Honour traduction Turc
6,360 traduction parallèle
So, we're gathered here today to honour a very special man
- Evet. Ve Joe'yu hatırlıyor musun, okula almak istemediğin çocuğu?
No! Today I honour the victims first!
bugün kurbanları onurlandırıyorum!
He behaved with honour at the end.
Sonunda, onuruyla hareket etti.
It's a great honour...
Büyük bir onur.
This unit is going to change the meaning of that word, and "mercenary" will now be a badge of honour, rather than a dirty word in the English language.
Fakat bu birim bu kelimenin anlamını değiştirecek. "Paralı asker" bundan sonra İngilizce'de kötü bir kelime olmak yerine onur rozeti olacak.
In a way, it was almost an honour that they wanted to kill me for taking the picture.
Bir bakıma bu fotoğrafı çektiğim için beni öldürmek istemeleri bir onurdu.
And it sort of gave us a badge of honour, in a way, you know.
Diğer bir değişle bize onur madalyası verdiler diyebiliriz.
- What happened to honour amongst thieves?
Hırsızlar arasındaki onura ne oldu?
What an honour to meet you!
Sizinle tanışmak büyük onur.
Might I point out that we're all busy, but we still find time to support the honour of the house.
Hepimizin meşgul olduğunu hatırlatmalı mıyım? Yine de biz evin şerefini desteklemeye vakit buluyoruz.
I only did what was necessary to preserve the honour of the family.
Sadece ailenin şerefini korumak için ne gerekiyorsa onu yaptım.
'I hope you will allow me the honour of squiring you through the day.'
Umuyorum ki, size gün boyunca kavalyelik etme şerefine nail olurum.
So much for your honour.
Onurun da buraya kadarmış.
Apparently they're making tacos in my honour.
Görünüşe göre benim şerefime tako yapıyorlar.
The least we can do is honour the man's memory once a year.
Tek yapabildiğimiz onun anısını senede bir onurlandırmak.
It is a kind of honour in him.
Bu oldukça onurlu bir davranış.
Oh, since the girl came to me in fear of becoming embroiled in this unpleasant scandal, sir, I feel honour bound to protect her identity.
İstenmeyen bir skandala karışmaktan imtina ettiğini söyleyerek korku içinde bana geldiği için kimliğini gizli tutmak zorundayım.
Stewart here decided to honour us with his presence.
Stewart varlığıyla onurlandırıyor bizleri.
Every member of the Kuru clan is present here today I confer the honour of receiving salutations to the greatest of them all... King Duryodhan!
Burada bulunan Kuru soyunun her bir üyesine aralarındaki yüce Maharaca Duryodhan'a selamlaşma onurunu bahşedeceğim.
Was the command more important than Draupadi's honour? !
Emir Draupadi'nin onurundan daha mı önemliydi?
Unfortunately, Uncle, those orders were placed through the co-operative at a discount that we can no longer honour.
Maalesef amca bu siparişler işbirliği sürecinde verilmişti. İndirimli fiyat olduğu için karşılayamayız.
For richer, for poorer. Honour and obey, and until death us do part.
Varlıkta, yoklukta onur ve uyum, ölüm ayırana kadar.
It's an honour, Ken, just a great, great honour.
Bu benim için onur, Ken. Büyük, çok büyük bir onur.
That is, Lorna, if you'd honour me with the recipe?
Yani Lorna, bana tarifini verme şerefine eriştirirsen tabii.
In honour of his own people, the Qin, he named his vast new empire China.
Kendi halkının şerefine büyük yeni imparatorluğuna Çin ismini verdi.
But they did see something they valued, which was that to suffer bravely was to win great honour.
Fakat acılara cesurca göğüs germenin büyük bir onur olduğunu gördüler.
This is a great honour. I...
Bu, büyük bir onur.
Saigo told his warriors to face death with honour.
Saigo, savaşçılarına onurlu bir şekilde ölüme karşı koymalarını söyledi.
A tragic symbol of the old Japan, of honour and self-sacrifice.
Eski Japonya'nın, onurun ve fedakarlığın trajik bir sembolü.
That is my honour, yes.
Büyük bir onurla, evet.
On my honour, I didn't.
Şerefim üzerine yemin ederim ki yapmadım.
And so he urged his followers to honour tradition, respect their families and follow ancient rules of good behaviour.
Böylece yandaşlarına şerefli gelenekleri uygulatmayı ikna etti ; ... ailelerine saygı ve antik güzel davranış kuralları.
Uther held a tournament in your honour.
Uther senin onuruna turnuva düzenliyordu.
Dylan's asked me if I would do him the honour of going backpacking round Brazil with him.
Dylan, onunda birlikte Brazilya'nın etrafını gezmemi istedi.
It is an honour to meet you, Emrys.
Seninle tanışmak büyük bir onur Emrys.
The honour is all mine, my lady.
O şeref bana ait leydim.
Then I shall wield it in victory... and with honour.
O halde ben de onu şerefimle taşıyıp zafer için kullanacağım.
But each and every one of you fights with honour..... and with pride.
Ama her biriniz onurunuz ve gururunuzla savaşacaksınız.
They do it for the honour.
Oxford'a iş yapmak bir şereftir.
An honour!
Ne büyük bir onur!
I gotta say, it's an honour to meet you officially.
Doğrusu sizinle tanışmak bir onur... resmi olarak.
You know, it's really just a huge honour to have you on board this...
Bu görevde sizin de olmanız gerçekten büyük bir onur.
- And that was an honour.
- Bu bir onurdu.
It's an honour, sir.
Benim için bir onur, efendim.
We're going to say that it was an honour slaying.
Onur cinayeti olduğunu söyleyeceğiz.
We Southerners have fire in our bellies and a sense of honour.
Gençlerin öfkesi kontrolden çıktı. Tek bildikleri övünmek ve aşağılamak.
- My honour is not for sale.
- Benim onur satılık değil.
- Fuck your honour!
- Senin onur canı cehenneme!
Jinx, cousin to Storm Shadow, Snake Eyes, it is our time to join the fight and defend the honour of our fellow G.I. Joes.
Jinx, Storm Shadow'un kuzeni Snake Eyes, savaşımıza katılmanın ve dostlarımız G.I. Joelar'ın onurunu korumanın vakti geldi.
But she is Arashikage and she will fight with honour. But she is Arashikage and she will fight with honour.
Lâkin o bir Arashikage ve onuruyla savaşacaktır.
What an honour.
Büyük bir onur.