Influence traduction Turc
4,542 traduction parallèle
Well, I think Mark's father had a huge influence on him.
Şey, sanırım Mark'ın babasının onun üzerindeki etkisi çok büyük olmuş.
You also need a stabilizing influence.
Ayrıca istikrar sağlayıcı hükme ihtiyacın var.
Well..... but, please, please, please, do not let that influence your review.
Eh işte... Ama lütfen, lütfen, lütfen hiç etki altında kalmadan eleştirini yap.
I think I can assure you it'll be more interesting than arresting aging corporate attorneys for driving under the influence.
Sanırım sizi temin edebilirim ki yaşlı şirket avukatlarını içkili araba kullanmaktan tutuklamanızdan daha ilginç olacaktır.
He wants someone he can influence.
Etkileyebileceği birini istiyor.
Trying to escape the influence of an overbearing mother and an absent father.
Otoriter bir anne ve var olmayan baba baskısından kaçmaya çalışıyor.
Everyone knows you have influence.
Herkes bir tesirin olduğunu biliyor.
Ayla Bayindir, without being under any influence... do you knowingly take Semih Sener to be your husband?
( Nikâh Memuru ) Ayla Bayındır, kimsenin tesiri altında kalmadan kendi iradenizle Semih Şener'i eş olarak kabul ediyor musunuz?
You, Semih Sener, without being under any influence... do you knowingly take Ayla Bayindir to be your wife?
Siz, Semih Şener kimsenin tesiri altında kalmadan kendi hür iradenizle Ayla Bayındır'ı eş olarak kabul ediyor musunuz?
Seems this... Jessica Matthews has been a bad influence.
Görünen o ki Jessica Matthews seni kötü etkilemiş.
Do you think you're important enough to influence my marriage?
Benim evliliğimi etkileyecek kadar önemli olduğunu mu düşünüyorsun?
Being under the influence isn't a very good defense.
Etki altında olmak çok da iyi bir savunma sayılmaz.
Under the influence of what you were under the influence of...
Etkisi altında olduğun şeyin etkisi altındaydın.
I think he might have changed it because of someone else's influence.
Bunu da birilerinin etkisinde kalarak değiştirmiş olabilir.
Well, just to be clear, if Eli's directing policy due to somebody's outside influence, then, that's a potential ethical violation there.
Net olalım, eğer Eli politikayı dışarıdan birilerinin etkisinde kalarak yönetiyorsa,... o zaman burada potansiyel bir etik ihlali söz konusudur.
Ah, you must be a good influence on me.
Üzerimde iyi bir etkin olmuş olmalı.
You have a strong influence over the rest of the men.
Diğer erkekler üzerinde güçlü bir etkin var, Leydi McKormick.
I might need you to use that influence to have Kyle taken care of.
Diyorum ki zamanı geldiğinde bu etkiyi Kyle'ın çaresine bakmak için kullanabiliriz.
The growing influence of the great tsars of Russia.
Genç sultan varlıklarını kullanması gerektiğini anlamıştı.
Russia started to see the Ottomans, the slow Ottoman decline as an opportunity to install their influence in the Balkans, agitating through the local Christian populations and that then accentuated this sense that it was a Muslim / Christian clash going on.
Osmanlılar diğer Müslümanlarla savaşmalarını meşrulaştırmak zorundaydı. Selim'e karşı tehdit, kökleri günümüz İran'ına dayanan Safevi hanedanlığından geldi. Osmanlılardan farklı bir İslami mezhebi benimsemişlerdi, bu da iki yükselen gücü çatışmaya sürükledi.
The pleated ruffles do give a soft influence, Ma'am.
Pilili fırfırlar hoş bir izlenim verir, madam.
- your influence on him.
- fazla büyüttüğünü düşünüyorum.
He's from a minor family, but they have influence.
Küçük ama söz geçiren bir ailesi var.
Every time I seek to influence events, the effect seems to be the perfect opposite of what I intended.
Ne zaman olaylara el atmaya kalksam sonuç planladığım şeyin tam tersi olarak bana dönüyor.
I would hate to think we'd made a mistake under the wrong influence.
Etki altında kalıp yanlış karar vermekten nefret ederim.
What influence might that be, sir?
- Ne gibi bir etki, efendim?
You have influence on their lives now.
Artık hayatlarında bir önemin var.
Except, there was that one time he convinced me that under the influence of the watch,
Yalnız, bir konuda ikna olmuştum. Saatin etkisindeyken yabancı dil konuşmuşum.
A raw influence to absorb and inspire.
Bana ilham verecek bir etki.
Our uprising against the undue influence of corporations on our government has begun.
Devletimizdeki şirketlerin nüfuzlarını kötüye kullanmalarına karşı olan isyanımız başlamıştır.
The terrorism of Al-Qaeda and their affiliates, the rise of the Muslim Brotherhood to power in Egypt, all are aspects of the struggle about how far Sharia law should influence the daily and political life of Muslim societies.
El-Kaide ve uzantılarının terörizmi, Müslüman Kardeşlerin Mısır'da iktidar oluşu, Şeriat hukukunun günlük siyasal yaşama ve Müslüman toplumlara tesirinin boyutları konusundaki kavganın tezahürleridir.
The growing influence of the great tsars of Russia.
Rusya'nın çarlarının artan nüfuzu.
Russia started to see the Ottomans, the slow Ottoman decline as an opportunity to install their influence in the Balkans, agitating through the local Christian populations and that then accentuated this sense that it was a Muslim / Christian clash going on.
Rusya, Osmanlıları, yavaş zayıflamasını, Balkanlardaki nüfuzunu artırmak için fırsat olarak gördü, yerel Hristiyan nüfusu kışkırttı ve sonra bunu mevcut bir Müslüman / Hristiyan çatışması olarak vurguladı.
I don't want him around kids who are a bad influence, so I run background checks on the parents of his friends.
- Kötü etkileri olan çocukların etrafında olmasını istemem bu yüzden arkadaşlarının ebeveynlerinde arkaplan taraması yaptım.
Biggest influence in the whole of southern Norway.
- Norveç'in güneyinin tamamında tesirli biri.
Your client is under arrest for driving under the influence, and given his previous arrests, we were with our rights to collect his DNA.
Müvekkiliniz, ilaç etkisinde araç kullandığı için tutuklandı,... daha önceki tutuklamaları da göz önüne alınırsa, DNA'sını almak bizim hakkımızdı.
Power, influence.
Güç, hüküm.
This afternoon. I must be a good influence.
Ben iyi bir etki olmalıyım.
I opened the door of space-time distorted by the influence of Jubileus's coming.
Jubileus'un gelişiyle sapmış uzay zamanda bir geçit açılmıştı.
Is that how you win friends and influence people?
Sen bu şekilde mi arkadaş kazanıp insanlara ilham veriyorsun?
Maybe someone tried to influence the jury.
Belki de birisi jüriyi etkilemeye çalıştı.
That guy's a bad influence.
Şu çocuk beni etkiliyor.
You are a bad influence.
Sen beni kötü etkiliyorsun.
I have about as much influence as the founders.
Kurucular kadar etkim var.
This is the girl's influence on you, isn't it?
Bu kızın üstündeki etkisi değil mi?
Yes, and we accept your ruling, but there is the matter of undue influence.
Evet, biz de kararınızı kabul ediyoruz,... ama ortada nüfuzu kötüye kullanma sorunu mevcut.
Undue influence on the deceased?
Ölen hakkında mı nüfuzu kötüye kullanma?
And this manipulation, in your opinion, did it constitute undue influence?
Bu yönlendirmede,... size göre, bu durum nüfuzu kötüye kullanmayı oluşturdu mu?
He asked me to use my influence with Mr. Ashbaugh to get him to sign this will.
Kendisi, Bay Ashbaugh'un vasiyetini imzalaması için etkimi kullanmamı istedi.
They believe the more beautiful the stronger the spirit that descends. and hold more influence than the elders.
En yetenekli Bapular Tanrı muamelesi görürdü. İhtiyar heyetinden daha nüfuzlu idiler.
The terrorism of Al-Qaeda and their affiliates, the rise of the Muslim Brotherhood to power in Egypt, all are aspects of the struggle about how far Sharia law should influence the daily and political life of Muslim societies.
Cenevizli tüccarların, Pisa'nın yükselişini görüyorlardı. Bence geleceğin batı olduğu çok açık görünüyor olmalıydı.