Grasp traduction Turc
1,491 traduction parallèle
There is so much more that we can't grasp
There is so much more that we can't grasp
Honestly, she really couldn't grasp what Tony Takitani meant
Dürüst olmak gerekirse kız Tony Takitani'nin ne demek istediğini pek anlamamıştı.
"Grasp the wrist of your beloved." "And never let it go."
Bileğinden öyle bir tutun ki bir daha ayrılmayın!
"Grasp the wrist of your beloved."
Bileğinden öyle bir tutun ki..
"Grasp the wrist of your beloved, and never let it go."
Bileğinden öyle bir tutun ki, bir daha ayrılmayın!
And the life you thought you'd have... that shit seems so far out of grasp, you'd do anything to get it.
Süreceğini düşündüğün hayatsa... o kadar uzakta kalıyor ki, uzanıp yakalayamıyorsun.
We grasp abstract things that are necessary, possible or impossible.
Neyin gerekli, neyin mantıklı veya mantıksız olduğunu ayırt edebiliriz.
From an early age I constantly thirstied after a grasp of things as they really are.
Uzun zamandan beri durmaksızın her konuya vakıf olma peşindeydim.
And now when we are so close, when it is finally within our grasp... Look at me!
Ve şimdi bu kadar yakınken, sonunda özgürlüğe kavuşmuşken bak bana!
I... have a keen grasp of the obvious.
Bariz şeyleri fark etmekte üstüme yoktur.
Okay, it's obvious that you have failed to grasp the bigger picture here.
Tamam, bu burada büyük resmi kavramak için başarısız olduğu açıktır.
I've got a good grasp of the area, thank you very much.
Bu alanı çok iyi tanıyorum. Teşekkürler.
I finally thought it was within our grasp!
Sanırım, sonunda sonuca ulaştık...
Then it repeats. And when it's finally within our grasp, we get kicked down by it.
Bu başımıza defalarca geldi sonunda cevabı bulduk, o da bizi bir uçuruma attı..
Oliver lost his grasp on the subjunctive.
Polis çağırmalıyız. Oliver fiil çekmeyi bilmiyor.
Glad Mom has such a firm grasp on things.
İyi ki annen işi sıkı tutuyor.
Mahmoud, you tell him Sophie is slipping from his grasp and she's leaving.
Mahmoud, ona Sophie'nin ellerinden kayıp gittiğini söyle.
The torah, the koran, the talmud, the bible... most of them reveal a diverse and deep desire to grasp the divine.
Tevrat, Kuran, Zebur, İncil bir çoğu ilahi gücü kavrama açısından farklı ve derin arzuları ortaya çıkarıyor.
One or two of the students really seemed to grasp... you don't really care, do you?
Öğrencilerden birkaçı anlattıklarımı kavra... Aslında hiç umurunda değil, değil mi?
A concept you never could seem to grasp.
Hiç kavrayamayacağın bir konsept.
When breeding seasons comes, the Cephalaspis congregate to head for the one place they might escape a scorpion's grasp.
Doğum sezonu gelirken, Kefalipsis, kafasını bir akrep kapmasından kaçabilme olasılığının olduğu bir yere yoğunlaştırmıştı.
Magua suddenly relinquished his grasp and fell backward without motion, and seemingly without life. "
Magua aniden onu tutmayı bıraktı ve yere düşerek hareketsiz kaldı, ölmüş gibi görünüyordu. "
What you seek is within your grasp.
Aradığın şey içinde.
"What you seek is within your grasp"
"Aradığın şey, içinde."
"What you seek is within your grasp."
"Aradığın şey içinde."
Though they may be loathe to admit it, even dragons know that the whole world is conceivably within a wizard's grasp.
Kabul etmek zor, ama bir ejderha bile... tüm dünyanın bir büyücünün yanında olduğunu biliyor.
For reasons that you could never grasp.
Kavrayamayacağın sebepler için...
I was beginning to grasp the simple secret of my universe,
Dünyamdaki küçük sırrımı anlamaya başlıyordum,
The difference between the objective words of a high-ranking German officer and this mob who can't even grasp what's in their own interest.
Yüksek mertebeli bir Alman subayının objektif yorumlarıyla kendi çıkarlarının bile ne olduğunu bilmeyen bu ahmaklar arasındaki fark.
- Constantinople is in our grasp, our enemies are fleeing.
İstanbul'a ulaşmamıza az kaldı.
Now, I realise that Dick probably can't grasp the literature that you gave me.
Şimdi fark ediyorum ki Dick bana verdiğin edebî yazıları kavrayamıyor galiba.
He says I have a pretty good grasp of portraits...
İyi. Benim üzüm portrelerimin oldukça iyi olduğunu söyledi.
O'er the night, the warriors waited, sword and shield in ring wrapped grasp. Then the fiend of bog and brine reached those doors of ten mers weight,... bade it creak by breath alone.
Savaşçılar, kılıç ve kalkanları ellerinde, bütün gece beklediler, sonra şeytan 10 adamın beklediği kapılara vardı.
The Heffalump is all but in our grasp.
Her an bir Heffalump tuzağımıza düşebilir.
which is well within our grasp.
Ki bizim anlayışımıza hizmet eden bu.
Can you grasp that?
İnanabiliyor musun?
I understand that it's difficult to grasp what's going on.
Olanları kavramanın zor olduğunu anlıyorum.
- I don't quite grasp you. The decision about my person was taken yester night.
Benim hakkımdaki karar dün gece alındı.
Genghis Khan sensed victory was within his grasp.
Cengiz Han kısa zamanda zafere ulaşmıştı.
He was the fýrst person ever to grasp the big picture.
O, büyük fotoğrafı herkesten önce gördü.
But in order to grasp the very dynamic of this particular forms, one has to refer them to this... their absent cause, to the big antagonism, to which they react.
Ama belirli biçimlerin mutlak dinamiklerini kavramak için,... onların olmayan nedenlerine, büyük antagonizmaya,... tepki verdikleri şeye atıfta bulunmak gerekir.
So, again, this would have been another example of how the notion of virtual as real is operative, of how it is a necessary notion if we are to grasp the concrete social dynamic, especially of today's global capitalism.
Yani bu yine sanal olarak gerçek mefhumun nasıl etkili,... özellikle günümüzün küresel kapitalizmini, somut toplumsal dinamikleri idrak etmemiz için nasıl gerekli olduğunun bir başka örneği olabilir.
Soviets couldn't grasp the culture, so they immersed themselves in it.
Sovyetler kültürü kavrayamadılar, o yüzden kendilerini iyice kültüre gömdüler.
I'm not sure what's so hard to grasp.
Ben kavramak çok zor ne olduğundan emin değilim.
Two, high hand grasp.
İki, yüksel el tutuşu.
What's a high hand grasp?
Yüksel el tutuşu ne?
It's impossible to grasp just how powerful love is.
Aşkın gücünü kavramamamak imkansız.
When I developed the transporter, most people simply couldn't grasp it. When I developed the transporter, most people simply couldn't grasp it.
Işınlayıcıyı geliştirdiğimde, çoğu insan kolayca kavrayamadı.
Any takers? It's always amusing when provincials grasp for legitimacy.
Taşralıların yasallığı anlamaları hep ilginçtir.
The concept's a little hard for me to grasp, but I know you do.
Bu konsepti anlamam biraz zor ama özlediğini biliyorum.
The exchange was so low-key that Truman's interpreter wanted to make sure Stalin had understood a really grasp significance that "a powerful new weapon" really meant such a weapon
Amerikalılar, Japonların gizli şifrelerini kırmış ve askeri ve diplomatik bütün mesajların şifrelerini çözüyor durumdaydılar.