In london traduction Turc
5,878 traduction parallèle
I live in London
Londra'da yaşıyorum.
Good luck in London. I'm sure they'll love your fucking chairs.
Lanet sandalyelerine bayılacaklarına eminim.
He was in London.
Londra'ya gitmişti.
Dancing around in London?
Londra'da dans ederken?
New van, courtesy of our gay friends down in London.
Yeni minibüs, Londra'daki gey arkadaşlarımızın hediyesi.
Do what you can to protect him, but I want Gabriel in London by morning.
Onu korumak için elinden geleni yap, ancak yarın sabah Gabriel'i Londra'da istiyorum.
While I was in the army, Frank had served in London in Intelligence, overseeing spies and running covert operations.
Ben ordudayken Frank de Londra'da casusların denetlenip gizli operasyonların yürütülmesi için istihbaratta görev yapmıştı.
I could be in London right now, at that gig in Camden, getting fucked up.
Tam da şu an Londra'da, Camden'deki konserde olmalıydım. Boku yedik yani.
And he spent the past four years working and instructing at St. Thomas'Hospital in London under Sir William MacCormac, President of the Royal College of Surgeons, and at the Institut Pasteur in France under Albert Calmette.
Son dört yılını ; Londra'da Cerrahlar Kraliyet Koleji Başkanı Sör William MacCormac'in hocalık yaptığı St. Thomas Hastanesi'nde ve Fransa'da Albert Calmette'nin hocalık yaptığı Pasteur Enstitüsü'nde eğitmenlik ve hekimlik yaparak geçirmiş.
A colleague of mine in London was very fond of smelting as well.
Londra'da bir meslektaşım da döküm işlerine meraklıydı.
In London and in Paris, I was treated as an equal.
Londra ve Paris'te eşit bir birey olarak muamele gördüm.
Did you get that in London?
Londra'da mı yaptırdınız?
He made a friend there of one of the schoolmistresses when we were in London.
Biz Londra'dayken okuldaki hanım öğretmenlerden biriyle arkadaş olmuş.
I only saw him in London last week, so I can remember what he looks like.
Onu sadece geçen hafta Londra'da görmüştüm, nasıl göründüğünü hatırlıyorum.
But I expect it's difficult to get time alone in London.
Ancak Londra'da yalnız vakit geçirmek zor olsa gerek.
A few years ago, I worked in London, as a lady's maid for a Mrs Benton who...
- Pekala. Birkaç yıl önce Oving Meydanı'da kocasıyla birlikte Bayan Benton'un leydi hizmetçisi olarak Londra'da çalışıyordum.
After her behaviour while we were in London, I don't think she's a suitable guest.
Biz Londra'daykenki davranışından sonra uygun bir konuk olduğunu düşünmüyorum.
That time when you were in London, you thought that we'd got up to something.
Siz Londra'dayken aramızda bir şey olduğunu düşündünüz.
Bunch of studies done in London told me that.
- Londra'da yapılan bir sürü çalışma öyle diyor.
Well, if they're done in London - they must be true, right?
Londra'da yaptıklarına göre doğru olmalı, değil mi?
Our friend in London will be most interested.
Londra'daki arkadaşımız baya alakadar olacaktır.
I don't know how these things work in America, but in London it's considered impolite...
Amerika'da bu işler nasıl oluyor bilmem ama Londra'da kaba bir şey.
One day in London, I saw Mr Krupa coming out of a club.
Bir gün Londra'da, Bay Krupa'yı kulüpten çıkarken gördüm.
He's in charge of liaising between the operation on the ground and the top management in London.
Saha operasyonuyla, Londra'daki üst yönetim arasında irtibatı o sağlıyor.
It is true that friends and colleagues of my own in London talk of this... man-child.
Londra'daki dostlarımın ve meslektaşlarımın böylesi bir çocuk adamdan bahsettikleri doğru.
These are the same readings Dr. Selvig and Dr. Foster picked up in New Mexico and in London.
Doktor Selvig ve Doktor Foster'ın New Mexico ve Londra'da ölçtüğü değerlerle aynı.
I myself had the pleasure of seeing your Jeu de Cartes in London.
Ben sizi your Jeu de Cartes in London'da izleme şerefine erişmiştim.
If you're really not happy here, I can try and organize for you to go and live with Grandpa in London.
Burada mutlu değilsen, Londra'da büyükbabanın yanında kalman için bir şeyler ayarlayabilirim.
And I suppose you thought he was drinking heroin back in London.
Ve sanırım onun Londra'dayken eroin kullandığını biliyordun.
Yeah, well, he did the same thing back in London, didn't he?
Londra'da da aynı şeyi yapmıştı değil mi?
I told him of my concerns regarding his problems while you and I were in London.
Sen ve ben Londra'dayken... ona endişelerimden bahsettim.
Getting anybody asylum these days is no easy matter, much less a place at medical college in London.
- Ee? Bu günlerde birini tımarhaneye tıkmak da kolay geğil Londra'daki bir tıp fakültesine sokmak da.
And what about her father- - is he... is he still in London?
Peki ya babası? Hâlâ Londra'da mı?
Hey, I'm a famous actress living in London.
Ben Londra'da yaşayan ünlü bir oyuncu olmuşum.
They have nothing but the meagre wages he pays them, while he profits from their toil, making bricks to build mansions in London.
Hardwick onların emeklerinden kar edip, Londra'da malikaneler inşa etmek için tuğlalar yaparken, onların ise ödenen azıcık ücretten başka bir şeyleri yok.
Itwill be shown in places like Milan, NewYork, London.
Milan, New York, London gibi şehirlerde kullanılacak.
That's why I flew Claude in from London.
Bu yüzden, Londra'dan Claude'u getirttim.
She was last seen outside of London in 1492.
En son 1492'de Londra dışlarında görülmüş.
I'm too pretty to get locked up in the Tower of London, Shawn.
Londra Kulesinde kilitli kalmayı tercih ederim, Shawn.
Well, Gus, at least we got to take in some of the sights of old London town.
Gus, en azından eski Londra şehrinin bazı yerlerini gezmiş olduk.
And there were certainly lots of very odd creatures being exhibited around London in Victorian times.
Ve Viktorya Dönemi'nde Londra çevresinde,... kesinlikle çok garip bir sürü yaratık sergilenmekteydi.
A dinosaur is burning in the heart of London.
- Londra'nın ortasında bir dinozor yanıyor.
We're going to London in July.
Temmuz'da hep birlikte Londra'ya gidiyoruz.
In 1791, in a squalid slum in the suburbs of London, Michael Faraday was born.
1791'de Londra'nın varoşlarındaki sefil bir evde Michael Faraday doğdu.
News of Faraday's invention spread quickly, and suddenly, Davy's assistant was the toast of London.
Faraday'in icadının haberleri hızla yayıldı ve Davy'nin asistanı birdenbire Londra'nın gözbebeği oldu.
To stand in my way is to refuse the King's desire to build a new London.
Bana mani olmak, Kral'ın yeni bir Londra yapma arzusunu reddetmektir.
Shaftesbury - little sincerity himself - fans the flames of rebellion in London. I am prepared.
Shaftesbury, Küçük Samimiyet'in kendisi...
In the tower of London. Yes, I know.
Londra kulesinde, evet biliyorum.
So you're gonna fly back to London, get your life in order, and move back in two weeks.
London'a geri gidip hayatını düzene sok, iki hafta sonra dön.
ã75,000, in exchange for the equivalent amount in U.S. bearer bonds, a portion of that stolen from a London and India goods train.
75 bin pound. Londra ve Hindistan yük trenlerinden çalınmış bir kısım Amerikan hamiline tahvillerine eşdeğer miktarına karşılık olarak.
The three of you... enjoying a little party, in our corner of London, here.
Üçünüz Londra'nın bize ait köşesinde küçük bir parti veriyordunuz.