English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ I ] / I can't tell

I can't tell traduction Turc

11,768 traduction parallèle
I can't tell you exactly how I got it, but I do think you should know what's inside.
Tam olarak nasıl aldığımı söyleyemem ama içinde ne olduğunu bilmelisin bence.
But I tell myself I must stay calm because in the end you can't fix anything.
Ama sakin olmaya çalışıyordum. Çünkü elinizden gelen bir şey yok.
I can't even think straight. ( crying ) I can't tell the difference.
Önümü bile düşünemiyorum. ( Ağlıyor ) Ben farkı söyleyemem.
I can't even tell you that.
Bile sana söyleyemem.
I can't tell if it's day or night.
Gündüz mü gece mi söyleyemiyorum.
But I can't tell them that.
Ama bunu onlara söyleyemem.
there's the stuff I can't tell my dad.
Böyle yani, babama söyleyemeyeceğim şeyler var.
And then there's the stuff I can't tell anyone.
Bunlar da kimseye söyleyemeyeceğim şeyler.
There are things about my life that I can't tell you about.
Hayatımla ilgili sana anlatamayacağım şeyler var.
I can't tell them that she's one of them.
Kadın bu mu? Ben kadının onlardan biri olduğunu söyleyemem.
But I don't know if I can live with myself if I don't tell her.
Ona söylemezsem bununla yaşabilir miyim onu da bilmiyorum.
I can't tell what he's thinking.
Ne düşündüğünü anlayamıyorum.
No, I tell you what, why don't we just leave it here so she can visit her brother in the morning.
Bırakalım burada kalsın böylece sabah da kardeşini ziyaret edebilir.
I want to tell you we'll find her, but realistically I can't.
Onu bulacağımızı söylemek isterim, ama gerçekçi olursam yapamam.
I got an attending whose mother is hypoxic, and I got three pathologists in head-to-toe hazmats touching every drop of bodily fluid in these patients, and all they can tell me so far is what it isn't.
Ve elimde, annesinin kanında oksijen eksikliği olan bir uzman doktorum ve hastalardan çıkan her damla sıvıya dokunan tepeden tırnağa tehlikeli maddeyle gezen patologlarım var ve bana söyledikleri tek şey hastalığın ne olmadığı.
I can't believe he didn't tell me.
Bana söylemediğine inanamıyorum.
I can't tell you- -
Sana söyleyemem- -
Why don't you tell me about that fantasy, and maybe I can help you?
Neden bana fantazini anlatmıyorsun? ve belki sana yardım edebilirim.
I can't tell white people apart.
Beyaz insanları ayırdığımı söyleyemem.
I can't tell you how many times I missed before I finally got it.
Si.
Anyway, look, as your best friend, I can tell you, putting distance between you and people you care about? That doesn't end well.
Her neyse, bak, en iyi arkadaşın olarak sana söyleyebilirim ki insanlarla arana mesafe koymanın sonu iyi bitmez.
I can't tell if it was more, "I can't believe my best friend is a zombie," or, "I can't believe my best friend didn't tell me she's a zombie."
Ama kalbimin kırıklığı zombi olduğundan değil de daha çok zombi olduğunu bana söylememen yüzündendi.
And I'm a little bit "let's rock and roll." Tell me something I can't see.
Biraz da Rock Roll. Bana bilmediğim bir şey söyle.
- If he didn't tell you where, then I can't, can I?
- O sana söylemediyse ben de söyleyemem değil mi?
I can't tell you where he is, Lily, because I really don't know.
Nerede olduğunu söyleyemem Lily. Cidden bilmiyorum.
Lily I can't tell you how much this means.
Lily, bunun benim için ne kadar değerli olduğunu ifade bile edemem.
I know you can't tell me what Mayfair has done to upset you, but... you're pretty stubborn.
Mayfair seni üzecek ne yaptı bana söyleyemezsin biliyorum, ama çok inatçısın.
I can't... I can't... you can't tell me this.
- Bana söyleyemezsin?
I can't tell where the med supplies are or if they even exist.
İlaçların nerede olduğunu ya da var olup olmadıklarını söyleyemiyorum.
I can't tell them that my church has been defiled.
Kilisemin kirletildiğini onlara söyleyemem.
All right, obviously, I can't tell you many more details, but... the more I find out, the more it worries me.
Açıkçası sana bütün detayları anlatamam ancak, hakkında öğrendiklerim beni daha da endişelendiriyor.
Look, I can't tell you it's not gonna hurt.
Bak, zarar görmeyeceksin diyemem.
Of course, it'd be a lot more fun if Rebecca could come, but I can't really tell her that I got my own supply of NZT.
Tabii Rebecca gelebilse çok daha komik olurdu ama ona kendi NZT haplarım olduğunu söyleyemem.
I'm totally going to call him right now, and I'm going to tell him he can't treat me this way.
Onu hemen arayıp bana bu şekilde davranamayacağını söyleyeceğim.
If I show you all we can see, you can't tell a soul.
Eğer size gördüklerimi gösterirsem bunu kimseye söylememelisiniz.
I can't tell you exactly how I got it. But I do think you should know what's inside.
Tam olarak nasıl elde ettiğimi söyleyemem ama bence içindekileri bilmen gerekiyor.
I can only tell you I don't know what is going to happen.
Size sadece ne olacağını bilmediğimi söyleyebilirim.
And I wish I could tell you, Cal. But I can't.
Keşke sana söyleyebilseydim, Cal, Ama yapamam.
Oh, I can't tell if I want to hug you or hurt you.
Sana sarılmalı mıyım canını mı yakmalıyım bilemiyorum.
So when you didn't tell me about my sister, I brushed it aside with understanding. However, now I can't trust you.
Yani sonuç olarak Yoo Na'mıza hiçbir şey olmadığını söylüyorsunuz.
I can't cover this up. I have to tell them the truth.
Onlara doğruyu söylemem gerek.
I can't tell if it's him.
O mu değil mi söyleyemem.
I told you, if you can't tell your mother what you're doing, you should not be doing it.
Sana annene ne yaptığını söyleyemiyorsan, onu yapmaman gerektiğini söylemiştim.
I'm your mother... you think I can't tell?
Ben senin annenim göremeyeceğimi mi sanıyorsun?
Okay. He has blood in the pericardium, but I can't tell if it's penetrated the ventricle.
Perikardiyumda kan var ama ventriküle yayılıp yayılmadığı belli değil.
I can't tell anymore.
Artık söyleyemiyorum.
I can't tell what it is.
- Ne olduğunu söyleyemem.
I can't tell you.
Söyleyemem.
I can't tell you.
Sana söyleyemem.
But I can't tell you.
Ama sana söyleyemem.
You know, I can't tell if you're more disappointed that people died or that I lost the bet.
İnsanlar öldüğü için mi yoksa bahsi kaybettiğim için mi daha çok hayal kırıklığına uğradığını anlayamadığımı biliyorsun.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]