I'll tell you the truth traduction Turc
340 traduction parallèle
Then I'll tell you the truth... Joo Joong Won.
O zaman sana doğruyu söyleyeyim Joo Joong Won.
Because I'll tell you the truth, I could play with something like that forever.
Gerçeği söylemek gerekirse, ben böyle bir şeyle sonsuza dek oynayabilirim.
I'll tell you the truth.
Size gerçeği söyleyeceğim.
I'll tell you the truth.
Sana doğruyu söyleyeceğim.
Do you swear you'll tell the whole truth and nothing but the truth? - I do.
Gerçeği, yalnızca gerçeği söyleyeceğinize yemin eder misiniz?
I want to ask you one question. You tell me the truth, or so help me, I'll kill you.
Bana doğruyu söyle yoksa seni öldürürm.
I'll tell you all right I will, the truth and that's a fact.
Bilirim ve söylerim tabii ki doğruyu ve tek gerçeği.
I'll tell you the truth, Anna.
Doğruyu söyleyeyim Anna.
I'll put you in jail Stevens for the rest of your natural life. If you don't tell me the truth
Eğer bana doğruyu söylemezsen Stevens seni hayatının sonuna kadar hapse atarım.
You know, someday when I've known you a little longer, Mr. Sproule, I'll tell you the truth about the captain.
Bir gün, sizi daha çok tanıdıktan sonra kaptanla ilgili gerçeği anlatacağım.
The truth to you I'll tell
Size söyleyeceğim gerçek budur
I'll tell you the truth, Joe,
Bauer'la ben konuşurum.
I'll tell you the honest truth.
Size dürüstçe söyleyeyim.
Either you tell the truth, or I'll turn you loose.
Ya doğruyu söylersin ya da seni bırakırım.
I'll tell you the truth.
Doğruyu söyleyeceğim sana.
I'll tell you the truth.
Sana gerçeği anlatacağım.
I'll tell him the truth about his son and leave you to poison each other.
Oğluyla ilgili gerçeği anlatacağım, sonra birbirinizi zehirlersiniz.
Tell the truth and I'll give you 2 soups
Doğruyu söyle sana 2 çorba vereceğim.
Well, I'll tell you the truth. I didn't really forget to turn the sign on. Just doesn't seem like any use any more, you know.
Aslında tabelayı açmayı unutmadım, fakat artık bir işe yaramıyor gibi.
I'll tell you the truth.
Sana gerçeği söyleyeceğim.
Well, I'll tell you the truth, Monster. It's a fascinating morning for me too.
Eh, doğrusunu söylemek gerekirse, benim için de öyle, Canavar.
If you want, I'll tell him the truth.
Eğer istersen, ona gerçeği de anlatacağım.
- Leave him alone, Lennon... or I'll tell them all the truth about you. - You wouldn't.
- Onu rahat bırak Lennon yoksa onlara seninle ilgili bütün gerçeği söylerim.
I'll tell you the truth, Stillwell, I don't have a secretary.
Doğrusu, Stillwell, benim sekreterim yok.
I'll tell you the truth.
Gerçeği söyleyeceğim.
I'll tell you the truth.
Sana gerçekleri anlatayım.
# Brought up by honest parents and the truth to you I'll tell
Dışarı çıkmak istiyorum.
I'll tell you the truth.
Yalan söylemeyeceğim.
I'd advise you to tell the truth, or you'll be sorry.
Gerçeği söylemeni tavsiye ederim yoksa üzülürsün.
I'll tell you the truth.
Şimdi, size şunu söyleyecem :
To show you my gratitude, I'll tell you the truth.
Yaptığınız bu büyük jeste karşılık, ben de tüm gerçeği anlatacağım!
- Well, I'll tell you the truth...
- Sana gerçeği söyleyeceğim...
No, Mace, I'll tell you the truth.
Hayır Mace. Sana gerçeği söyleyeceğim.
I'll tell you the truth, I'm not looking for To buy silver, no one buys here.
Gerçek şu ki, hiçkimse buradan o tür malzeme satın almaz, bu doğru.
I'll tell you the truth, Varner, I figured I'd find you dead over some onion patch, huh?
Sana gerçeği söyleyeceğim, Varner. Seni bir soğan yığının üstünde ölü bulurum sanıyordum.
I'll kill you if you don't tell the truth
Söylemezsen seni öldürürüm!
I'll tell you the truth.
Sana işin aslını söyleyeyim.
- I`ll tell you the truth now.
- Sana gerçeği söyleyim.
And if you want, I'll tell you what I think the truth is :
Dilerseniz, size gerçeğin ne olduğu hakkındaki düşüncemi söyleyeyim :
But I'll tell you the truth... What's the number for the AAA, sir?
Bu nedenle, orada oturup beklemen gerekti.
I'll tell you the truth, I tried this yesterday afternoon and so far I haven't been able to get it to work.
Wayne? Uyduruyor. Her sözcüğü.
Now I'll tell you the truth.
Tamam, gerçeği anlatayım.
Hey, I'll tell you the truth, David.
- Bu ot çok iyiymiş. Sana gerçeği söyleyeceğim.
I would tell the truth the story of black people like it's never been told because you never tell it... I would say what happens to Chicanos because the fruit-growers ain't gonna tell it
Size ne yapacağımı söyleyeyim. Siyahi insanların başlarından geçenleri daha önce anlatılmadığı şekilde anlatacaktım... çünkü siz anlatmıyorsunuz. ... Meksika asıllıların bu ülkede nelere maruz kaldığını anlatacaktım çünkü meyve toplayıcıları bunu anlatmıyor.
I'll tell you the truth, Cesar.
Sana gerçeği söyleyeceğim, Cesar.
Well, I'll tell you the truth, Red.
Sana doğruyu söyleyeceğim Red.
- I'll tell you the truth, I'm having a ball.
- Çok eğleniyorum.
When I tell the truth, you'll be my witness.
Gerçekleri söylediğim zaman, şahidim olacaksın.
I've lost my mind for you, and I'll do anything, but tell me the truth.
Aklımı başımdan aldın, herşeyi yaparım, ama bana doğruyu söyle.
I'll tell you the truth... I don't know.
Doğrusunu istersen, bilmiyorum.
I'll tell you the truth now :
Şimdi sana gerçeği söyleyeceğim :