I'm on the clock traduction Turc
240 traduction parallèle
If you change your mind, I'm on the 9 o'clock train.
Fikrini değiştirirsen 9 : 00 trenindeyim.
I'll go over to the church and work on the clock while you're with your father.
Kiliseye gidip saat üstünde çalışacağım.
I'm pulling on the clock hand with all my strength.
Tüm gücümle yelkovanı kendime çekiyorum.
I'll check it with the nine o'clock on the BBC.
- BBC'nin 9 haberlerini açalım.
- The money? All done. I'm leaving on the 9 o'clock flight tonight.
Bu akşam 9 uçağıyla ayrılıyorum.
We're up on the clock, I think.
Sanırım, vaktimiz dolmak üzere.
I need ten outside lines open around-the-clock.
Yirmi dört saat açık tutulacak on telefon hattı lazım.
I'll leave you with the TV on, at six o'clock there is a nice film.
Televizyonu açık bırakıp, çıkacağım. Saat 6'da güzel bir film var.
Well, the distribution of old clothing starts at 8 o'clock, and I promised Ann Morrison I'd be at the mission hall on time.
Şey, eski giysilerin dağıtımı saat 8'de başlayacak, ve ben Ann Morrison'a tam vaktinde hayırevinde olacağıma söz verdim.
I was standing on the edge of my toilet, hanging a clock.
Bir saat asmak için klozetin üstüne çıkmıştım.
I'm going to Vegas tonight on the ten o'clock.
Bu gece 10'da Vegas'a gidiyorum.
I'm in St Kitts with this new Kamali leopard-skin V-cut bikini, which is gonna turn back the clock on my marriage five years.
Evlilik saatimi beş yıl geri alacak yeni Kamali leopar derisi... V kesimli bikinimle St Kitts'teydim. Ne demek istediğimi biliyor musun?
However, since you insist... I propose you bring him to see me... on Thursday, the 28th at six o'clock p.m.
Ancak, madem ısrar ediyorsunuz... onu ayın 28'i, perşembe günü... akşam 6'da getirin.
I'll just be watching the clock. Come on.
Ben saate bakıyor olacağım.
I'm coming in on Piedmont tomorrow, on the 7 o'clock flight.
Yarın sabah 7'de uçakla Piedmont'a geliyorum.
I'm in St. Kitt's with this new Kamali leopard-skin bikini, which is going to turn back the clock on my marriage, you know what I mean?
V kesimli bikinimle St Kitts'teydim. Ne demek istediğimi biliyor musun? Size telefon, efendim.
Lady Chatterton, I will call on you at 11 o'clock in the morning
Leydi Chatterton, öğleden önce saat 11'de size uğrayacağım.
I've got my guys on it around the clock.
Adamlarım sürekli çalışıyorlar.
I busted the clock on "Jennifer".
Jennifer vakasında da deli gibi çalışmıştım.
I'm sure I made it clear to you that the rent is always due, payable in full, by one o'clock on Wednesdays.
Size kiranızın her Çarşamba saat 1'de... ödenmiş olması gerektiğini açık açık anlattığıma eminim.
Put the clock on him, put the show on speed... I chew his ass right up.
Saati koy önüne, hız ölçeri de koy onu hemen şimdi yer yutarım.
Put the clock on that motherfucker... I'll chew his ass up just like the rest of'em.
Koy o saati ibnenin önüne diğerleri gibi onu da yiyip yutayım.
I'm on the 5 o'clock boat.
5 : 00 gemisine bineceğim.
Sometimes, when I feel my clock running down and I'm dead on my feet and I can't dance another step, the run all over my body and turn all my switches back on..
Bazen, benim saat aşağı çalışan hissediyorum ve benim ayakları üzerinde ölü olduğumda ve ben bir adım daha dans edemez, tüm bedenim üzerinde ve kaçak geri tüm anahtarları açın..
I heard the clock strike on the mantelpiece.
Şöminedeki saatin sesinden anladım.
Oh, yes. Believe me. My God, if I could turn back the clock on my mother's stair-pushing, I would certainly reconsider it.
Tanrım, eğer annemi merdivenden ittiğim zamanı geri getirebilseydim kesinlikle bir daha düşünürdüm bunu.
I'm sorry, I didn't know we were on the clock yet.
Üzgünüm. Başladığımızı bilmiyordum.
I didn't realize how late it was till I saw the five o'clock shadow on her head.
Ne kadar geç olduğunu anlamadım saatin yansımasını kafasında görene kadar.
Come on. I haven't got all day. The clock's ticking.
Hadi, saat işliyor, zamanım yok.
I was called by President Kennedy at 8 o'clock in the morning and he said, come to my room, and he still had his bathrobe on and and he said, here's something I'm writing for you, you're going to hold a press conference to announce it.
Sabah 8'de başkan Kennedy beni aradı ve odama gel dedi bornozu hala üzerindeydi ve "Şuraya bir şeyler yazıyorum bunları duyurmak için bir basın toplantısı düzenleyeceksin" dedi.
I got a 20-man crew on the clock who are doing absolutely nothing because a certain civil engineer hasn't made his inspection yet.
İşe aldığım, boş boş duran 20 adamım var çünkü bir inşaat mühendisi henüz denetimini yapmadı.
Thank you. May I have five minutes on the clock, please?
Saati beş dakikaya ayarlar mısınız lütfen?
I have to be at the Luxeuil station buffet on the 13th at 12 o ´ clock.
Ayın 13'ünde, saat 12'de Luxeuil istasyonunun büfesinde olmalıyım.
I then went back to the hotel, got changed and arrived at the tennis court at 12 o'clock on the dot.
Sonra otele döndüm, üstümü değiştirdim ve tam 12'de tenis kortuna vardım.
- I have ten people working round the clock.
- Zamanla yarışan on tane çalışanım var.
I do my best work solo. On the clock, that is.
Hayır, yalnızken daha iyi çalışırım.
I'm on the clock here, Carrie.
- Vakit işliyor. Haklısınız.
Look, I'm on the clock.
Bakın, ben saatle çalışıyorum.
Am I on the clock?
Saati mi açtım?
South Central Los Angeles How come whenever I'm out here, though, I turn on the 11-o'clock news and I hear, you know :
Ama ne zaman bu şehre gelsem... 11 haberlerinde "Bu gece South Central'da... arabalı saldırı..." veya başka suçlar...
I'm kind of on the clock here.
Ben bir nevi zamanla yarışıyorum.
I'm supposed to meet him at four o'clock at his apartment at Fifth Avenue and 93rd Street, on the second floor.
Farzedin, onunla saat dörtte, Beşinci Cadde 93. sokaktaki evinde ikinci katta buluşacağım.
I also set the clock on Charlie's VCR.
Charlie'nin videosunun saatini de ayarlamıştım.
I'm still on the clock.
Çok vaktim yok.
Man I'm going to be on the nine o'clock news. Shit!
Kahretsin yedi haberlerine çıkacağım.
Meanwhile, I'm workin'on it round the clock.
Bu esnada, ben üzerinde çalışıyorum... 24 saat.
I'm still on the clock.
Hâlâ iş saatim dolmadı.
I'm on the clock.
Çalışmam gerek.
I will not say you shall see a masque, but if you do, it was not for nothing that my nose fell a-bleeding on Black Monday last at six o'clock in the morning.
Maske göreceksiniz demek istemiyorum ama görürseniz geçen hafta sabahın altısında burnum kanamıştı. O yüzden takmıştım.
I'd keep a round-the-clock guard on Luther.
Yerinde olsam, Luther'i 24 saat koruma altına alırdım.
Captain, I've been watching the clock and if we won't get any help, we should move on.
Yüzbaşı, saate bakıyorum ve eğer bir yardım alamayacaksak harekete geçmeliyiz.
i'm on it 1571
i'm on my way home 39
i'm on my way 1303
i'm only human 33
i'm only joking 44
i'm on vacation 71
i'm on fire 81
i'm onto you 39
i'm on duty 83
i'm on my own 63
i'm on my way home 39
i'm on my way 1303
i'm only human 33
i'm only joking 44
i'm on vacation 71
i'm on fire 81
i'm onto you 39
i'm on duty 83
i'm on my own 63
i'm on your side 301
i'm only 129
i'm only asking 24
i'm on a diet 31
i'm on a roll 30
i'm on board 44
i'm on the way 39
i'm on the phone 140
i'm one of them 48
i'm on 90
i'm only 129
i'm only asking 24
i'm on a diet 31
i'm on a roll 30
i'm on board 44
i'm on the way 39
i'm on the phone 140
i'm one of them 48
i'm on 90