I gave you a chance traduction Turc
268 traduction parallèle
I gave you a chance and you're still here.
Size bir şans verdim ama hâlâ buradasınız.
I gave you a chance and you're still here.
Size bir şans verdim ve hala buradasınız.
I gave you a chance, Sommers.
Sana bir şans vermiştim, Sommers.
At least I gave you a chance.
En azından sana bir fırsat verdim.
I gave you a chance when upperclassmen were waiting in line.
Daha üst sınıflar sırada beklerken sana bir şans verdim.
I gave you a chance for greatness and you threw it away.
Sana büyük olman için bir şans verdim ama elinin tersiyle ittin.
I gave you a chance, you know.
Sana bir şans vermiştim.
Just remember, I came to you first. I gave you a chance.
Ama önce sana geldiğimi, sana bir şans verdiğimi unutma.
I gave you a chance.
Sana bir şans vermiştim!
Just remember, I gave you a chance to work with me.
Sadece hatırla, benimle çalışman için sana bir şans verdim.
- I gave you a chance to turn it around.
- Sana bir şans verdim.
I gave you a chance.
Sana bir şans verdim.
First of all, I wanted to shake hands, I gave you a chance.
İlk başta seninle dost olmaya çalıştım, sana bir fırsat tanıdım.
If I gave you a chance today would you take it?
Bu gün sana bir şans versem bunu kullanır mıydın?
I gave you a chance to escape some bottom-feeder existence and every step of the way, you have been a holier-than-thou pain in the ass.
Sana o zavallı durumdan kurtulman için bir fırsat verdim. Ama sen baştan beri. başımı ağrıtmaktan başka şey yapmadın.
I gave you a chance!
Sana bir şans verdim!
I gave you a chance, Edge, but you really screwed it up.
Sana bir şans verdim Edge, ama gerçekten berbat ettin.
What were you to say if I gave you a chance to be equal to those boys and girls?
Sana o erkekler ve kızlarla eşit olma şansı vereceğimi söylesem ne derdin?
I gave you a chance to explain.
Sana bir şans daha verdim.
I gave you a chance to shine, and you ruined it by being broke!
Sana güzel görünmen için bir şans verdim. Ama sen beş parasızlıkla her şeyi berbat ettin.
I gave you a chance and you refused.
Sana bir şans tanıdım ama reddettin.
After all, I mean, you never gave me very much of a chance.
Hiç fırsat vermedin ki!
I never gave you much of a chance, did I?
Sana pek sans tanimadim, degil mi?
I gave you your chance a little while ago.
Biraz önce sana bir şans vermiştim.
I'm weak from hunger, I got a fever, I got a hole in my shoe... lf you gave me a chance, we could be living like kings.
Açlıktan eridim, ateşim var, ayakkabım delik... Bir şans verseydin, krallar gibi yaşayabilirdik.
One chance in a thousand, I'd say... if they gave you a division and a year to do it, at least.
Bence binde bir. O da, en az bir tümen asker ve bir yιl vakit verirlerse.
I coulda fixed it if you'd gave me a chance!
Bana bir şans verseydiniz bu sorunu halledebilirdim!
And I think if you gave him half a chance, you'd like him.
Hem biraz şans tanısan, senin de ondan hoşlanacağına eminim.
It's not that I'm glad you were sick but it just gave me a chance to do some thinking last night.
Hasta olduğuna sevindiğimden değil... ama bu bana dün gece biraz düşünme fırsatı verdi.
- Out of all the people in the world... I love you like a stepbrother, but you never gave nobody else a chance to play their own music.
Tüm dünya üzerinde, seni kardeşim gibi severim. Ama kimseye kendi müziğini çalma şansı vermedin.
I read about how no one ever gave you a chance.
Sana nasıl kimsenin şans tanımadığını biliyorum.
You gave me a second chance and I blew it.
Bana ikinci bir şans verdin ama kullanamadım.
I think if you just gave him a chance, you'd find him outstanding.
Bence ona yalnızca bir şans verirseniz, olağanüstü subay olduğunu keşfedebilirsiniz.
And I really think that if you gave her a chance, you'd like her.
Ve eminim ki eğer ona bir şans verirsen, onu seveceksin.
I gave you a second chance... after you kept me waiting in that restaurant for two hours.
Beni o restorantta iki saat beklettikten sonra sana ikinci bir şans verdim.
If anybody's a fool, Ruth, it's me because I don't think I ever really gave you a chance.
Aptal olan biri varsa o da benim Ruth... çünkü sana hiç şans tanımadım.
I'm sure there are plenty of women on this station who would be very interested in you if you gave them a chance.
Şu anda, bu odayı düzene sokarsak memnun olacağım. Dax'tan Kira ve Odo'ya. Devam et, Komutan.
I'm so glad I gave you a second chance.
İyi ki sana bir fırsat daha tanımışım
I had so much anger for that poor, little kid...,... I never gave her a chance, and you helped me deal with that.
Ben şu zavallı, küçük çocuğa karşı çok fazla öfkeliydim, asla ona bir şans vermedim... ve sen bana bununla uzlaşmam için yardım ettin.
This will sound crazy... ... but I always enjoyed Erin and Josh's appointments... ... because it gave me a chance to get to know you.
Aptalca gelebilir seni tanıma fırsatı verdiği için Erin ve Josh'a bakmaktan keyif alıyordum.
I gave you a fucking chance, over and over, you let me down!
Sana kaç defa şans tanıdım ama beni hayal kırıklığına uğrattın!
And I think if you gave me a chance to put it to your uncle then he'd go for it, I do.
Ve bence amcanın yanına yerleşmek için şans versen o zaman amcan beni kabul eder.
And I just know that if you gave me a chance, I could make you feel so good.
Eğer bana tek bir şans verirsen sana, kendini harika hissettireceğimi biliyorum.
You have a fantastic place. lf you gave me a chance, I could swing it.
Emma, muhteşem bir evin var. Bana bir şans verirsen altından kalkabileceğimi görürsün.
I know he gave you a chance to prove yourself.
Biliyorum ki size kendinizi ıspat etmek için bir şans verdi.
I gave you both a fair chance.
İkinize de yeterince şans verdim.
I only gave you a chance to live.
Sadece sana yaşaman için bir şans verdim.
- You gave him a fighting chance. - But I'm still seeing him die.
- Ona başarması için fırsat verdin.
Have you had a chance to look at the book I gave you?
Sana verdiğim kitaba bakma fırsatın oldu mu?
I'm the director. We gave you a chance.
Sana bir şans verdik.
You gave me a chance, I took it.
Bana bir şans verdin, ve bunu kullanacağım.