English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ H ] / Hour and a half

Hour and a half traduction Turc

1,435 traduction parallèle
I been with you for an hour and a half buying drinks.
Bir buçuk saattir sana içki ısmarlıyorum.
She got into Penn Station at 9 : 15, but didn't make it to her apartment... for an hour and a half.
Penn İstasyonu'na 21 : 15'de gelmiş ama bir buçuk saat evine gitmemiş.
Gym four times a week. Hour and a half, plus stretching.
Haftada dört kez, bir buçuk saatliğine spor yaparım.
I'm leaving in an hour and a half.
Bir buçuk saat sonra gidiyorum.
Hour and a half off the rendezvous with the bird.
Bir buçuk saat sonra helikopterle buluşacağız.
Transmit our position to over 300 Nigerian soldiers who ran all night to get to within an hour and a half of where we are now?
Yerimizi tüm gece boyunca koşan ve bir buçuk saat kadar yaklaşan 300 Nijeryalı askere bildirmek için.
For example, there was one complainant 10-year-old boy says he came to class in the spring of 1986 and during this 10-week session where he was only over my house for an hour and a half once a week he says that there were 31 instances of sexual contact.
Mesela, bu ithamlardan biri 10 yaşında bir çocuk kursa 1986 baharında başladığını söylüyor. Evime haftada 1 buçuk saatliğine geldiğini ve bu 10 haftalık kurs boyunca tam 31 kere cinsel temas yaşandığını iddia ediyor.
I was just there, and this went on for maybe an hour and a half, during which time my position became more and more desperate.
Neredeyse bir, bir buçuk saat öylece kaldım. Durumum gittikçe daha da ümitsizleşiyordu.
Apparently he's asked Cabinet members to be on hand an hour and a half from now.
Görünüşe göre kabine üyelerinin 1.5 saate hazır olmasını istemiş.
Reza and two of our agents were found shot to death in your father's building about an hour and a half ago.
Yaklaşık 1.5 saat önce Rıza ve iki ajanımız babanın binasında vurularak öldürüldü.
She was the only person seen leaving your father's building in the last hour and a half.
Son 1.5 saat içinde babanın binasından tek çıkan o olmuş.
Hour and a half.
Bir buçuk saat.
I liked it. Okay, it's not going to win any Oscars, but, you know, it was a diverting hour and a half.
Tamam, Oscar falan kazanamaz ama eğlenceli bir bir buçuk saat geçirmiş olduk.
Your general order doesn't go into effect... for another hour and a half.
Emirlerinize dayanarak bir buçuk saat daha müdahale edilmeyecekti.
Actually, about an hour and a half.
Aslında, bir buçuk saat kadar.
Okay, please take this the way it's intended, but I am going to kick Dave in the shins repeatedly for the next hour and a half.
Söz veriyorum. Önümüzdeki 1,5 saat boyunca Dave'in inciğini tekmeleyeceğim.
Hour, hour and a half?
Bir futbol maçı ne kadar sürer?
Longer than an hour and a half?
Bir buçuk saat mi? Bir buçuk saatten daha mı uzun?
Not as impressive as my mother making four green beans last an hour and a half.
Annemin son kalan dört bezelyesini yarım saatte yemesi kadar değil.
Well, I've only had this thing about an hour and a half, so back it down.
Bu şeyi sadece yarım saattir çalıyorum o yüzden sakin ol.
An hour and a half. - Geez.
Bir buçuk saat boyunca.
She's more than an hour and a half late.
Gecikeli bir buçuk saat oluyor.
YOU'VE GOT ANOTHER HOUR AND A HALF.
Sen de gider misin lütfen?
Wow, nothing hits the spot after an hour and a half of passion... like chili cheese fries.
Wow, Hiçbirşey bir bucuk saat boyunca insana dokunmuyor.. ... acılı peynirli patates kızartması kadar.
That's supposed to mean that Julie called looking for you... and you finished coffee an hour and a half ago.
Julie seni aradı ama sen kahveni bir buçuk saat önce bitirdin demek oluyor.
Estelle, you've got less than an hour and a half.
Estelle, bir buçuk saatten az vaktin var.
That's an hour and a half.
Bir buçuk saat var.
We've got an hour and a half.
Bir buçuk saatimiz var.
Peter, what have we been talking about for the last hour and a half?
Peter, son bir buçuk saattir neden bahsediyoruz biz?
Get the hell out of here, the limo leaves in an hour and a half!
Durma burada haydi, limuzin bir buçuk saat sonra gidiyor!
Give me, like, hour and a half.
Bana bir buçuk saat ver.
I can't show emotion for another hour and a half.
Önümüzdeki 1.5 saat boyunca da hiç bir yüz ifadem olmayacak.
Yes, and I've been waiting for you for a half-hour.
Evet, ve yarım saattir seni bekliyorum.
And when I pick up, you do a little heavy breathing- - I'll be back in half an hour.
- Ben açarsam derin nefes al ve...
- Not late at all. The bus has yet to come... and we'll have a blast watching the three and half hour movie!
- Hiç te gecikmedim otobüs ancak gelir üç buçuk saatlik bir savaş filmi izleyeceğiz!
Three and a half hour movie?
- Üç buçuk saatlik film mi?
Listen, this is kind of a weird question since we just met and everything, but I was wondering, I'm just heading out for about half an hour'cause both my husband and my mom aren't back yet.
Dinle, seninle henüz tanıştığımızdan dolayı bu garip bir istek gibi gelebilir, ama acaba, sadece yaklaşık bir yarım saatliğine gitmem gerekiyor ve hem kocam hem de annem henüz dönmediler.
I've been sitting here now for half an hour, not 10 foot from a tree, looking for one of the largest insects in the world, and I can't see it.
Yarım saattir burada oturuyorum, ağaçtan mesafem 3 metre bile değil, dünyanın en iri böceklerinden birini arıyor ve göremiyorum.
President Gerhard and I have been waiting for a half an hour.
Başkan Gerhard ve ben yarım saattir bekliyoruz.
I unplugged the ice cream sandwich machine... and the guards are all eating them before they get too melty... so I've got like a half an hour.
Dondurmalı sandviç makinesinin fişini çektim... ve gardiyanlar hepsi erimeden yemeye çalışıyorlar... yani yarım saatim var.
About an hour-and-a-half by my watch.
Neredeyse bir buçuk saat.
And we've got less than a half an hour to do it.
Ve bunu yapmak için yarım saatten az vaktimiz var.
You made everyone come a half-hour early and park two blocks away?
Herkesi yarım saat erken çağırıp iki sokak aşağıya park ettirdin.
We only got a half an hour of darkness left, and coming home empty-handed is not an option.
Günün ağarmasına sadece yarım saat kaldı, ve eve elimiz boş dönmek bir seçenek değil.
YOU THINK YOU COULD FIND YOURSELF A HALF HOUR TO GO OUT AND GET A NEW GLASS PITCHER THING? !
Bir yarım saat ayırıp şu cam sürahiyi değiştirebilir misin acaba?
We have a his-and-her lipo in half an hour.
Yarım saat sonra, bir erkek ve bir kadının yağlarını alacağız.
One tax return and a half hour of eyelash-batting later...
Yarım saat kirpik kırpıştırmanın ardından...
And to make things even more suspenseful our plane leaves in a half-hour.
Evet, ve işleri daha karışık hâle getirirsek uçağımız yarım saat içinde kalkıyor.
So we go over to his house a half hour later with the warrant... and it's full up with red-eyed Greek relations looking at us like we're braindeads.
Elimizdeki arama izniyle yarım saat sonra evine gittik evindeki bütün sulu-gözlü Yunanlılar bize salakmışız gibi baktı.
'Cause you disappeared a half-hour ago, and now you show up covered in blood.
Yok oldun ve kana bulanmıs olarak döndün.
Hey, you were inside since half an hour and you still had a tension?
Khalid Bhai, gerginim.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]