He's in prison traduction Turc
768 traduction parallèle
He's been seeing her in the prison, too, every time she comes to visit you.
Kardeşin seni her ziyarete geldiğinde, onunla hapishanede de görüşüyordu.
He's in a prison camp somewhere in Germany.
Almanya'da bir esir kampındaymış.
He's probably in prison or hanged or something by now.
Şimdi ya hapistedir ya da çoktan asılmıştır.
If he'd lifted that tarp another 3 inches, I'd be letting myself in for a few years of prison.
Brandayı 8 santim daha kaldırsa... kendimi birkaç yıllığına hapse yollamış olacaktım.
- He was in prison, Mom.
- Hapishade yatmış, anne.
He's still Mr. Big, in prison or out.
Kodeste ya da dışarıda, patron hala o.
As of now, he must be fast asleep in some prison
Şu sıralar hapishanede derin bir uykuda olsa gerek.
A fine Greek custom, but guest? He's in a prison, if he only knew it.
Güzel bir Yunan gelenegi ama o hapiste, ama bilmiyor.
He's in prison.
Hapiste.
He's in prison, the electrician.
Elektrikçi hapisteymiş.
Just because a man's in prison doesn't mean he's a boob.
Bir kişinin cezaevinde olması, aptal olması manasına gelmez.
He's in prison.
Çünkü hapiste.
He's in prison for four years.
4 yıl daha hapiste.
Then he tracks Bowdre to Louisiana, gets himself thrown in prison just to gun him down, then he escaped.
Sonra Bowdre'nin peşinden Louisiana'ya. Sırf haklayabilmek için, kendini hapse attırdı ve sonra kaçtı.
But he's in prison.
Ama o hapiste.
In Paris. He's to be transferred to the prison at Fresnes with a large group of political prisoners.
Büyük bir grup politik suçluyla beraber Fresnes hapishanesine nakledildi.
He said they got new red-and-white striped curtains in prison.
Hapishanede kırmızı beyaz çizgili perdeleri olduğunu yazmış.
He's in prison, isn't he?
O hapiste, değil mi?
Three months later, he is in prison... and more than half of the remaining 18 years of his life... are spent in federal penitentiaries.
3 ay sonra, hapishanedeydi..... ve hayatının kalan 18 yılının yarısını federal hapishanelerde geçirdi.
He's in prison at the moment.
Şu anda hapiste.
He's in the prison ward, and they won't let me see him.
Hapishane koğuşunda ve görmeme izin vermiyorlar.
For the last 20 years, he's been in Spandau Prison outside of Berlin.
Son 20 yıldır Berlin'in dışındaki Spandou Hapishanesi'ndeydi.
He's in the prison ward at Bellevue.
Bellevue'de hastane koğuşunda.
He's in prison.
Şu anda hapiste.
♪ The first thing ya know ♪ The boozer's in prison and the criminal, he isn't
Bilmen gereken ilk şey,... sarhoşlar hapiste, suçlular değil,
He is given 10 years in the State's strictest maximum-security prison.
Eyaletin en katı ve yüksek korumalı bir hapishanesinde 10 yıla mahkum edilir.
I know very well that he's in prison in Hungary.
Macaristan'da tutuklu bulunduğunu iyi biliyorum.
Of course, he's in prison up at Capesville, so odds are he knows how to make the juice already.
Şimdi Capesville hapishanesinde bu demektir ki, o da kaçak içki yapmasını öğrenmiş.
He's in prison.
- Kodesteydi.
They have shut him in prison, but he's done nothing wrong.
Babanı hiç suç işlemediği halde hapse attılar.
He sits in prison, she works, but soon he'll be set free and together they'll turn the world upside down.
Perchik hapishanede oturuyor, kız da çalışıyor, ama yakında oğlan serbest kalacak, dünyanın altını üstüne getireceklermiş.
He's in a prison camp.
Bir hapishane kampında.
It's a hell of a lot better than what he used to make in the prison, huh?
Hapiste yaptığından bir nebze daha güzel olmuş lanet değil mi?
He's serving a term in prison.
Bir dönem hapiste kalmış.
He's in prison.
- O şu an hapiste.
- He's in prison?
- Demek hapiste, ha?
Mr. Brubaker has a prison board meeting tonight he got to be at.
Bay Brubaker'in bu gece Cezaevi Konseyi... toplantısı var.
He's the monk I met in prison.
Hapishanede tanıştığım keşiş.
He's in Torreon Federal Prison in Guatemala.
Guatemala'daki Torreon Federal Cezavi'nde.
While he was in prison, he became close with a revolutionary named Tsombe Kuna, founder of the Pan-African Liberation Movement.
Hapishanedeyken, Tsombe Kuna isimli bir devrimciyle oldukça yakınlaşmış, yani, Afrika Kurtuluş Harekatı'nın kurucusuyla.
He's in prison.
O, cezaevinde.
- He's in prison, isn't he?
- Hapiste, değil mi?
He planned an escape of Americans from a prison camp And keeps the camp where he was busy was not the only one in Vietnam.
O, eski bir Vietnam kampından Amerikalıların kaçışını tezgahladı ve Vietnam ilki değildi.
He served time in prison even before joining the army.
Hatta orduya katılmadan önce hapis yatmış.
He's in Harosh Prison now. Accused, tried and sentenced for trying to save human lives.
Şu anda Harosh Hapisanesinde, suçlandı yargılandı, ve hüküm giydi.
He's in a maximum-security military prison.
Ama, yüksek güvenlikli askeri bir hapishanede tutuyor.
No, he's a crooked arms dealer, who stole the weapons from me to sell on the black market, but he ended up in Harosh Prison before he could make the delivery.
Hayır. O benden çaldığı silahları karabosada satacak olan dolandırıcı bir silah tüccarı. Ama teslimatı yapamadan önce kendini Harosh Hapishanesinde buldu.
He's nuts! They let us associate for 30 years in prison.
Cezaevinde 30 yıl arkadaşlık etmemize izin vermişlerdi.
He's back after being released from prison in Taiwan and got back with his old partners again
Tayvan'daki hapishaneden serbest bırakıldıktan sonra geri döndü. Ve yine eski ortaklarıyla bir arada.
My friend's in a prison body shop fixing all the cars he smashed.
Dostum hapiste kaporta tamir ediyor.
No... he's not going to end up in prison like that bunch.
Hayır. Sonunda onlar gibi hapsi boylamamalı.
he's in the shower 29
he's in the house 19
he's in the kitchen 33
he's in v 53
he's in the bathroom 49
he's insane 97
he's in the hospital 85
he's in a meeting 50
he's in the wind 39
he's in bad shape 31
he's in the house 19
he's in the kitchen 33
he's in v 53
he's in the bathroom 49
he's insane 97
he's in the hospital 85
he's in a meeting 50
he's in the wind 39
he's in bad shape 31