He doesn't mind traduction Turc
223 traduction parallèle
Hah! You mind your own business and see he doesn't get out.
Sen kendi işine bak da canavar kaçmasın.
- Why doesn't he make up his mind?
Neden kararını vermiyor ki?
If he was out of his mind, why doesn't the state just put him away?
Çıldırmışsa neden hastaneye kapatmıyorlar?
Whenever he gets low in spirits or confused in his mind, he doesn't feel right until he's had a fight.
Her ne zaman keyfi kaçsa ya da kafası bozulsa biriyle dövüşene kadar kendini iyi hissetmiyor.
I asked Roger, he doesn't mind.
Roger önemsemez.
He won't mind talking if he doesn't like the verdict.
Eğer kararı beğenmezse konuşacaktır.
Why doesn't he mind his own business?
Niye benim işime burnunu sokar ki?
He's not cheerful, he doesn't make people laugh, his mind seems elsewhere.
Neşeli bir değil, insanları güldürmüyor. Aklı başka yerde gibi.
Suppose he doesn't mind that?
- Peki, bunu önemsemiyorsa?
Maybe he doesn't mind getting a belly full of lead, but I do.
Belki O delik deşik olmayı pek önemsemiyor, ama ben önemsiyorum.
Oh, he doesn't mind too much because he doesn't know about it.
Oh, çok fazla önemsemez çünkü bilmiyor.
He doesn't mind.
Sorun etmiyor ki.
I told you he doesn't mind.
Sorun etmediğini söylemiştim.
He doesn't mind having his picture taken. He doesn't mind at all.
O resminin çekilmesine hiç karşı değil.
He doesn't mind that you come up here with strangers and pick up their marbles?
Yabancılarla buraya gelip misketlerini toplamana ses çıkarmıyor mu? Hayır.
- Oh, he doesn't mind.
- Aldırmaz.
He doesn't mind who I marry.
Kiminle evlendiğime bakmaz.
Papa used to say it's a job for a mob, but now, he doesn't mind.
Babam eskiden bunun avam bir iş olduğunu düşünüyordu. Ama artık umursamıyor.
He doesn't mind it anymore.
Artık hiç takmıyor bile.
Mind he doesn`t catch you.
Dikkat et de yakalanma.
He won't mind you murdering'that man, he just doesn't like you gettin'caught?
Demek adam öldürmene itirazı yok da, tutuklanmandan hoşlanmıyor.
He doesn't change his mind unless he wants to.
Kendi istemedikçe fikrini değiştirmez.
But he was originally a man of position, even so he doesn't mind that I'm a geisha.
Ama aslen mevki sahibi biriydi... hem geyşa olmamı da umursamıyor.
Mind he doesn't have it on you!
Umarım ilk seninle başlar.
Oh. He doesn't mind.
O aldırmaz.
You can say he doesn't care... but he's there anyway... pounding his mind into mine.
Onun, buna aldırmayacağını söyleyebilirsin... fakat o zaten burada... kendi aklını benimkine sokuyor.
I hope he doesn't mind me.
Umarım benden rahatsız olmaz.
It's lucky he doesn't even mind about Little Will.
Küçük Will'i umursamaması da... bir şans.
Hecht's got his girl and he doesn't seem to mind at all.
Hecht kızı elde etti ama onu düşünüyormuş gibi görünmüyor.
- He's dead. He doesn't mind.
Onun umurunda değil.
I'd like to think it's because he doesn't want the United States to go into the war, but who knows the mind of a Democrat?
Onun savaşa girmek istemediği için desteklediklerini umut ediyorum. Ama bir demokratın aklından geçenleri kim bilebilir ki?
I've spoken with Alma, and she wisely says she doesn't mind his philandering, because he's the kindest husband in the world.
Alma ile konuştum. Akıllıca bana kocasının kadın peşinde koşmasına aldırış etmediğini çünkü onun dünyanın en nazik kocası olduğunu söyledi.
He doesn't mind living with his sister, dog and cats, tough he'd rather share a home with spiders and bats.
Sorun değil onun için evdeki kız kardeşi, köpek ve kediler, aslında örümcek ve yarasalarla bir evi paylaşmak ister.
If he's got something on his mind... why doesn't he come out with it?
Eğer aklında bir şey varsa neden söylemiyor?
He sees all right. Just, he doesn't keep his mind on it.
Gayet iyi görüyor, sadece dikkatini toplayamıyor.
He doesn't mind being called Joza, but if someone calls him "fatso," he gets mad.
Yoza denmesine aldırış etmez ama birisi "dombili" derse çılgına döner.
- I hope he doesn't mind. - No.
- Umarım mahsuru yoktur.
He doesn't mind paying me in cash.
Bana nakit ödemeye itirazı yok.
He doesn't mind me at all.
Beni dinlediği yok.
Jim can make up his own mind about who he loves and who he doesn't.
Jim kimi seveceğine ya da sevmeyeceğine kendi karar verebilir.
It's okay, Tommy, he doesn't mind.
Pekala, Tommy, umrunda değil.
I don't mind it here, but in court, doesn't he have to tell the truth?
Burada yalan söylese de olur, ama mahkemede, gerçekleri söylemek zorunda değil mi?
A man curses because he doesn't have the words to say what's on his mind.
Bir insan, aklındakileri söyleyecek cesareti olmadığında korkar.
He doesn't mind. Do you?
Umursamaz herhalde.
He was raised in America, and his mother doesn't mind.
Sonuçta o, Amerika'da büyüdü ve annesi de önemsemiyor bu durumu.
I mean, maybe he doesn't mind paying for it.
Yani, belki ödemesinde sakınca yoktur.
If he picks the calorie packed one, he doesn't mind turning into a pig, which means he's happily married.
Eğer kalori paketini seçerse şişko bir domuza dönüştüğünü düşünmüyordur ki bu da mutlu bir evliliği var demektir.
Well, he doesn't seem to mind.
Çok da fazla umursamamış gibi.
He usually doesn't mind having his temperature taken.
Genelde ateşinin ölçülmesine aldırmaz.
You know, I keep telling him that having a baby will reduce stress by taking his mind off work... but he just- - he doesn't listen, you know?
Ona sürekli bir bebek sahibi olmanın işinin getirdiği stresi azaltacağını söylüyorum. Fakat o sadece... Beni dinleemiyor, anlıyor musunuz?
He may ask for special services but he doesn't mind paying top whack.
Özel hizmet isteyebilir ama en yüksek fiyatı ödemek şartıyla.
he doesn't love me 32
he doesn't 603
he doesn't have to 52
he doesn't know 228
he doesn't like me 35
he doesn't understand 65
he doesn't care 94
he doesn't like it 37
he doesn't want to 29
he doesn't have it 27
he doesn't 603
he doesn't have to 52
he doesn't know 228
he doesn't like me 35
he doesn't understand 65
he doesn't care 94
he doesn't like it 37
he doesn't want to 29
he doesn't have it 27