Guts traduction Turc
5,322 traduction parallèle
Guts!
Guts!
You're a lot more slender than Guts.
Guts'tan da az basıyor kafan.
Guts? !
Guts?
what happened in the eye of the storm?
Guts, fırtınanın merkezinde neler olup bitti?
Guts.
Benim, Guts.
Guts.
Yapma bakayım, Guts.
You want to see your guts steam?
Bağırsaklarının buharlaştığını görmek ister misin?
- Lions have guts.
- Aslanlarında cesareti..
Let's see if you really got the guts.
"Hapiste bizi tutamayacağınızı göreceksiniz."
You came down here to avenge poor ole Luke and he hated your guts!
Buraya zavallı Luke'un intikamını almaya geldin ama o senin babayiğitliğinden nefret ediyordu!
Ah, he's got guts.
Ah, cesurmuş.
You have intelligence, guts, a good eye.
Zekisiniz,... cesursunuz, gözlem yeteneğiniz var.
Are they really made from cat guts?
Teller gerçekten kedi bağırsağından mı yapılıyor?
You've got some big guts to get on up there.
O kadar yukarı çıkmak herkesin harcı değil.
It's still there, but now it's on its side, supposedly... you know, cursed or whatever because it crushed someone, and all his guts and intestines spilled out of his mouth, and he was alive all the while, and he was choking on it and...
Hala orada ama bir köşeye atılmış. Bilirsin işte, güya lanetlenmiş. Birisini parçalamış, adamın
Like from some ice age I didn't have the guts to turn around and face.
Sanki geri dönüp yüzleşmeye korktuğum bir buz çağından kaçıyordum.
They don't have the guts to do that.
Onların bunu yapacak cesareti yok.
When the girls are totally in love... You fill their guts with drugs.
Kızlar sana sırılsıklam aşık olduklarında da midelerini uyuşturucuyla dolduruyorsun.
Even when I hated your guts, I loved your hands.
Başka her şeyinden nefret ettiğim zamanlarda bile ellerini severdim.
Help me, my guts.
Yardım et, midem.
My guts, sir.
Midem, efendim.
Blood, guts - - all fun and games until you've been in it for real.
Kan, cesaret... oyunlarda çok eğlencelidir ta ki gerçeğini görene kadar.
And when the day comes and you figure it out, I hope you'll have the brains, the guts, and the straight up good luck to survive it.
Ve gün gelip de bunu fark ettiğinizde beyniniz, bağırsaklarınız ve çok ciddiyim iyi bir şans hala sizinle olur.
That officer you're making fun of and all laughing at has more integrity, commitment, courage and guts than anybody in this room.
Dalga geçtiğiniz o dedektif, bu odadaki herkesten daha çok kendini bu işe adamış bir polis hepinizden daha dürüst ve çok daha cesur.
Don't you have the guts?
- Nasıl cesaret edersin!
I hated his guts.
Ondan ölesiye nefret ediyordum.
I hate her guts.
Merhaba. Ondan nefret ederim.
I'll just tell harkin you missed his cake'cause you hate his guts.
Harkin'e neden pastası kesilirken orada... olmadığını ona ben anlatırım. Harkin?
You don't think I hated his guts?
Ondan nefret etmediğimi mi sanıyorsun?
Garrett would never go along with something like this, even if he hates my guts.
Garrett benden nefret etse de bunu asla kabul etmez.
Yeah, I get up on the stand, spill my guts, and then get misquoted in the press.
Evet, ayağa kalkıp her şeyi anlatıyorum, sonra da söylediklerim basında çarpıtılıyor.
'Cause it takes a lot of guts to do this without a man. Or woman.
Çünkü, erkek ya da kadın olmadan bunu yapmak cesaret ister.
They fucking hate my guts, you know?
Benden nefret ediyorlar aslında.
He puked his guts out on my Persian rug, how revolting.
İran halımın üzerine de bir güzel kustu.
I had some experience with a child who hated my guts.
Ben de, bana nefret besleyen bir çocuğa sahip olmuştum.
The one with guts, I'd make my pupil.
O sonuncuda cesaret vardır, ve benim öğrencim olacaktır.
It took real guts to tell me that.
Bana bunu anlatabilmek gerçekten cesaret isteyen bir şeydi.
It took a lot of guts.
Cesaret isteyen bir şeydi.
You've always had a lot of guts, a lot more than I've ever had anyway.
Her zaman çok cesaretin vardı, benden çok daha fazla sahiptin.
You didn't have the guts sol went ahead.
- Devam etmeye cesaretin yoktu.
You didn't have the guts to do it yourself, eh?
Kendi kendine karar veremedin değil mi?
But no one would have the guts to try that.
Fakat kimse bunu denemeye cesaret edemezdi.
He spilled his guts.
İçindekileri döktü.
I don't want Birk's guts spilling all over the floor while I operate.
Ben Birk cesaretinden istemiyorum Tümzemin dökülüp Ben ameliyat ederken.
Oh. He probably didn't have the guts to bring it by himself after I went off on him.
Üzerine yürüdükten sonra bana kendi getirecek cesareti bulamadı herhalde.
- Yeah. My guts are sore.
- Karnım ağrıyor.
You've got guts.
Yürek varmış sende.
You know it's not right. You've got guts.
- Doğru olmadığını sen de biliyorsun.
And why you let Maggie talk you out of spilling your guts to your father.
Neden Maggie'nin içinden geçenleri babana söyleyeceğin konusunda konuşmasına izin verdiğini de.
! I hate your guts!
Cesaretinden nefret ediyorum!
He puked his guts out on my Persian rug, how revolting.
İğrenç.