... sonsuz hayata ulaşmamız mümkün olsun.
The fullness of your lips and the paleness of your cheeks- - it's enough to make a man faint.
Dudaklarının dolgunluğu ve yanaklarındaki renklilik bir adamı bayıltması için yeterli.
Yes, it's empty with such fullness... that the great moment, the great life of the universe... is pulsating in it.
Evet, öylesine boşlukla doludur ki evrenin uzun ömrü, en uzun anı bir nabız gibi atar içinde.