Hearse traduction Turc
339 traduction parallèle
That hearse is sure decked out pretty.
Cenaze arabası güzel süslenmiş.
Stick the hearse in front of them.
Sen cenaze arabasını hazırla.
That's'cause it's a hearse.
Senin baban cenaze töreni tertipçisi değil mi?
She was standing on the pavement just as the hearse went by.
Cenaze arabası geçerken kaldırım kenarında duruyordu.
If you miss the next coach... you'll be riding out of here in a hearse.
Gelecek arabayı kaçıracak olursanız... buradan cenaze arbası ile gidersiniz.
I don't care if I have to hook a ride on a hearse.
Cenaze arabasıyla gelsem bile umrumda değil.
Ever see a five passenger hearse, sir, doing the Lambeth Walk the exhaust hit and going pssssss...
Hiç Lambeth Walk'da beş yolculu cenaze arabası gördünüz mü? ... egzoz darbe aldı ve psss -
I'd sooner stick it out here than run away in a tin hearse.
Teneke cenaze arabasında kaçacağıma burada kalıp dayanırım daha iyi.
And third, she's no hearse.
Üçüncüsü, cenaze arabası da değil.
So you see, if I hadn't seen that man driving the hearse,
Gördüğünüz gibi... Eğer sürücüyü görmemiş olsaydım, bu hikayeyi size anlatamazdım.
Yes, the hearse driver might've tipped them off, too!
Evet, sürücü onları da kendine benzetmiş olabilirdi.
Mr Grainger told the specialist about the hearse before he went to catch the bus.
Bay Grainger, otobüsten önce de doktora sürücüden bahsetmişti.
I'm afraid that does not prove the bus conductor had the features of the hearse driver or that he said, "Just room for one inside."
Korkarım bu, sürücünün diğeriyle aynı yüze sahip olduğunu yada "içerde sadece bir kişilik yer var" dediğini kanıtlamaz.
That hearse driver was sent to me as a warning.
O sürücü bana bir uyarı olarak gönderildi. Katılıyorum.
- Just like your husband's hearse.
Tıpkı kocanın sürücüsü gibi.
- Oh? I don't mean his hearse, I mean the one he saw when he was in your nursing home.
Onun sürücülüğünden değil, bakımevindeyken gördüğü sürücüden bahsediyorum.
I don't care if I have to hitchhike out of here in a hearse.
Otostop yapmak zorunda kalsam bile umurumda değil.
We can use the old hearse if we fix it up a bit.
Azıcık elden geçirdik mi eski cenaze arabasını kullanabiliriz.
He was talking about fixing up the hearse.
Cenaze arabasını tamir etmekten bahsediyordu.
The hearse broke down, like Francis'half-track.
Cenaze arabası kırıldı, Francis'in askeri aracı gibi. - Gülme.
- He's jealous. That's no reason to steal the crosses off your hearse.
Cenaze arabanızdan haçları çalmaları için bir sebep yok.
When I was fixing the hearse earlier, those snotty girls sneered as they went by.
Evvelinde de cenaze arabasını tamir ederken,.. ... şu sümüklü kızlar kikirdeyerek yanımdan geçtiler.
- You took the crosses off the hearse?
- Arabadan haçları sen mi çaldın? - Evet, peder.
I'll drive you back in a hearse if you don't get that kink out of your mouth.
Dilinin altındaki baklayı çıkarmazsan seni eve cenaze arabasıyla yollarım.
But people dying in the clinic... the hearse in front of the door, I don't like that.
Bundan hoşlanmıyorum.
Not a soul behind the hearse.
Ne de cenaze arabasının ardından gelen biri.
Evan, they're searching the hearse.
Evan, cenaze arabasını arıyorlar.
When I went to Castle Dracula, a hearse came tearing through the gates.
Drakula Şatosu'na vardığımda, bir cenaze arabası hızla çıkıp gitti.
In that hearse was a coffin.
Arabanın içinde bir tabut vardı.
To get here, that hearse would have to come via the frontier at Ingstadt.
Buraya gelmek için cenaze arabasının lngstadt'daki sınırdan geçmesi lazım.
One hearse, one coffin.
Bir cenaze arabası, bir tabut.
The hearse driver might've lied to the frontier official about where he was going.
Cenaze arabacısı gümrük memuruna nereye gittiği hakkında... yalan söylemiş olabilir.
I dreamed of the hearse, it's empty now, but after a night in the house of haunted hill. Who knows?
Ev şu anda boş ama, lanetli tepedeki evde bir geceden sonra, kim bilir?
I really should not be called a mechanical, someone should call a hearse.
Aslında sizin tamirci değil birilerinin cenaze arabası çağırması gerekirdi.
We'll put it in the hearse.
Onu da geçide çıkarırız!
- ln that case, get that hearse rollin'.
- O halde, cenaze arabasını getir.
Never rode shotgun on a hearse before.
Bir posta arabasını hiç korumamıştım.
Yes, this one, just as the hearse was driving away.
Evet, bu, cenaze arabasının ilerisinde.
Pleasure, waves them onstage a hearse drags them off The Eiffel rusts quicker than the bones in water of death,
Bir forsep getirdi, bir cenaze arabası alıp götürüyor ve kule paslanıyor ve Panthéon kentin içine iyice işlemiş toprağında yatan ölülerin kemiklerinden daha çabuk çatlıyor...
SOMEBODY SHOULD HAVE CALLED FOR A HEARSE.
Ne kadar hız yapıyordunuz, bayan?
A hearse.
Cenaze arabası.
Drag me 100 miles in that hearse for what?
Bu cenaze arabasının içinde beni 160 km getirdin, ne için?
The girls from the speakeasies will accompany my hearse.
# Kaçak içkicilerdeki kızlar cenaze arabama eşlik edecekler #
Now I'm looking for a hearse,
Artık sadece ceset taşımak için araba arıyorum.
Don't he give a damn what people think. him riding around the country in a hearse?
Milletin ne düşündüğü umrunda değil, tüm ülkeyi bir cenaze arabasında mı geçiyor?
Well, you ought to... because you helped load their coffins into the hearse.
Hatırlamalısın... Çünkü sen cenaze arabasına onları koyduğumuzda bize yardım ediyordun.
Follow that hearse.
- Çabuk şunu izle!
I'm going to follow the hearse.
Çete mensuplarını izliyorum.
I see the new hearse!
Yeni arabayla nereye gidiyorsun?
He was very smart to bring money, with the hearse.
Cenaze arabası ile parayı getirmek çok akıllıcaydı.
This hearse cost me $ 840. lt's the only one in the county.
Bölgedeki tek araba bu.