He's not in there traduction Turc
486 traduction parallèle
Yes, that's correct. He's instructed me not to let anyone else other than the two of you in there.
Evet, ikiniz dışında kimsenin girmemesini emretti.
I expect there's some trouble... not just little trouble, like Mr. Rand gets into... when he's been drinking more than a little, but real big trouble.
Bana kalırsa bir sorun var. Bay Rand'in içkiyi fazla kaçırdığında çıkan ufak sorunlar gibi değil gerçekten büyük bir sorun var sanırım.
The Hoxton Creeper, to the best of my knowledge, is not a madman or if he is then there's method in his madness and that method I'm convinced is supplied by Giles Conover.
Hoxton Creeper, bildiğim kadarıyla, bir deli değil, öyle olsa bile, deliliğinde bir yöntem var ve bu yöntem bence Giles Conover tarafından sağlanmış.
I looked in his room, Miss, but he's not there.
- Odasına baktım ama yoktu.
He's not in there!
- Aşağıda yok!
He's not there, but look what I found in his room.
Orada değil, ama odasında bulduğum şeye bak.
"And he was aware that the pavilion had not been there in the daylight... " but had been created... " out of darkness...
"Köşkün gün ışığında görünmediğinin farkındaydı ama karanlık basınca sihirli bir biçimde görünür oldu."
There are places and events in every man's life he'd rather not remember.
Herkesin hayatında hatırlamak istemediği yerler ve olaylar olur.
Do you go in to turn the bed down at night whether he's there or not?
Gece yatakta olup olmadığına bakmak için odasına girer misin?
He knew there was fighting in Paris, but that's not what was keeping him awake.
Paris'te çatışma olduğunu biliyordu ama uykusunu kaçıran bu değildi.
He's not in there.
Burada yok.
No, he's not there, but somewhere he's in a labour gang too.
Hayır, orada yok. Ama başka bir işçi takımındadır.
There's another thing now if we're all going to be in here three or four days, close together like it might be a good idea if a certain party, not to mention no names was to do what he said he'd do.
Bir şey daha var. Hepimiz üç dört gün burada burun buruna kalacaksak... ismi lazım olmayan birinin yapacağını söylediği şeyi yapmasında... fayda var.
- Guido, he's not going in there again?
- Guido, yine oraya gitmiyor değil mi?
Was there not the heat of passion? Was his honor not offended the instant he discovered his beloved spouse swooning in her lover's arms?
Sevgili kocası tarafından öğrenilmiş... olan sevgilisi yüzünden, kocasının onuru zedelenmedi mi?
- He's not in there.
- Burada değil.
I know he's under a cloud, but... there's not a more dedicated man in medicine.
Onun zan altında olduğunu biliyorum ama kendini tıbba adamış birisinden başkası değil o.
Charlie's very existence proves, in fact, there must be some intelligent form of life on Thasus. He could not possibly have survived alone.
Charlie'nın hayatta kalması, Thasus'da gelişmiş canlılar olduğunu kanıtlıyor.
That proves there are two kinds of Communism, since in Europe he's not fighting it at all.
Ama bu, iki farklı komünizm türü olduğunu gösterir. Zira Avrupa'da komünizme karşı mücadele falan verdiği yok.
Haven't seen him in years, yet I always feel he's out there doing something I'd rather not know about.
Yıllardır kendisini görmedim, ama ortalıkta bilmediğim bir şeyler yapmakta olduğunu hep hissediyordum.
He's not hiding in there, if that's what you're thinking.
Saklandığını sanıyorsanız, kendisi içeride değil.
He's not gonna let me walk in there.
Oraya girmeme izin vermez.
Simon's there, and he's putting the boot in - and not terribly hard, but he's going down, so Simon can move on.
Simon tekmeliyor, çok sert değil fakat stilli... Düşüyor.
That is, he'll see you, all right, but only... in his office, and only when he's not there.
Yani sizinle görüşecek ama sadece bürosunda ve burada olmadığı zaman.
The other times, when he's in he's not there... to be seen.
Başka zamanlar içerideyse... kimseyle görüşmek istemiyor.
There's not much he can do about that.
- Dave'in elinden ne gelir ki?
He's not in there!
İçerde değil!
There's no way that you can explain to people in the state of Washington... or the guys that Jimi was in the Army with... or the poor black cats trying desperately to get it together... that he was not having a good time.
Washington'dakilere, orduda birlikte olduğu çocuklara... ya da başarılı olmaya çalışan... siyah müzisyenlere bunu açıklayamazdınız. Onun pek eğlenmediğini anlatamazdınız.
Clovis, he's not in there.
O orada değil.
And he's not in there?
Ve o kişi orada yok?
If Captain Turner's right and there is a homicidal maniac on board this ship... and it's not Dr. Svevo, then he's in as much danger as we are.
Eğer Kaptan Turner haklıysa ve gemide bir katil varsa ve Dr. Svevo değilse o da en az bizim kadar tehlikede.
He said if you're not there in ten minutes, he's getting John Houston!
10 dakikaya kadar gitmezsen John Huston'ı arayacakmış!
Yes, there were enough epithelials in his watchband. He's not an infectee. Okay.
- Emekliliğime üç yıl kaldı.
- He's not in there, okay?
Orada değildi. Tamam mı?
How come there's so many writers that he went over and we're not in his neighbourhood with crews?
Bir çok writerla buraya nasıl gelebilir ve biz onun mahallesindeki grupta değiliz?
We will learn that behind this ceremony of promotions which in the eyes of visitors perpetuated the brotherhood of the struggle, there lay a pit of post-victory bitterness, and that Nino's tears did not express an ex-warrior's emotion, but the wounded pride of a hero who felt he had not been raised high enough above the others.
Ziyaretçilerin gözünde mücadelenin kardesligini pekistiren bu terfi törenlerinin ardinda, bir zafer sonrasi küskünlügünün yer etmis oldugunu... ve Nino'nun göz yaslarinin, eski bir askerin hisleri olmaktan çok, digerleri üzerinde yeteri kadar... yükseltilmedigini düsünen, gururu zedelenmis bir kahramanin hisleri oldugunu ögrenecegiz.
There are some round these parts say he's not right in the head.
Bu yörelerde Bay Roylott'un akıl sağlığının yerinde olmadığı söylenir.
- He's not in there.
- İçeride değil.
He was in room 709 but he's not there any more.
709 numaralı odadaydı ancak artık orada değil.
There's one thing about Biff. He's not lazy.
Bir şey varsa, o da Biff'in tembel olmadığı.
He's not in there.
Orada yok.
Tell him if I'm not around when he gets there, that the list is hidden in the base of the light standard where we met this morning.
Ona de ki, eğer o oraya vardığında orada olmazsam,.. ... liste bu sabah buluştuğumuz yerdeki bir ışık direğinin taban kısmında gizli.
In the midst of this activity he hears the scuffle downstairs as Mrs. St. Clair tries to force her way in. There's not a moment to be lost.
Tam bu olayın ortasında aşağı kattaki kargaşayı duydu ve Bayan St. Clair içeri girmeye çalışırken de kaybedecek zaman yoktu.
Even though he has not committed any of those crimes, and even though there's no proof that he participated in the carrying out of those crimes, meaning in their preparation, creation or conclusion.
Hatta bu suçlardan birini işlememiş olsa da ve her hangi bir kanıt olmasa bile o bu suçlarda taşımaya katıldı bunun anlamı, oluşturma ya da netice.
- I know he's in there, and you're not letting me through!
- Hissediyorum, biliyorum orada ama bana izin vermiyorsun.
You listen to me, you son of a bitch, there's a kid out there using his car to kill people, not that it's such a big deal since it seems to be your gang he's got it in for.
Beni dinle, seni ( küfür )... dışarda ki velet arabasıyla insan gebertiyor... görünüşe göre çetenize kin beslemiş... biri varken böyle bir anlaşma olamaz.
If he's not open to evidence in our favor, where will you go from there?
Eğer bizim yararımıza olan delillere açık değilse, oradan sonra nereye gideceksiniz?
He says there's not enough data on this guy next door... to do me a damn bit of good.
- Ziggy'in önerisi ne? - Beni iyi etmek için komşum hakkında yeterince veri olmadığını söylüyor.
No, not talk, Michele, but there are some things that need to be said. How can I know if my son wants to be a guru... in a place like this, if he doesn't tell me, if he's like a wall?
ama söylenmesi gereken bazı şeyler var. nasıl bilebilirdim.
He's not gonna get along with our Mr. Smiley in there.
Bay Smiley'mizle iyi geçinemez.
And he said as long as there's no infection, you're not in any danger.
Enfeksiyon yoksa hayati bir tehlike olmadığını söyledi.
he's not gonna make it 43
he's not my boyfriend 125
he's not worth it 85
he's not here anymore 22
he's not ready 47
he's not 1460
he's not here 947
he's not there 182
he's not my friend 74
he's not responding 40
he's not my boyfriend 125
he's not worth it 85
he's not here anymore 22
he's not ready 47
he's not 1460
he's not here 947
he's not there 182
he's not my friend 74
he's not responding 40
he's not wrong 55
he's not here now 24
he's not here right now 52
he's not dead 275
he's not home 64
he's not picking up 53
he's not moving 49
he's not answering 77
he's not stupid 39
he's not like that 42
he's not here now 24
he's not here right now 52
he's not dead 275
he's not home 64
he's not picking up 53
he's not moving 49
he's not answering 77
he's not stupid 39
he's not like that 42