I won't have it traduction Turc
920 traduction parallèle
I guess it won't hurt to have another one.
Sanırım bir tane daha almamın zararı olmaz.
I won't have it!
Buna izin vermem.
If I have to go, it means that you won't see me anymore.
Ayrılmak zorundaysam, bu beni artık bir daha görmeyeceğin anlamına gelir.
I won't have it.
- Buna izin vermeyeceğim.
It was very gracious of you to elevate me to that lofty station and I hope Your Highness won't be too insulted but I have definitely made up my mind to remove the crest from my stationery my lingerie, and my life.
Beni o âli yere yükseltmekle çok nezaket gösterdiniz ama Kont hazretlerine çok hakaret etmiş olmam değil mi? Kırtasiyemden iç çamaşırlarımdan ve hayatımdan bu başlıkları kaldırmaya kesinlikle karar verdiysem?
If things keep on, it won't be long till I don't have another suit.
Eğer işler böyle devam ederse ortada başka bir takım elbise de kalmayacak.
I won't have it like this!
Böyle olmasına izin vermeyeceğim!
Whatever the reason, I hope you won't let him have it, monsieur.
Nedeni her neyse, umarım almasına izin vermezsiniz mösyö.
I won't have it.
Bunu yapamam.
If I leave, I probably could have won the pot and if I stay, I might lose it... and if I don't go and help with the baggage, my wife will skin me alive.
Gidersem belki de bahsi kazanmışımdır ya da kalırsam belki de kaybetmişimdir. Karıma gidip eşyalar için yardım etmezsem beni çiğ çiğ yiyecek.
I won't have it anyway.
Zaten param olmayacak.
- Well, I won't have you doing it.
- Bunu yapmana mani olamam.
I wish you didn't have to do this kind of work but it won't be long now
Keşke böyle bir iş yapmak zorunda olmasan. Ama fazla sürmeyecek.
Whatever comes, I promise you won't have to face it.
Her ne olursa, söz veriyorum bununla yüzleşmeyeceksiniz.
I have a feeling it won't be so hard for me to resign now.
İstifa etmek çok zor olmayacakmış gibi bir his var içimde.
I naturally presumed it was her lawyer, but he says she says she won't have anything to do with lawyers.
Doğal olarak avukatı diye düşündüm ama onun avukatlarla işi olmadığını söylediğini söylüyor.
It won't be the first time the first mate and I have had our differences.
İlk kez ikinci kaptan olmuyorum ve durumun farkındayım.
I won't have it.
Buna izin vermem.
If you won't do it, I'll have to do it myself.
Eğer yapmazsanız, Ben de kendim yaparım.
- Have an idea I won't need it.
- Ihtiyacim yok
- I won't have it, Miss Shelley.
- Buna inanamıyorum.
I won't stell it to you for 35, you can't have it for 30...
35'e satmıyorum, 30'a alamazsın...
Well, Father, so you won't have no beef coming, I'm laying it on the line, okay?
Peder, sızlanıp durmayacağım sana, açık konuşuyorum, tamam m?
I won't permit it. Does an alleged fiance have any voice in this matter?
Bu meselede sözde bir nişanlının söz hakkı var mı?
I'll have to take the subway, so I probably won't be able to make it much under three quarters of an hour.
Metroya bineceğim. 45 dakikadan önce dönemem.
I won't be satisfied until I have it in my hands.
Elime geçmedikçe rahat edemeyecegim.
I tell you, it's against the law, and you're making her live a lie and I won't have you doin'it!
Bu yasadışı. Onun bir yalanla yaşamasına izin veriyorsun.
But now it won't do, because I have to kill Gilda, too.
Ama bundan vazgeçtim. Çünkü Gilda'yi da öldürmem gerekiyor.
- Won't we have to let Jane in on it? - I hadn't thought.
- Jane'e durumu açıklamayacak mıyız?
I won't have it.
Bu olmayacak.
It won't matter at all... because when I'm through with him I'll have a second one to my credit...
Hem de hiç... çünkü onunla işim bittiğinde sicilime bir leş daha işlenecek...
"I have only this habit, and I have sworn not to give it away but if you take it off my back I won't stop you."
"Sadece bu kıyafetim var ve onu kimseye vermemeye yemin ettim ama onu üstümden alırsan seni durdurmayacağım" dedim.
It is rather nice, I think, to have won it, don't you?
Kazanmak güzel, değil mi?
I don't like it, and I won't have it. You understand?
Hoşuma gitmiyor ve buna izin vermeyeceğim.
If you won't arrange it, I'll have to find another way.
Sen halletmezsen, başka bir yolunu bulurum.
I know just the dress. I've even had it on. You won't have to come with me.
Ben bir tane buldum, hatta denedim bile, benimle gelmene gerek yok, parayı versen yeter.
Scared I won't have what it takes.
Beceremem diye korkuyorum.
But I won't have it for Norman.
Senin için belki bunu yaptırırım. Ama Norman için olmaz.
I have to make an impression, and this dress won't do it.
Bu elbise olmaz.
I won't have you thinking such things about yourself. Cut it out.
Kendin hakkında öyle düşünmene izin vermem.
I sometimes think, if I don't go there, it won't have to happen.
Bazan düşünüyorum da, oraya gitmezsem, olmayacak.
If you won't pay me my share of the profits... then I'll have to turn it over to my lawyer.
Eğer kazancın bana kalanını ödemezsen bunu avukatımla konuşmak zorunda kalacaksın.
I won't have it, Lizzie.
Bunu istemem, Lizzie.
Well I won't have it!
Ben öyle yapmayacağım ama!
I won't have it.
Kabul edemem.
I won't have it!
Kabul edemem!
I won't have it.
Dayanmayacağım.
I won't have it!
Dayanmayacağım!
It'll have to be a secret between us, but it won't be for long, I promise.
Aramızda bir sır olması gerkiyor, fakat uzun sürmeyecek, söz veriyorum.
I've known for a long time you kept a bottle in the basement... but I won't have you bring it to the classroom ever!
Kilerde bir şişe sakladığını biliyorum ama sınıfa getirmene asla izin vermem.
I won't have it.
Bunu kabul edemem.
i won't 3058
i won't forget you 27
i won't be late 34
i won't forget 80
i won't leave you 95
i won't let you down 206
i won't tell you 54
i won't give up 42
i won't tell if you won't 28
i won't be a minute 39
i won't forget you 27
i won't be late 34
i won't forget 80
i won't leave you 95
i won't let you down 206
i won't tell you 54
i won't give up 42
i won't tell if you won't 28
i won't be a minute 39