I've got to tell you traduction Turc
1,097 traduction parallèle
I've got something that's a little boring to tell you, if you don't mind.
Sana söylemeye çekindiğim bir şey var, Eğer sakıncası yoksa.
I want you to go round the rocks and tell those gorillas I've got Dr. Zaius prisoner.
Senin gidip o gorillere Dr Zaius'un elimde olduğunu söylemeni istiyorum.
You tell him I've kept my mouth shut, and I'm keeping my mouth shut, but he's got to get me out of this.
Ona çenemi tuttuğumu ve tutacağımı söyle fakat beni buradan çıkarmak zorunda.
I've been trying to tell you. I've got it with this girl.
Mimsy'le yapacağım konuşmayı bile hazırlamıştım.
It'd help me no end to make this decision I've got to make about your future if you would tell me exactly what you're thinking this instant.
Söylerseniz, bu kararı vermekte bana çok yardımı olur. Geleceğiniz için karar vermeliyim. Ne düşündüğünüzü açıkça söylemenin tam sırası.
- I've got to tell you something.
- Sana birşey söylemeliyim.
There's something very important I've got to tell you.
Sana söylemem gereken çok önemli bir şey var.
I've got to tell you something.
Sana bir şey anlatmam lazım.
Charles, there's something I've got to tell you.
Charles, sana bir şey söylemem gerek.
But you've got to do exactly as I tell you.
Ama sana söylediklerimi tam olarak yapmak zorundasın.
I've got an irresistible urge to tell you how a nice girl like me got into all this.
Benim gibi iyi bir kızın bu işe nasıl bulaştığını sana anlatmak istiyorum.
Maybe afterwards you won't love me anymore, but I've got to tell you.
Belki sonra beni sevmekten vazgeçersin. Ama söylemeliyim.
You've got to tell Bernice about us right now... or I don't know what I'll do.
Bernice'e aramızdakileri hemen anlatmalısın yoksa ne yapacağımı bilmiyorum.
I've got to tell you the truth, Honus... He was a tough old bastard...
sana gerçeği söyleyeceğim, Honus.. zorlu bir piç kurusuydu.
I didn't ever want to tell you, but now I know I've got to.
Sana asla söylemek istemedim, ama... şimdi söylemek zorundayım.
I have to tell you, Mrs Williams, you've got some beautiful place here.
Bayan Williams, evinizin çok güzel olduğunu söylemeliyim.
- No. I've got to tell you.
- Hayır, şimdi söylemem lazım.
You tell me I must win, I've got to!
Söylesene Kazanmalıyım!
Okay, what I've got to tell you is something that's very important to you.
Pekala, size söylemem gerekenler sizler için çok önemli.
' I've got to check on a few things before I tell you anything.
- Önce bir iki şeyi araştırmam gerekecek.
Uh, ma'am, you see, this time, I've got something to tell you.
Ah, madam, görüyorsunuz, bu kez, size benim söylemem gereken bir şey var.
I can only tell you, for the last ten years I have been in training for it... and I've got people fighting to back me, goddamn smart money.
Ama son on yıldır bu işte kendimi eğittim. Beni finanse etmek için yarışıyorlar.
Look, Allan, if she calls, will you tell her I've got to talk to her?
Dinle, ararsa onunla konuşmak istediğimi söyler misin?
And I'll tell this whole town how you got that information and who you're giving it to!
Tüm şehre o bilgiyi nasıl aldığını ve kime verdiğini de anlatırım.
I've got important things to tell you.
Sana söyleyeceğim önemli şeyler var.
I've got to tell you
Söylemem gerek.
If you don't give me my $ 200, I'm going to tell a policeman how you got it and he'II make you give it to me,'cause it's mine.
200 doIarm vermezsen, poIise onu nasI aIdgn anIatrm ve o da bana ait oIdugu için vermeni sagIar.
But I've got to tell you, I'm a born cynic.
Ama sana söylemeliyim ki doğuştan kötümserim.
I've got something to tell you.
Size bir şey söylemem gerekecek.
I've got something to tell you.
Sana bir şey söyleyeceğim.
- I've got something to tell you.
- Sana bir şey söyleyeceğim.
Oh, please listen, because I've got something to tell you.
Lütfen dinle, sana anlatacaklarım var.
Freddie, I hope you won't be angry with me, but I've got something to tell you which you won't be happy about.
Freddie, inşallah bana kızmazsın ama... sana hiç memnun olmayacağın bir şey söylemem lazım.
There's something I've got to tell you.
Söylemem gereken birşey var.
And you've just got to tell me, am I crazy?
Hemen söylemeniz lazım. Deliriyor muyum ben?
Mom, I've got something to tell you.
Anne, sana bir şey söylemem lazım.
I've got to tell you something.
Sana bir sey demeliyim.
All the way over here I've been trying to think... how I was gonna tell you all about this thing I got to do.
Yoldayken sana yapmak istediğim şeyi nasıl söyleyeceğimi düşünüyordum.
I've got to know certain things that happened here on that night, and you've got to tell me exactly as it happened, all right?
O gece burada olan bazı şeyleri bilmeliyim, ve siz bana olanı tam olduğu gibi anlatmalısınız, tamam mı?
I've got to listen to people out here then listen to what you tell me?
I've got to listen to people out Buraya then listen to what you tell me?
I'll tell you the whole story... where she is, why, and what you got to do.
Sana bütün hikayeyi anlatacağım kızın nerede olduğunu, neden orada olduğu ve ne yapman gerektiği.
Listen, Linnet. I've got something to tell you, and a favour to ask.
Senden bir iyilik isteyeceğim.
You do exactly what I tell you to do, got it?
Ve sen, sana yapmanı söylediklerimi yapacaksın, anlaşıldı mı?
Honey, I've got so much to tell you.
Neler oluyor? Oh, tatlım... Sana gereğinden çok şey söyledim.
I'm with you, sir, but I'm here to tell you... it's kind of tricky when you got earth slides and currents.
Sizinleyim, efendim, Ama size söylüyorum... Bu kaymalar ve akıntılar arasında bu beceri gerektiriyor.
I hope we don't miss each other this time. I've got lots to tell you -
Dilerim bu kez birbirimizi yakalarız. Anlatacağım çok şey...
I've got to tell you something.
- Sana bir şey söylemeliyim.
"Dear Mr. Hobbs and Dick, " I got something curious to tell you. And I know you will be surprised.
Sevgili Mr. Hobbs ve Dick Çok mühim bir şey söyleyeceğim şaşıracaksınız
I've got to tell you the most important thing you've ever heard.
Sana, şimdiye kadar duymuş olduğun en önemli şeyi söylemem gerekiyor.
- I've got to tell you NOW in the pub.
Şimdi, barda söylemem gerekiyor.
I didn't mean to tell you, but I've got a tumor.
Sana söylemek istemedim, ama bir tümörüm var.