English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ I ] / I can't

I can't traduction Turc

296,873 traduction parallèle
- I can't do it, it's too fast!
- Yapamıyorum, çok hızlı!
Connie, I can't get into that now.
Connie, şu an o konuyu açamam.
And I can't change your mind?
Fikrini değişemez miyim?
I can't think of anybody better to take the team forward.
Takımı ileri götürecek başka biri aklıma gelmiyor.
I don't think so, darling, we've got this till half past.
Sanmıyorum canım. 30 geçeye kadar burdayız.
I can't be here.
Burada olamam.
I just can't make up my mind between Elephant's Breath and Clown's Pocket.
Filin nefesi ve geniş vajina arasında seçim yapamadım.
I can't believe she's freezing me out.
Beni dışladığına inanamıyorum.
Um... Oh, I can't keep a secret.
Sır saklayamıyorum.
It's crazy how much I love this little biscuit cooking inside me, and I just can't wait for her to get here and start loving me back.
İçimdeki bu küçüğün bisküviyi ne kadar çok sevdiğini merak ediyorum ve onun gelip beni sevmeye başlaması için sabırsızlanıyorum.
I can't tell her "I told you so," but you guys know.
Ona "sana söylemiştim" diyemem, ama siz çocuklar biliyorsunuz.
And I can't think of anything better than to be able to give one of them a good home.
Ve onlardan birine iyi bir yuva vermekten daha iyi bir şey düşünemedim.
Unfortunately, from these photos, I can't really tell what happened.
Maalesef bu fotoğraflardan ne olduğunu anlayamıyorum.
I mean, other than, "Why can't you be ready when you say you will?"
"Hazır olacağım dediğinde neden hazır olamıyorsun?" sorusundan sonra.
Well, then, it's a good thing I caught you, then, because I just discovered that you can't wrestle, because it's against your contract with the Rangers.
- Öyleyse iyi ki seni yakalamışım... Öğrendiğime göre Rangers'la yaptığın sözleşmeye göre güreşemezsin.
I can't feel the left side of my body. Ow!
Vücudumun solunu hissedemiyorum.
I can't believe that you're so desperate to get a boyfriend that you tricked me into believing that we had something special :
Bu kadar çaresiz olamazsın. Beni aramızda özel bir şey olduğuna inandırmıştın :
I still can't wrap my head around it.
- Hala aklım almıyor.
I can't imagine what his family's going through.
Ailesinin ne yaşadığını hayal bile edemiyorum.
- 98.2... I can't change it.
Değiştiremiyorum.
I can't.
- Çekemiyorum.
But what I can't work with is a client who lies to me.
Ama bana yalan söyleyen bir müvekkille çalışamam.
I don't think I can lie and say that I did this.
Yalan söyleyip suçu kabul edeceğimi sanmıyorum.
But what I can't promise you is a better outcome than the one they're offering you today.
Ama bu tekliften daha iyi bir sonucun sözünü veremem.
I'm trying, but I can't remember.
Deniyorum, ama hatırlamıyorum.
Because I know we can't do it before your arraignment.
Önduruşmadan önce yapamayacağımızı biliyorum.
And he has hacked into the DMV and deleted his entire account, so I can't find a car he's registered to, let alone a license.
DMV veritabanına girip tüm hesabını silmiş, adına kayıtlı araba bulamıyorum, ehliyeti de görünmüyor.
He's disabled the GPS, so we can't find him that way.
GPS'i kapatmış, onu bu şekilde bulamayacağız.
I can't stand the thought of him being in prison.
Hapse girmesi düşüncesine dayanamıyorum.
I still can't believe the judge denied bail.
Hakimin kefaleti reddetmesine inanamıyorum.
I know this isn't great news, but his lawyer is doing everything she can, and she promised to give us updates.
İyi haber olmadığını biliyorum, ama avukatı elinden geleni yapıyor ve gelişmeleri bildirecek.
The mentality being, if I can't have you, I'll make sure no one will.
Düşünce şudur, ben sana sahip olamıyorsam kimse olamasın.
Um, uh, I can't wait to see the boy wonder with my own nearsighted eyes. Oh!
Miyop gözlerimle dahi çocuğu görmek için sabırsızlanıyorum.
Why don't you get Patel to quit so that Sly can win alderman by default?
Patel'i seçimden çeksene, böylece Sly hükmen kazanabilir.
Oh, I can't even think about food.
Yemek düşünemiyorum bile.
I can't.
Çıkartamam.
With the emergency power back on, the magnetic field is engaged, I can't just force my way in.
Acil durum gücü devreye girince manyetik alan açıldı, kaba kuvvet kullanarak içeri giremem.
I-I-I can't... I can't go dancing.
Ben dansa gidemem.
How do I get Sly to pull a lever if he can't even hear me?
Daha beni duyamazken, Sly'a bir levyeyi nasıl çektireceğim?
I'm all ears'cause right now I can't coax Sly out from under the desk.
Can kulağıyla dinliyorum çünkü şu anda Sly'ı masanın altında çıkmaya ikna edemiyorum.
I can't get him to move.
Onu hareket ettiremiyorum.
I can't relate to that kind of emotion.
Bu türden bir duyguyla bağ kuramıyorum.
When I can't solve a problem, I-I feel weak.
Ben de bir sorunu çözemediğimde zayıf hissederim.
'Cause I can't change who I am and I wouldn't want to.
Çünkü başka biri olamam ve olmayı da istemem.
I'm afraid I can't let you out of my sight until you've completed the drug screen.
Korkarım ki uyuşturucu ekranını tamamlayana kadar gözlerimden çıkmanıza izin veremem.
But I can't take her army out alone.
Ama orduyu yalnız başına alamam.
I can't, I'm... I'm... I'm sorry.
Yapamam, ben... ben... özür dilerim.
I have this piercing headache, and I can't seem to think straight.
Bu delici baş ağrım var, Ve düz düşünemiyorum.
I can't stand the idea that he's so unsettled.
Çok huzursuz olduğu fikrine katlanamıyorum.
No, thank you, I can't stay.
Hayır, teşekkürler, kalamam.
I can't have this conversation.
Bu konuşmayı yapamam.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]