I love it so much traduction Turc
362 traduction parallèle
That's why I love it so much.
Bu yüzden bunu bu kadar çok seviyorum.
I could fuck this icebox, I love it so much.
Bu buzdolabına aşığım.
I love it so much I'm gonna sleep with it.
O kadar beğendim ki onunla yatacağım.
I love udon so much, that I find myself eating it about five times a week.
Udonu çok sevdiğimden haftada en az beş kez gelirim.
I even made a lot of money, because you love them so much. It's all ruined.
Sevdiğin için bir sürü para bile kazandım ama hepsi berbat oldu!
I used to love it so much that I got trachome
Eskiden o şovu çok severdim hatta trahom oldum.
You know, I love you so much it makes me dizzy.
Seni o kadar çok seviyorum ki başım dönüyor.
Zelda's had so much unhappiness, I hope this time it's really love.
Zelda pek çok mutsuzluklar yaşadı, umarım bu kez gerçek aşka sıra gelmiştir.
It's just that I love you so much.
Seni sevdiğim için böyleyim.
It's just that I loved you so all-fired much I thought you'd have to love me back.
Sadece seni çok sevdim ve belki seninde beni seveceğini sandım.
It is out of love that I dared so much.
Göze aldığım bunca şeyden sonra... aşkın fazla bir önemi yok.
I've been so much in love with you that I've paid no attention to it at all. I've let it slide.
Sana o kadar âşık oldum ki, gözüm başka bir şey görmedi.
Since I understood, I wanted to demonstrate my love, since you had so much of it for me.
Artık anladığıma göre ve siz de bana karşı büyük sevgi beslediğinize göre ben de kendi sevgimi göstermekte beis görmedim.
You love me so much, I can feel it.
Beni çok seviyorsun, hissedebiliyorum.
Try to understand, it's because I love you so much.
Anlamaya çalış, çünkü seni çok seviyorum.
I love her so much it strangles me!
Onu o kadar çok seviyorum ki, beni boğuyor.
It's just that I love you so much.
Sadece seni çok seviyorum o kadar.
And I love Franz so much that it hurts.
Franz'ı o kadar çok seviyorum ki içim acıyor.
I can't believe you love the school so much to sit there and want to die for it. Maybe I underestimated those damn tapes.
Belki de o kahrolası kasetleri hafife almışımdır.
How much I love you, Sheena. So much it busts my heart!
Seni o kadar seviyorum ki Sheena yüreğimi yakıyor.
I love aircraft so much, I can't help it.
Ne yapayım, uçakları seviyorum.
I never expected to love it so much.
Bu kadar sevebileceğimi tahmin etmezdim.
I found it in the beautiful New England that I love so well, that I miss so much.
"Seveceğimiz evi New England'da buldum," "aynen özlediğimiz gibi."
With all due respect, Godfather, I love her so much it hurts.
Saygısızlık etmek istemem ama, Baba, onu çok seviyorum.
I love her so much it's making me crazy, but I'm scared of screwing up like I did the last time.
Öyle ki, çılgına dönüyorum. Ama geçen seferki gibi berbat etmekten korkuyorum.
I love this kid so much it's gonna be OK.
Bu çocuğu çok seviyorum. Her şey iyi olacak.
I mean, I love you so much it scares me.
Yani, seni o kadar çok seviyorum ki bu beni dehşete düşürüyor.
I love them so much, I think we'll do it twice a year.
Bence yılda iki kez yapalım!
As a couch, I liked it, and as a love seat, not so much.
Koltuk olarak, sevdim, ama aşk koltuğu olarak, o kadar da değil.
I love you both so much I'm not sure who to give it to.
İkinizi de çok seviyorum, hanginize versem bilemiyorum.
Oh, honey, it's just that I love you so much.
Ah tatlım, seni çok seviyorum.
you always said to me you always said I shouldn't love you so much you didn't deserve it
bana hep söyledin, hep seni bu denli çok sevmemeliydim, bunu hiç hakketmedin.
And I'm afraid that if he doesn't come back, that I'll... it'll hurt so much that I'll shrivel up and never be able to love anyone again.
Ve korkarım ki eğer geri gelmezse ben beni öyle incitecek ki yıkılacağım ve bir daha asla kimseyi sevemeyeceğim.
It reminded me how genuinely romantic I was how I had so much hope in things and now it's like I don't believe in anything that relates to love.
Bana ne kadar içten bir romantik olduğumu.. .. ne kadar umutlu olduğumu.. .. ve artık aşkla ilişkili hiçbir şeye inanmadığımı hatırlattı.
Isn't that funny, you know, you can love something so much, and I would find it distasteful.
Komik değil mi, sen birşeyi çok sevebiliyorsun ve ben de onu hiç beğenmeyebiliyorum.
I see why you children love it so much.
Sanırım bu yüzden buradasınız.
I love you so much it hurts.
Seni öyle seviyorum ki canım acıyor.
I love Lonnie so much that it's worth giving up all those guys.
Lonnie'yi öyle seviyorum ki bu erkeklerin hepsinden vazgeçiyorum.
It's just that I love her so much.
Onu o kadar çok seviyorum ki.
And to pay for it I'll give up the Civil War re-creation society I love so much.
Ve parasını vereceğim. Bayıldığım iç savaş canlandırma derneğinden de ayrılacağım.
It's one of the reasons I love you so much. You have a big, beautiful heart.
Birisi kendini, kendine acıma fıçısının içinde boğuyor sanki.
It shows that you're capable of growth... which is why I love you so much.
Senin gelişme kapasiteni gösterir. Ki bu yüzden seni çok seviyorum.
I can spend my whole life, scared and alone... rowing around with some priest... or I could tell you how much I love you... that you make me so happy... and if it takes our whole married life to make it up to you...
Ya tüm hayatımı, korkmuş ve tek başıma rahiplerle kavga ederek geçireceğim yada seni ne kadar çok sevdiğimi ve bunun beni ne kadar mutlu ettiğini söyleyeceğim. Kendimi affettirmem tüm evliliğimiz boyunca sürse bile...
I could show you Notre Dame, with the gargoyles and the water with the light on it, and the stained glass. You'll love it. There's so much I want to show you.
Sana Notre Dame'ı, ışıklandırılmış suyunu, taştan heykellerini, ve boyalı camlarını gösterirdim.
I don't want it, because I love him so much now.
Bunu ve alacağım parayı biliyorum, çünkü yazılırken hep birlikteydik.
Since you shaved your head, you look so pretty and I love you so much. I knew it.
Kafanı kazıdığından beri çok hoş görünüyorsun hem seni çok seviyorum...
There was so much love. it was so beautiful, I felt like crying.
O kadar cok sevgi ve güzellik buldum ki, göz yaslarima hakim olamadim.
ASHLEY, IT'S JUST THAT I LOVE YOU SO MUCH...
Ashley, sorun şu ki :
Sometimes I love love so much, I wish I could take it to Vegas for a really naughty weekend.
Bazen aşkı öyle çok seviyorum ki Vegas'ta çılgın bir hafta sonu kaçamağına götürmek istiyorum.
Not particularly, but Grace and Jack love it so much, I just wanted them to have a good time.
Pek değil, ama Grace ve Jack seviyorlar... buna bayılıyorlar ve iyi vakit geçirmelerini istiyorum.
But it is okay, because I've been thinking about it... and I think what happened is that you're my best friend and I love you... and I got jealous when you were spending so much time with Ryan... and then with you graduating.
Aslında sorun yok, çünkü olanları düşünüyordum ki... sen benim en iyi arkadaşımsın, seni seviyorum ve... Ryan ile bu kadar zaman geçirmeni kıskandım... ve bir de senin mezuniyetin.