English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ I ] / I don't mind that

I don't mind that traduction Turc

904 traduction parallèle
If you don't mind, we'll add that to what I owe you.
Eğer mahsuru yoksa, bunu da sana olan borcuma ekleyelim.
If you do one thing that I don't approve of while I'm gone... the least little thing, mind you... I'll show you what horror means.
Eğer ben yokken istemediğim bir haltlar karıştırırsan... en ufak bir şey, seni uyarıyorum... işte o zaman sana gerçek korkuyu gösteririm.
You don't think you'll stop me, do you, now that I've made up my mind?
Beni durdurabileceğini sanmıyorsun, değil mi, hem de kesin kararımı verdikten sonra?
It isn't the job, I don't mind that.
Bu işle ilgili değil, kafama takmıyorum.
- I don't mind that so much.
- Benim o kadar da umrunda değil.
- Well, if that's the way... I don't mind helping you kidnap your lady as long as we get the other first.
- Pekala, öyleyse... önce fildişini aldığımız sürece sevgilini kaçırmana yardım ederim.
In that case, I don't mind at all.
Bu durumda, hiç sorun olmaz.
That Mrs. De Penable, I suppose she's all right... if you don't mind your friend collecting commission on the dresses you buy.
Şu Bayan De Penable, sanırsam hoş bir bayan eğer ki satın aldığın elbiseden komisyon alması seni rahatsız etmiyorsa.
I don't mind anything now that I'm back with you again.
Yeniden seninle olduğumdan hiçbir şey sorun teşkil etmez.
Mind you, I don't say that I'm going to, but just for the sake of argument what's the government going to do with it?
Dikkat edin, ödeyeceğim demiyorum, sadece şunu merak ediyorum... hükümet o parayla ne yapacak?
You must have had yourself a time with that little screwball, Christopher. If you don't mind, Mrs. DeWitt, I'd rather not talk about that. I thought so.
Ve Remsensler, söylenene göre Adolf Hitler'in Berlin'deki evinde 1 hafta kalmışlardı.
I don't mind telling you, Inspector, that as a guest in my own house... you'll find me extremely disagreeable.
Dedikleriniz umurumda değil müfettiş evimde... konuk olarak, beni son derece huysuz bulacaksınız.
I don't mind that.
Gerek yok.
If I had a balloon that would take me there and back, mind you, I don't know that I wouldn't have a go at it.
Beni oraya götürecek bir balonum olsaydı ve geri getirecek tabii ki. Gitmemek için bir neden göremiyorum.
You know, Joe in a way, I don't mind that Indian getting off.
Joe o yerlinin kaçmasına kızmadım.
I'm trying to keep my mind free of things that don't matter, because I have so much to keep on my mind.
Kafamı önemsiz şeylerden uzak tutmaya çalışıyorum. Çünkü aklımda tutmam gereken çok şey var.
I don't mind telling you I'd give anything to get my hands on that document.
Size söylememin bir sakıncası yok, o belgeyi elde etmek için her şeyi verirdim.
I don't mind that as much as having to eat it on the terrace.
Kahvaltıyı terasta etmek kadar önemsemiyorum.
I don't mind ordinary music, it's the wonderful stuff that bores me.
Sıradan müzikler neyse de harika olanlar canımı sıkıyor.
Well, that's that. Why don't I mind my own business?
Başkasının işine ne diye karışıyorum ki?
I don't mind telling you... that I want the bird because there's money in him.
Size söylememde bir sakınca yok, bu kuşu istiyorum çünkü işin ucunda para var.
If you don't mind, Latour, I should like to go over that night with you again, in case any small incidents have slipped your memory.
Eğer sizin için sorun olmazsa, sizinle birlikte o gecenin üzerinden bir daha geçmek istiyorum. Herhangi ufak bir olayın hafızanızdan kaçmış olması durumuna karşı.
But I don't mind telling you I've never thought of her in that light.
Ama sizin bu dediğinizi, ben görmedim doğrusu.
I don't mind if I do. You know, I was planning a quiet evening at home but when Hildy called and said that the Navy was in distress, well, I just flew.
Evde sakin bir akşam planlıyordum ama Hildy arayıp Bahriye sıkıntıda deyince uçarak geldim.
I'll keep that, if you don't mind.
Sakıncası yoksa ben saklarım.
They don't mind giving up their arms, now that I've explained it.
Durumu izah edince silahları bırakmak için bir sakınca görmediler.
But I don't think that's what he has in mind.
Ama onun aklındakinin bu olduğunu sanmıyorum.
I don't believe I could do that. Still, I suppose if one put one's mind to it.
Yapabileceğimi sanmıyorum ama insan gayret ederse olur herhâlde.
- I won't stay for that drink, if you don't mind.
- Müsaade ederseniz, içki için kalamayacağım.
I don't think there's anyone in Spain... who would examine the body closely enough to spot the sort of thing that I have in mind.
Cesedi, düşündüğüm kadar yakından muayene edecek kimse yoktur orada.
I hope you don't mind that she won't be christened Ludovika! Me?
Umarım gücenmezsiniz, vaftiz ismi Ludovica olmayacak!
Now, mind you, I don't think you'd ever show any real style like some of my boys, but you'd probably lick them all because you got something inside of you that a lot of fighters will never have no matter how much I teach them :
Bizim çocukların bazıları gibi bir tarzın olacağını sanmıyorum, ama hepsini yenebilirsin. Hepsini yenersin, çünkü içinde ne kadar öğretirsem öğreteyim birçok dövüşçünün sahip olmadığı bir şey var.
I don't mind helping, but that's all.
Yardima karsi degilim, ama buraya kadar.
I don't mind that one.
- Bu fena değil.
If you don't mind, I'll go to my room and lie down so that the spaceship will never, ever have any expedience on the frogs.
İzninizle ben odama gidip yatacağım böylece uzay mekiğinin kurbağalara bir yararı olmaz.
I don't mind telling you that famous dry wit you're so proud of gets soggier every year.
Senin çok gurur duyduğun ünlü sıkıcı zekanın her yıl daha fazla sulandığını söylemekten rahatsızlık duymam.
That's very nice of you, but all the same, I think if you don't mind I'll just keep it Mr. Piper.
Çok naziksiniz, fakat yine de, sakıncası yoksa, onu muhafaza edeceğim, Bay Piper.
I don't mind you taking that creep to lunch... but why does it have to cost $ 6.60?
Bir şey daha : O sürüngeni yemeğe götürmene itirazım yok. Ama 6,60 dolar tutmak zorunda mı?
You don't mind that I'm leaving you?
- Sizden ayrılmamın bir mahsuru yok, değil mi?
I don't blame the poor soul for how he looks but a thing like that has been known to unsettle a man's mind.
Görünüşünden dolayı zavallıyı suçlayamam... ama böylesi bir insanın aklını karıştırır, değil mi?
I don't mind a little shakedown - a little bunco - but it's just that i'm getting all the hard stuff.
Küçük bir şantaj işi ya da dolandırıcılık düşünmüyorum ama hani bütün zor işleri de ben yapıyorum.
Oh, would you mind just checking the beard on this side? I don't want that!
Bu taraftaki sakalıma bir bakar mısın?
I don't mind that.
Öyle bir düşüncem yok.
I'll take that, my dear, Perhaps the clubs, if you don't mind,
Onu ben alayım. Sopaları alabilirsiniz.
Thank you, I'd like to send round for that letter if you don't mind?
Teşekkürler. Mahsuru yoksa biriyle mektubu aldıracağım.
- That's all right, Jo, I don't mind moving out.
- Sorun değil, Jo, taşınmayı dert etmem.
I don't mind that, you know.
Benim için önemli değil.
You don't have to think that because I haven't got a suspicious mind at all.
Böyle düşünmenize gerek yok çünkü ben şüpheli bir insan değilimdir.
When you've finished, Dad, I hope you don't mind me calling you that... Thank you.
İşiniz bitince baba, umarım sana baba dememe kızmazsın... arkaya gel de sana çocuk için ne yaptığımı göstereyim.
I don't know what she had in mind... but this writer said that the Chinese Army... had to get hopped up on opium before staging an attack... that they had lousy clothes... and no discipline at all.
Karımın ne düşündüğünü bilmiyorum, ama yazara göre... Çin ordusu saldırmadan önce afyonla kafayı buluyormuş. Üstleri başları dökülüyormuş, ekipmanları berbatmış, disiplin diye bir şey yokmuş.
That's all right. I don't mind waiting.
Peki, mahzuru yok ben beklerim.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]