I know you don't mean that traduction Turc
479 traduction parallèle
Look, I know I'm not as smart as you and stuff, and I don't like to do stuff that you like to do and stuff, you know, but, I mean, the sex is great, right?
Bak, senin kadar zeki olmadığımı biliyorum, ve yapmaktan hoşlandığın şeyleri ben sevmiyorum ama yani seks harika, değil mi?
- l mean that though I don't know... how you managed to seduce a naive girl, it's clear why you played this trick I want to know what price you'll take to let her go
- Ne demek istiyorsunuz? - Yani, saf bir kızı nasıl baştan çıkardığını bilmesem de, bu oyunu neden oynadığın gayet açık. Onu bırakmak için ne kadar istediğini öğrenmek istiyorum.
They act like cows or hens or i don't know... you mean that mum also has what you call "love-play"?
Sanki inekler gibi, tavuklar gibi... ne bileyim... Annen de şu "aşk oyunu" dediğin şeyi yapıyor mu?
Well, I guess all I'm trying to say is that - and I really mean this, Lloyd - if what you want is a family like our fathers have and promotion in the air force and position in society like our mothers have, and you marry me because I'm pretty and smart and have guts and know the ropes... then I don't think you want to marry me, Lloyd.
Aslında sana anlatmak istediğim şu, bu konuda çok ciddiyim, Lloyd eğer bütün istediğin babalarımızınki gibi bir hayatsa Hava Kuvvetleri'nde yüksek bir rütbeyse annelerimizin sahip olduğu gibi sosyetede bir pozisyonsa benimle sadece güzel ve akıllı olduğum, cesur olduğum için evlenmekse benimle evlenmek istediğini sanmıyorum, Lloyd.
- I know you don't mean that.
- Bunu demek istemediğini biliyorum.
I don't know how you feel but that money don't mean a thing to me anymore.
Ne hissettiğini bilmiyorum ama bu para benim için artık birşey ifade etmiyor.
I don't know what you mean by that, dear, I'm sure.
Bununla ne demek istiyorsun anlamadım.
I know flattery don't mean much to a talented person like you, but when you sang that inspiring song "Beulah Land", it made me realise that music is the voice of love.
Övgünün sizin gibi yetenekli biri için pek anlamı olmadığını biliyorum, ama o ilham verici "Vaat edilen Topraklar" ı söylediğinizde, müziğin aşkı sesi olduğunun farkına vardım.
I mean, don't tell me that she isn't a phoney. You know what I mean?
Bana onun bir sahtekâr olmadığını söyleme.
I mean, I don't have anybody, uh... you know what I mean, that I could talk to.
Yani kimsem yok, aa... Bilirsin işte konuşabilecek kimse anlamında.
- I don't mean that. You know I don't.
- Bunu kast etmediğimi biliyorsun.
Now, you know and I know... That these marriages don't mean a thing.
Artık, sen de ben de bu evliliklerin bir anlamı olmadığını biliyoruz.
I mean, I feel there will be people, you know there are people out there that really don't dig it.
Demek istediğim, burada olmayıp burada olanı anlayamayacak bir sürü insan var dışarıda.
I don't have to tell you, that our people are going to be quite concerned if know what I mean.
Bizimkilerin bunu çok endişe verici bulacağını belirtmeliyim. Bilmem anlatabildim mi?
good, isn't it? Well, uh, well, I don't know but, I mean, you promised us that you would stick to the spirit of the original text.
Hani orijinal metine sadık kalacaktınız?
You know I don't mean to be "good" in that sense, only to find myself in such a position where I can gather everything together, to be able to synthesis.
"İyi" senin anladığın anlamda kastetmedim. Sadece her şeyi bir araya getirebileceğim ve onları sentezleyebileceğim yeri kendi kendime bulmaya çalışıyorum.
I don't know what you mean by that.
Ne demek istediğinizi anlamadım.
Look, my dear... you know what I mean by a normal smile in a child's eyes... and one that isn't, don't you?
Bak, canım... bir çocuğun gözlerindeki normal gülümseme ile ve normal olmayanla... ne kastettiğimi biliyorsun, değil mi?
I don't mean to be nosy, but if you don't have anyone, you know that my son's still waiting for you.
İşine karışmak istemem ama eğer hayatında biri yoksa biliyorsun, oğlum hâlâ seni bekliyor.
I mean, would you know how to do that? I don't know.
- Siz bilir misiniz?
This kid is and I'm just saying this because I don't know what the hell else to say he's a very smart....... you know, an ingenious guy that I think is one of the greatest guys I ever slept with, you know what I mean?
Bu çocuk... bunu söylüyorum, çünkü söyleyecek başka bir şey bulamıyorum... çok akıllı... ve marifetli bir çocuk... sanırım, yanında yattığım en mükemmel erkeklerden biri, anlıyor musun?
- You mean - - I mean, if you don't have that electric blanket... and your apartment is cold and you need to put on another blanket... or go into the closet and pile up coats on top of the blankets you have... well, then you know it's cold.
- Yani, eğer bir elektrikli battaniyen yoksa evin soğuduğu ve üzerine bir battaniye alma ihtiyacı hissettiğin zaman veya dolaba gidip evindeki battaniyelerin yığınını örttüğünde soğuk olduğunu anlarsın.
And, I mean, I just - I just don't know how anybody could enjoy anything more... than I enjoy, uh, reading Charlton Heston's autobiography... or, uh, you know, uh, getting up in the morning... and having the cup of cold coffee that's been waiting for me all night... still there for me to drink in the morning... and no cockroach or fly has-has died in it overnight.
Yani bilemiyorum, nasıl olur da başka birisi benim Charlton Heston'ın otobiyografisini okurken aldığımdan daha fazla keyif alabilir veya sabah kalkmaktan ve bütün gece beklemiş soğuk, içinde hamam böceği veya sinek ölüsü olmayan bir bardak kahvenin sabah onu içmemi beklemesinden.
Because if you believe in omens, then that means that the universe... I mean, I don't even know how to begin to describe this.
Çünkü kehanetlere inanıyorsan demektir ki evren bunu nasıl tarif edeceğimi bile bilemiyorum.
I mean, you know, following omens and so on... is probably just a way of letting ourselves off the hook... so that we don't have to take individual responsibility for our own actions.
Yani kehanetlere inanmak filan muhtemelen kendimizi sıkıntılardan kurtarmak için bir yol böylece kendi eylemlerimiz için ferdi sorumluluk almamız gerekmez.
Are you so stupid that you don't know what I mean?
Ne dediğimi anlamayacak kadar aptal mısın?
I don't mean to sound forward - I mean, I know I don't know you, but I don't think that we're going to live through this.
Apaçık konuşmak istemem. - Yani sizi tanımıyorum ama buradan sağ çıkacağımızı sanmıyorum.
Well, I mean, I don't ask you about that work because, you know, what it's about because I know that a writer, he likes to be quiet about his work.
Ne olduğunu, ne hakkında olduğunu hiç sormadım... çünki biliyorum ki bir yazar bu konuda ... sessiz kalmak ister.
You've changed a lot I don't know... you're like a stranger now I've aged, if that's what you mean
Sen. Siz çok değişmişsiniz! Bilmiyorum gerçekten size sen demeye cesaret edemedim. Evet.
I know you do, and I don't mean that I could take her place or...
Özlediğinizi biliyorum ve tabii onun yerine geçmem falan mümkün değil.
I don't mean i'm the only person in the world that can do it, you know, but just... something that I could - something special.
Dünyada bir tek benim yapabileceğim bir şey demek istemiyorum ama yapabileceğim özel bir şey.
Yeah, I'm glad to get rid of it. Don't like having that kind of money around here, if you know what I mean.
Bunu başımdan attığıma sevindim.Buralarda bu tarz para almak hoş karşılanmaz.
I mean, you know, most people don't do things... and I think that....
Yani, bilirsin, çoğu insan bunlar yapmaz ve sanırım bu...
I mean, if you don't know that, Connie, then...
Yani bunu bilmiyorsan, Connie, o zaman...
I don't know what people mean when they say that they're in love, but... but I do know that I don't think you're the bad guy you think you are.
Birine âşık olmak ne nasıl bir şey bilmiyorum. Ama şunu biliyorum ki senden hoşlanıyorum ve sen düşündüğün gibi kötü biri değilsin.
Don't change the channel Don't touch that dial
# If you know what I mean, now
Help us remember, wait a minute I don't know about you guys... but this is the first time since I got here that I feel good I mean I feel half way safe.
Dur bir dakika. Sizi bilmem ama buraya geldiğimden beri ilk defa kendimi iyi yani güvende hissediyorum.
- I know you don't mean that.
- Ciddi değilsin, biliyorum.
It's very mean to send me something that, I don't know, something that meant so much to both of us, without letting me know how you feel about it.
yani, ikimiz için de bu kadar değerli olan bir şeyi bana gönderip, nasıl hissettiğinle ilgili tek kelime bile etmemiş olman çok zalimce.
Maybe I have called for death once or twice or a hundred times but you know, it's just something that you say, that you don't actually mean.
Evet, tamam belki ölümü bir iki kere, ya da yüz kere çağırdım ama gerçekten kastetmediğim bir şeyi söylüyordum.
You mean then that... for example, I don't know if you follow me... that the whole world... the whole world, with the sea, the sky... with the rain, the clouds... Now you can say etc., etc.
O halde... örneğin, beni anlıyor musunuz bilmiyorum ama... bütün dünya... bütün dünya, deniz, gökyüzü... yağmur, bulutlar- - vesaire vesaire.
You know, that's not what I mean. You don't have to.
- Hayır, demek istediğim bu değildi.
I mean, what can I tell you that you don't already know?
Sana bilmediğin bir şeyi söylemiyorum ki.
Because, you know, I mean, we have to work together, and I don't think that it has to be unpleasant.
Çünkü... Yani, beraber çalışıyoruz... Ve nahoş olmasına gerek yok.
You know if what I say is bullshit, don't you? So you know when I say I'm just here to talk... that, uh, that I mean it.
İşte konuşmak için buradayım... şey, yani, ciddiyim.
I mean, temporarily? Don't you know that doesn't matter?
Bunun önemli olmadığını anlamıyor musun?
But now I know that you Don't mean any of it,
Meğer bunların hiçbiri doğru değilmiş.
You know what? He doesn't need the limo, man. I mean, you know, at least I admit that I don't know.
Hayır, kim olduğumu bilmek için bir limuzine ihtiyacım yok diyorum.
You know, it's kind of funny, don't you think? That we should just run into each other, I mean, here.
Biliyor musun... sende bizim birbirimize rastlayabilmemizin biraz komik olduğunu düşünmüyor musun, demek istediğim burada.
I mean... hey, hey, hey... look at her. You know that you don't, Charles.
Biliyorsun yoktu, Charles.
That she's fuckin'boring? You know, I mean, you don't -
Kız sıkıcı mı?