Harassed traduction Turc
522 traduction parallèle
Until the debt is paid, they're going to keep getting harassed.
Borçlarını ödeyene kadar başlarına gelmeyen kalmayacak.
If you could see your poor, harassed face.
Keşke zavallı, tacizlerden usanmış yüzünü görebilsen.
I thought about the magic of the innumerable ghats... steps leading from a noisy, harassed world... to the calm, purifying waters of the river.
Sayılamayacak kadar çok olan gatların büyüsünü düşündüm... Rahatsız edici, gürültülü bir dünyadan... sakin, arındırıcı nehir sularına doğru yol gösteren gatlar...
I told you, I want to be able to stay in my country without being harassed.
Dedim ya, vatanımda rahatsız edilmeden kalmak istiyorum.
During these years of stalemate, the Trojans from the safety of their walls, constantly harassed the invaders with night raids on their camps.
Bu durgunluk yillari sirasinda, duvarlarinin saglamligina güvenen Truvalilar saldirganlari gece baskinlariyla kamplarinda sürekli tedirgin ettiler.
The average life, yours and mine, is often harassed and perplexed by disappointments and by cruelties beyond our control.
Ortalama bir hayat, sizlerinki ve benimki kontrolümüz dışındaki hayal kırıklıkları ve acımasızlıklar karşısında sık sık yorgun düşer ve şaşırır.
So, it was the first time he harassed you.
Size ilk defa mı bu şekilde davrandı? Evet, onu daha önce hiç görmedim.
He's been constantly harassed by the police... subjected to extreme mental cruelty and public degradation.
Polis tarafından sürekli olarak taciz edilmekte... ağır manevi eziyete maruz bırakılmakta, herkesin önünde aşağılanmaktadır.
But they harassed you.
- Ama sana tacizde bulundular.
So they harassed you.
Demek sana tacizde bulundular.
So they harassed the guests.
- Yani, misafirlere tacizde bulundular.
You were very scared when they harassed you here.
Çok korkmuştun onlar seni burada taciz ettiğinde.
Female spies harassed me in Scotland, female spies chased me to London.
Dişi casuslar beni İskoçya'da rahatsız ettiler... Dişi casuslar beni Londra'ya kadar kovaladılar.
First they harassed me, taking advantage ofmy blindness.
Körlüğümden yararlanarak, ilk önce onlar beni taciz etti.
She harassed her all the time.
Sürekli kıza eziyet ediyordu.
And we protest against being harassed, pursued, attacked, seized and transported here against our wishes.
Ve isteklerimize aykırı olarak, taciz edilmemizi, takip edilmemizi, yakalanıp getirilmemizi kınıyoruz.
Just natural sound, while he's getting harassed and bugged. Okay?
Rahatsız edildiğinde ve damarına basıldığında böyle kızması normal, tamam mı?
Perhaps, under better circumstances, I, uh... less harassed circumstances...
Belki, daha iyi koşullarda, ben, uh... daha iyi koşullarda..
Back here, the Americans harassed me for being ex-military police.
Buraya geri geldiğimde, Amerikalılar benim eski askeri polis olmam için taciz ettiler.
They've been harassed long enough by inflation, increased taxation all sorts of indecencies.
Bu ¡ nsanlar uzun süred ¡ r enflasyon... ve artan verg ¡ oranlari g ¡ b ¡ kötü kosullar yüzünden... canlarindan bezd ¡.
Poor passers-by were harassed. What kind of joke is that?
Yoldan geçen zavallılardan ne istiyorsunuz?
"A house for women who are being harassed by their men?"
Kocalarından kaçan kadınlar için bir barınak evi mi?
We'll check in in a few weeks and see if Cheers is still the kind of bar where a single woman can be assured of being harassed.
Sammy, birkaç hafta sonra uğrar ve Cheers'ın hâlâ yalnız bir kadının taciz ve asılmaya maruz kalacağı bir bar olup olmadığına bakarız.
One thing it does mean... is that he doesn't have to walk around here being harassed by you.
Tek bir şey ifade eder... Senin buralarda dolaşıp onu rahatsız etmeye hakkın olmadığını.
I don't want to be harassed or given orders.
Hırpalanmak ya da emir almak istemiyorum.
It is estimated that he harassed about 300 Belgrade women, intercepting them exclusively in elevators.
300 kadar Belgradlı kadının önünü kesip, asansörlerde taciz ettiği sanılıyor.
You've nagged him, harassed him, suppressed him, kept him in fear of you. Extorted money from him.
Kafasını şişirdin, tehdit ettin, baskı koydun, senden korkmasını sağladın, haraç aldın...
Your little pals wrecked a police car, destroyed a shopping mall... harassed citizens, resisted arrest.
Küçük dostlarınız bir polis arabasını ve bir mağazayı mahvetti... vatandaşları rahatsız edip tutuklanmaya karşı koydu.
I won't tolerate my crew being harassed any longer.
Mürettebatımın daha fazla taciz edilmesine göz yummayacağım.
Well, I'm being harassed, and I'm sick of it.
Rahatsız ediliyorum ve çok sıkıldım.
They have harassed your teachers, and they have intimidated you.
Öğretmenlerinizi taciz etmiş ve sizlerin gözünü korkutmuşlar.
"Clown seemed harmless until he harassed blond hostage."
"Sarışın rehineyi taciz edene kadar palyaço oldukça zararsız görünüyordu."
Distressed breath and harassed eyes... say this to me
Nefesim daralıyor, gözlerim rahatsız! ... söyle ben miyim bu?
I am continually harassed by petty tyrants.
Zorbalar tarafından durmadan hırpalanıyorum..
Look, we know that Mr. Quiles was regularly harassed by local gangs.
Bay Quiles sıkça yerel çeteler tarafından rahatsız ediliyormuş.
Isn't it true that your gang regularly harassed Mr. Quiles?
Sizin çeteniz Bay Quiles'ı rahatsız etmedi mi?
We said that you regularly harassed Mr. Quiles! That's what we said.
Sizin sık sık Bay Quiles'ı rahatsız ettiğinizi söyledik!
That lady just told me how she was harassed.
Bu hanımefendinin anlatığına göre tacize uğramış.
And then envy me because, every job I ever had with a boss man always harassed, you know :
Çünkü, şimdiye kadar bir patronla çalıştığım her iş daima rahatsız ediciydi :
Haven't you harassed me enough?
yeterince rahatsız etmedim değil mi?
He probably realized he could get into trouble if he harassed you.
Herhalde rahatsız ederse, başının derde gireceğini anladı.
Such a scoundrel such a rascal he harassed so much - He died so easily?
Böyle bir alçak, böyle bir aşağılık, o kadar çok rahatsız eden biri bu kadar kolay ölür mü?
I've harassed you and your innocent wife.
Seni ve masum karını çok rahatsız ettim.
I have harassed her a lot - Please forgive me.
Onu çok rahatsız ettim. Lütfen beni affet.
Apparently he passed by the station every few days and harassed them.
Görünüşe göre, her birkaç günde bir istasyondan geçip onları taciz etmiş olmalı.
Not to put too fine a point on it, she said you sexually harassed her.
Açık açık söylemedi ama, cinsel tacizde bulunmakla suçluyor seni.
I sexually harassed her?
Ona cinsel tacizde mi bulunmuşum?
She harassed me.
O beni taciz etti.
He said she harassed him.
Kadının onu taciz ettiğini söylüyor.
- She harassed you?
O mu seni taciz etti?
You've harassed my men.
- Evet.