If it's all the same to you traduction Turc
202 traduction parallèle
You first, if it's all the same to you.
Önce siz tabii size uyarsa.
If it's all the same to you, I'll take a little of each.
Sizin için fark etmezse, hepsinden biraz deneyeyim.
If it's all the same to you, Mr. Parker, I'd like to keep it a secret.
Sizin için bir mahsuru yoksa Bay Parker, ben gizli kalmasını isterim.
If it's all the same to you, Mr. Vanderhof, let's quit playing games.
Sizce de sakıncası yoksa Bay Vanderhof, oyun oynamayı bırakalım.
Well, if it's all the same to you, I'll just call you Jack Cass.
Senin için fark etmiyorsa sana Jack Cass ( ahmak herif ) diye hitap edeceğim.
The name happens to be O'Donnell, if it's all the same to you... and I have a good mind to charge you with false arrest... only I don't know if I could make it stick.
Adım O'Donnell, ama sizin gibiler için fark etmiyor tabii. Seni sahte tutuklamaya sebebiyet vermekle suçlayabilirim sadece bunu neye dayandırabilirim bilmiyorum. - Neden yapmıyorsunuz?
- Sergeant, if it's all the same to you...
- Çavuş, tabii sizin için fark ederse...
If it's all the same to you, I'm the sheriff of this county... and will conduct the investigation.
Sizin için fark edecekse, ben bu bölgenin şerifiyim ve bir soruşturma yürüteceğim.
It's a federal matter, as a matter of fact, so if it's all the same to you...
Bu federal bir mesele aslına bakarsak, tabii sizin için fark ederse...
If it's all the same to you, I'd like that pair for a souvenir.
Eğer sakıncası yoksa bunları hatıra olarak almak isterim.
If it's all the same to you, Danny!
Senin için hep eskisi gibi Danny.
I'll be wetting my whistle tonight, Mr. Lane, if it's all the same to you.
Size de uyarsa, Mr.Lane, ben bu gece kafayı çekeceğim.
If it's all the same to you, you can accept my two weeks'notice two weeks ahead of time.
Senin için de fark etmezse, iki haftalık ihbar süremi kullanmışım varsayarsın.
You and Vicky are sharing. Oh, are we? Well, if it's all the same to you,
Sen ve Vicky paylaşacaksınız.
Well, if it's all the same to you, Reverend I ain't goin'to Austin!
Eh, senin için fark etmeyecekse Peder ben Austin'e gitmiyorum!
If you want to go back it's all the same to me. it's your own bloody level.
Eğer geri dönmek istiyorsan, bana uyar. Sen oraya aitsin.
If it's all the same to you, we'll use my artist instead of yours.
Senin için sorun olmazsa benim zanaatkârlarımı kullanacağız.
Well, there are four of us, and we'd like it open... not if it's all the same to you, that is.
Biz dört kişiyiz ve açık kalmasını istiyoruz sizin için sakıncası yoksa. Ama var.
Well, if it's all the same to you, sir, perhaps we could be making our way home now, huh?
Sizin için de fark etmezse efendim belki eve doğru gidebiliriz, ha?
I'd rather see my own if it's all the same to you.
Sakıncası yoksa kendi doktoruma muayene olmak isterim.
Well if it's all the same to you, I'm going back to the museum.
Eğer bir şey fark etmeyecekse, ben müzeye geri döneceğim.
- That's right. If it's all the same to you.
Çantamdan para çalmasana!
I don't doubt that you meant it kind but I'd rather not be acquainted with you any longer, if it's all the same to you.
Kötü bir amacınızın olmadığından da eminim ama sizin için de uygunsa sizinle daha fazla görüşmek istemiyorum.
Sir, I'd really rather not get mixed up in this if it's all the same to you.
Beyefendi, sizin için fark etmezse, beni bu işe hiç karıştırmasanız.
Well, now, if it's all the same to you, we'll just tag along.
Senin için mahsuru yoksa, peşinden geleceğiz.
If it's all the same to you, I prefer Arthur Adamson.
Eğer senin için hepsi aynı manadaysa Arthur Adamson'ı kullanmanı tercih ederim.. Şimdi.
All I want from you is to know if it's the same car that killed the hitchhiker.
Bana sadece o otostopçuya da öldüren aynı araba olup olmadığını söyle!
If it's all the same to you Bob Carter,...
Bunlar senin içinde geçerli Bob Carter,...
I won't conduct my business here anymore, if it's all the same to you.
Artık buradaki işim bitti. Her durumda sizinde.
No, if it's all the same to you, I'll just get you two shoved out, and then get on with some other bits of shouting.
Hayır, eğer sizin için farketmeyecekse, ikinizi dışarı atacağım, sonra da bağırmaya devam edeceğim.
If it's all the same to you I'll drive that tanker.
Sizin için fark etmezse o tankeri ben kullanayım.
I'd just as soon stay a neighborhood novelty, if it's all the same to you.
Eğer sence bir mahsuru yoksa etrafta yeni olarak tanınmayı tercih ederdim.
Uh, if it's all the same to you, Maggie, I'd rather have that one I was handling just now.
Ah, eğer hepsi senin için birse Maggie ben bu elimde tuttuğumu almayı tercih ederim.
Look, if it's all the same to you fellas, I think I'll just take the trolley.
Bak, eğer sizin için fark etmezse, troleybüse binebilirim.
Well, if it's all the same to you, sir, uh, I'd just as soon not be on a stake-out with them again.
Sizin için sakıncası yoksa efendim, onlarla tekrar aynı görevde olmamayı tercih ederim.
It's just that every time I've seen pictures of battlefield scenes and, uh, I always see the drummer boy lying dead next to his drum and, uh, if it's all the same to you, sir, I'd like to trade my rifle in for a drum.
Yani ne zaman bir savaş fotoğrafı görsem hep yanında davuluyla ölmüş bir davulcu görüyorum. Sizin için fark eden bir şey yoksa, davulumu verip tüfek almayı tercih ederim.
I would prefer to stand, sir, if it's all the same to you.
Sizin için fark etmezse ayakta durmayı tercih ederim, efendim.
– I think, if it's all the same to you, Mrs Popey, you'd better ask this son of yours to come downstairs and answer a few questions.
- Bence oğlunuzu buraya çağırıp birkaç soru cevaplamasını söylemelisiniz.
Uh, if it's all the same to you,
Eğer senin için bir sakıncası yoksa...
And if it's all the same to you I want the 332nd to take me to Berlin and back.
Bir tane bile. Ve eğer sizin için hepsi aynıysa beni Berlin'e 332'nin götürmesini ve getirmesini istiyorum.
But you'll need help to keep those hostages alive, and if it's all the same to you, I'll stay.
Rehinelerin sağ kalması için yardıma ihtiyacın olacak. Senin için fark etmezse ben kalacağım.
I don't like to talk about them, if it's all the same to you.
Onlardan söz etmek istemiyorum, bir sakıncası yoksa.
If it's all the same to you, I'll tell my girlfriend we're leaving.
Eğer fikriniz değiştiyse, Ben kız arkadaşıma ayrılacağımızı haber vereyim.
Well, then, If it's all the same to you... I'll be leaving.
Pekala, o zaman, eğer hepsi senin için aynıysa, ben gidiyorum.
If it's all the same to you, I'll just sit to the right of the mustard.
Eğer senin için farketmezse, hardalın sağına oturacağım.
- So... if you lose an arm, you can replace it with another one, and over the years, you've learned to make new arms, because they're all the same and your programming is sophisticated enough to allow you to reproduce what you see, but each power module has a slightly different energy signature, so, even if you copy this guy's module exactly, it wouldn't work in any other unit.
- Bu yüzden... kolun bozulacak olursa, yenisi ile değiştirebilirsin, ve geçen yıllar boyunca yeni kol yapmayı öğrendiniz, çünkü hepsi aynı ve programınız gördüklerinizi yeniden yapmanıza izin verecek seviyede, ama her güç modülü farklı enerji izine sahip,
If it's all the same to you, I think I'd rather be treated like a normal person for a change.
Eğer hepsi senin için aynıysa, sanırım bir değişiklik için normal bir insan gibi muamele görmeyi tercih ederim.
If that's what it takes for us to get warm, I'd rather not... if it's all the same to you, all right?
Isınacağımı bilsem, gene de yapmam. Sen ne dersin?
But when it's my life... I would like to have a thing or two to say about it, if it's all the same to both of you.
Ama iş kendi hayatıma gelince benim de söz hakkım olmasını isterim, mahzuru yoksa tabii.
If it's all the same to you, I would rather see my own doctor.
Sizin için uygunsa, kendi doktorumu görmeyi tercih ederim.
I'd rather stay here and keep working, if it's all the same to you.
Burada kalıp birazdaha çalışmayı tercih ederim, eğer sen de kabül edersen.