I don't know you that well traduction Turc
649 traduction parallèle
Hey, look, you don't know that guy as well as I know him.
Jim'i benim kadar iyi tanıyamazsın.
Well, you don't know, sir, when you have the rest of your face bashed in. I'd say we weren't as brutal as all that, you know.
Şey, bilemezsiniz efendim, yüzünüzün geri kalanı çökertilmişken bizim o kadar da gaddar olduğumuzu sanmıyorum, anlarsınız
I don't like him. That's because you don't know him well.
- Ondan hoşlanmıyorum.
Well, I don't know whether Dr. Parry is right or wrong but I agree that you should have that chance to go to Boston.
Dr. Parry haklı mı, değil mi bilmiyorum ama Boston'a gitme şansını değerlendirmen gerektiğine katılıyorum.
You know as well as I do I don't have that kind of money.
O kadar param olmadığını sen de benim kadar biliyorsun.
I don't mind if I do. You know, I was planning a quiet evening at home but when Hildy called and said that the Navy was in distress, well, I just flew.
Evde sakin bir akşam planlıyordum ama Hildy arayıp Bahriye sıkıntıda deyince uçarak geldim.
I don't know a soul here. Oh, well, in that case, thank you.
- Bu durumda, gitmemizde bir sorun yok.
Well, I don't know, of course... but that's quite a line you've got there.
şeyy, bilmiyorum, şüphesiz... muhtemelen vardır.
Well, I don't know that you'll want to stay on with all that has happened...
Şey, olanlardan sonra burada kalmak ister misiniz bilemiyorum ama...
- Well, don't you think I know that?
- Bunu bilmediğimi mi sanıyorsun?
Well, I guess all I'm trying to say is that - and I really mean this, Lloyd - if what you want is a family like our fathers have and promotion in the air force and position in society like our mothers have, and you marry me because I'm pretty and smart and have guts and know the ropes... then I don't think you want to marry me, Lloyd.
Aslında sana anlatmak istediğim şu, bu konuda çok ciddiyim, Lloyd eğer bütün istediğin babalarımızınki gibi bir hayatsa Hava Kuvvetleri'nde yüksek bir rütbeyse annelerimizin sahip olduğu gibi sosyetede bir pozisyonsa benimle sadece güzel ve akıllı olduğum, cesur olduğum için evlenmekse benimle evlenmek istediğini sanmıyorum, Lloyd.
You're kind of cute, but I don't think I know you that well.
Sevimli birisiniz ama, sizi iyi tanımıyorum.
Well, maybe you're right at that. I don't know.
Bu konuda haklı olabilirsin, bilmiyorum.
- You know very well that I don't...
- Olmadığımı çok iyi biliyorsun...
Well I don't know what you were thinking there but I would take that away for a start.
Bunu yaparken ne düşündün bilmiyorum ama, başlangıç olarak şunu ortadan kaldıracaksın.
Well I don't dig that kind of jazz, but I want you to know that you are big-hearted.
Böyle boş laflardan çakmam ama sana şunu söyleyeyim.
I know you're trying to create atmosphere for me, but... well, I just don't feel frightened, that's all.
Ortamı benim için ayarlamaya çalıştığının farkındayım, ama... ne yapayım korkmuyorum işte, elimde değil.
Well, just before we start the trading I'd like you to know that I don't enjoy being treated like a prisoner.
Takasa başlamadan önce tutsak muamelesi görmek hoşuma gitmiyor.
Look, I know you don't want to say it, but I know very well... he's going to keep me until he examines that money.
Bakın, söylemek istemediğinizi biliyorum ama çok iyi biliyorum ki parayı inceleyene dek beni elinde tutacaktır.
I don't know why we go, Papa, but I follow your orders until the day comes that I can throw you in the well.
Neden gitmemiz gerektiğini hala anlamıyorum ama senin dediklerini yapacağım baba, ta ki gün gelecek seni kuyuya atacağım.
Well, I don't know how you explain the fact that a teenage girl does not know how many shillings there are in a pound.
Genç bir kızın bir pound içinde kaç şilin olduğunu bilmemesi gerçeğini nasıl açıklayacaksın, merak ediyorum.
I don't want to know you that well.
Sizi o kadar iyi tanımak istemiyorum.
Oh, Well I don't know that I was under any obligation to report my movements to you Chesterfield.
Yaptıklarımı sana söylemek zorunda olduğumu bilmiyordum, Chesterfield.
I don't know you that well.
Sizi o kadar iyi tanımıyorum.
- Well, we don't know yet, dear but it's gonna take more than a Band-Aid, I can tell you that.
- Henüz bilmiyoruz, tatlım. Ama yardım konserleri yapılmasını bile gerektirebilir.
Well, I don't know if you've had time to realize it but this means that you're one point ahead of Sarti and Stoddard and two points ahead of Pete Aron. - Of course I realize it.
Farkında mısınız bilmiyorum ama bu sonuçla Sarti ve Stoddard'ın Aron'ın da iki puan önüne geçtiniz.
Well, now, what do you think of that? I don't know.
Pekâlâ, ya buna ne diyorsun?
I know you too well, Link A quarter of a million dollars to be shared between you and me, you don't throw away that sort of money You're too cleverfor that.
Seni iyi tanıyorum, Link. Aramızda paylaşılacak çeyrek milyon dolar. Bu miktar paradan vazgeçecek kadar aptal değilsin.
good, isn't it? Well, uh, well, I don't know but, I mean, you promised us that you would stick to the spirit of the original text.
Hani orijinal metine sadık kalacaktınız?
Uh, the reason I say that is because, you know, when my wife and I try to remember what happened yesterday or the day before, well, we don't agree on anything.
Ah, bence nedeni şu, bilirsiniz, karımla ben dün ve dünden önceki gün ne olduğunu anımsamağa çalıştığımızda, şey, hiçbir şeye katılmıyoruz.
I don't know why. Well, you have to be terribly upset by everything that's happened.
Olan bitene fazlasıyla üzüldüğünüzden eminim.
Well, I don't know what will do that for you.
Senin için ne işe yarar bilmiyorum.
You know very well that I don't drink wine.
Bana gelince, ben açım.
Well, don't you know that I love you?
Seni sevdiğimi bilmiyor musun?
Hi. I just wanted to say that... I'm very embarrassed by the way I behaved tonight and I... well, I don't know quite what to say now, except... the thing about love is that you can really make an ass of yourself.
Merhaba, söylemek istediğim... bu geceki davranışım için özür dilerim... ve aslında ne söyleyeceğimi tam olarak bilemiyorum... aşkın insana salakça şeyler yaptırdığını söylemek dışında.
A sort of... I don't know you well enough to say that, but, you know, I would guess it's just kind of a lost quality.
Ne düşünürsün bilmem, seni o kadar iyi tanımıyorum.
I know that... you don't know me very well.
Beni iyi tanımadığını biliyorum.
- You mean - - I mean, if you don't have that electric blanket... and your apartment is cold and you need to put on another blanket... or go into the closet and pile up coats on top of the blankets you have... well, then you know it's cold.
- Yani, eğer bir elektrikli battaniyen yoksa evin soğuduğu ve üzerine bir battaniye alma ihtiyacı hissettiğin zaman veya dolaba gidip evindeki battaniyelerin yığınını örttüğünde soğuk olduğunu anlarsın.
Well, I just don't know if you're gonna take anybody's breath away with that for a lead. You know?
Hayır, ama bu girişle kimsenin nefesini keseceğini düşünmüyorum.
Well I don't know how to say that to you.
Şey, bunu sana nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum.
Well, I mean, I don't ask you about that work because, you know, what it's about because I know that a writer, he likes to be quiet about his work.
Ne olduğunu, ne hakkında olduğunu hiç sormadım... çünki biliyorum ki bir yazar bu konuda ... sessiz kalmak ister.
Well, I don't know. Would you like me to tell you that I support to the equal rights amendment?
Bilemiyorum, acaba insan hakları eşitliği ile ilgili biraz konuşsam iyi gelir mi?
Well, I think you're spiteful, and I don't know when the hell that happened.
Bence çok kindarsın ve bu ne zaman oldu bilmiyorum.
Well, the Hindus around Bombay say, even though I don't know if it's true or not, that if you look a tiger straight in the eye
Bombay tarafındaki hindular diyor ki, Doğru mu değil mi bilmiyorum, Gözlerin kaplana benziyormuş.
Well, this isn't easy to say and I don't know what song it's from, but there's a line in some song that goes, "l've got you under my skin."
Bunu söylemek kolay değil ve hangi şarkıda geçtiğini bilmiyorum ama bir şarkıda şöyle bir söz var : "İçime işlemişsin."
I don't really know you that well, but you seem like a fine person.
Seni o kadar iyi tanımıyorum ama, iyi birine benziyorsun.
Well, you know, I guess it's the kind of thing that you don't do anything about until you actually have to.
Sanırım, insan başına gelmedikçe bu tür konularda bir şey yapmıyor.
It's wrong that I don't know you very well.
Seni iyi tanımıyor olmam yanlış bir şey.
Well, never mind. Look, you know that normally I don't think of you as a woman, but in this case,
Neyse, normalde seni bir kadın olarak görmem ama bu noktada sana kadın-ortak olarak bakmalıyım.
That foolishness, you know very well that I don't have children.
Saçmalık! Çocuğum olmadığını biliyorsun.
Well, you know, honey, I don't know much about these things, but it seems to me that when they take a buzz saw to your credit card in public, it's just their way of saying, "Get lost, deadbeat."
Canım, bildiğin gibi bu işlerden ben pek anlamam ama bence bankalar toplum içinde kredi kartı isteğine bakarlarsa, "kaybol bedavacı" derler.