He's in love with you traduction Turc
312 traduction parallèle
Everybody's laughing because he's in love with you.
Sana aşık olduğu için herkes ona gülüyor.
You see, a man can meet two, three, or even four women... and fall in love with all of them... and then, by a process of, uh, interesting elimination... he's able to decide which one he prefers.
Bir erkek iki, üç, hatta dört kadınla tanışabilir ve hepsine aşık olabilir ve sonra da ilginç bir eleme sistemiyle hangisini tercih edeceğine karar verir duruma gelir.
You see, Riccardo, he's in love with Rosa.
Riccardo, Rosa'ya aşık.
But he's our most powerful friend in these shires and he's already in love with you.
Ama kendisi bu sancaklardaki en güçlü dostumuz ve size aşık.
Do you have the impertinence to proclaim that he isn't in love with you?
Size aşık olmadığını mı... söylemeye çalışıyorsunuz?
You haven't flattered yourself that he's in love with you.
Seni sevdiğini sanıp, boş yere hayallere kapılmamışsındır herhâlde.
- Of course he's in love with you.
- Tabii ki aşık olacak.
Are you trying to tell me because he comes and they see her with him, driving and all that they think that they were right in saying that she was in love with him before? Before my father died?
Yani sen onun buraya sık sık geldiğini, birlikte gezdiklerini insanların gördüğünü, ve babam ölmeden önce annemim Morgan'ı sevdiğini mi söylemeye çalışıyorsun?
Because he's in love with you.
Çünkü o sana aşık. Bunu söyleyebilirim.
I can handle Moose. He's in love with you.
Ben Manda'yı halledebilirim.
He broke Amthor's neck because he's in love with you.
Sana aşık. Seni sevdiği için dün Amthor'un boynunu kırdı.
He's in love with you.
Sana aşık.
I want you to know. Only this afternoon, he told me he's madly in love with Susan.
Bilmeni istiyorum ki daha bu öğleden sonra, Susan'a deliler gibi aşık olduğunu söyledi.
He's in love with you.
Sana aşık olmuş.
He's in love with you, Letty.
O sana aşık Letty.
- Because he's in love with you.
- Çünkü sana aşık. - Ne?
- What? - Because he's just plain crazy in love with you.
- Çünkü sana delicesine aşık.
You talk about him as if he had occasional bad manners. I'm just a hack writer who drinks too much... and falls in love with girls. No.
Onunla yaptığınız sıradışı şeylerden bahsedebilirsin.
He's in love with you.
O sana aşık.
He's very much in love with you.
Sana sırılsıklam aşık.
I'm embarrassed to tell you... but he says that he's in love with me.
Size söylemeye utanıyorum ama... bana aşık olduğunu söylüyor.
- He's in love with you.
- Sana âşık.
You see, I think he's in love with you.
Onun size âşık olduğunu düşünüyorum.
- He's in love with you.
- O adam sana aşık.
What makes it so nice is he thinks he's in love with you.
Bunu daha da hoş kılan, onun da sana aşık olduğunu sanması.
Mind you, he's scarcely in love with me.
Beni de sevdiği söylenemez.
Mr. Bond, he's in love with you?
Bay Bond sana aşık mı oldu?
I won't He's not in love with you
hayır o sana hiç aşık olmadı!
I think he's in love with you.
Sana aşık olmuş anlaşılan.
You know, Junior, when Machine Gun Joe was just a little boy in Chicago, he had a pet snake that he used to love to ride over with his tricycle.
Biliyor muydun, Junior, Makineli Tüfek Joe, Chicago'da daha küçük bir çocukken evcil yılan beslermiş ve üç tekerlekli bisikleti ile onu ezmeye bayılırmış.
To tell you the truth, he's been in love with me... since we were children.
Gerçeği söylemek gerekirse, bana aşık hem de çocukluğumuzdan beri.
He's in love with you, he tells me.
Sizi sevdiğini söylüyor.
I liked going to parties and occasionally meeting some guy... who convinces himself real quick that he's falling in love with you and...
Partilere gidip, arada sırada kendilerini hemencecik... sana aşık olduklarına ikna eden adamlarla tanışmaktan hoşlanıyordum...
- Angie, he's been in love with you for months.
- Angie, o seni aylardır seviyor.
He's a nobleman and he's in love with you.
O bir asilzade ve seni seviyor.
He's in love with you.
Sana âşık.
If he wasn't in love with you... he wouldn't have seemed so desperate when he came to my house.
Size âşık olmasaydı bana ağzı... bir karış havada, koşarak gelmezdi.
With my powers of deduction, I walk into your restaurant look at you and realize regardless of the food, Mac's not here to eat. He's in love.
Kafamı kullanarak restoranına geldim sana baktım, anladım ki Mac buraya yemeğe değil, sana aşık olduğu için geliyor.
You know, one minute he's there with you and the next minute... And I think I'm in love with him.
Biliyorsun, bir anda burada seninle oluyor, başka bir zaman... ve sanırım ben ona aşığım.
Because he's in love with you, you know?
Çünkü o size aşık, biliyorsunuz.
I think he's in love with you. - Port, don't be silly.
Sanırım o sana aşık.
But the poor deluted Clayton, he did not know that you are so in love with Marguerite and always love her fought in a duell, for her.
Ama kandırılmış olan zavallı Clayton, sizin de Marguerite'e aşık olduğunuzu onu en başından beri sevdiğinizi hatta düelloya bile girdiğinizi bilmiyordu.
He says he thinks he's in love with you.
Sana aşık olmak üzere olduğunu söylüyor.
I'm just hypothesizing that he's in love with you.
Sadece sana aşık olduğuna dair bir hipotez kuruyorum.
- You mean he's in love with you?
- Yani size aşık mı?
Well, he's not in love with her, if that's what you mean.
Sormak istediğin buysa, O'na aşık değil.
Oh, my God, do you see how he's falling in love with me?
Tanrım. Bana nasıl aşık olduğunu görüyor musun?
And yet he was in love with you all the time!
Demek bunca zamandır sana aşıkmış!
Given that he's in love with you he wouldn't mind getting a cup of coffee.
Sana karşı olan umutsuzca aşkına bakarsak bir kahve içmeyi umursamayacaktır.
He's still in love with you.
O hala sana aşık.
He's in love with you, and you're nuts about him.
O sana aşık ve sen de onun için çıIdırıyorsun.