Intimidate traduction Turc
636 traduction parallèle
- Gypo! Show him he can't intimidate us!
Bizi korkutamayacağını göstersene ona!
Newspapers hostile to Zola are permitted to threaten and intimidate the jury.
Gazetelerin Zola'ya karşı düşmanca tavrına, hatta jüriye karşı tehditlerine hep göz yumuldu.
You can't intimidate us.
Bizi korkutamazsın.
- You needn't try to intimidate me, Mr...
- Hayır, beni tehdit edemezsiniz, Bay...
Those geniuses up there think they can intimidate the Czechs... with public warnings, dopes.
Oradaki zekiler Çeklere kamu duyurularıyla... gözdağı vereceklerini sanıyorlar aptallar.
The fire hazards, the broken stairs - you think you can intimidate me?
yangın riski, kırık merdivenler... Beni tehdit mi ediyorsun?
We intimidate them
Onları yıldırıp sersemletiyoruz.
You don't intimidate me.
Beni korkutmuyorsun.
Are you afraid that I'll intimidate her?
- Onu tehdit etmemden mi korkuyorsunuz?
- Intimidate? No. Charm?
- Hayır cazibenizle onun aklını karıştırmanızdan.
You're not gonna intimidate me.
Gözümü korkutamayacaksınız.
You let the neighbours intimidate you.
Bakıyorum komşuların yanında pısıyorsun.
If a respected boss lets some sorry blind man intimidate him, it could seriously damage his reputation.
Eğer saygı değer bir gangster kör bir adamın kendisini korkutmasına izin veriyorsa, bu kesinlikle onun namına zarar verir.
That phase one is intended to intimidate the population to search houses, to find and arrest resistance.
Birinci aşama halkı korkutmak, evleri aramak, direnişçileri tutuklamak.
They wanted to intimidate you... to provoke you...
Senin gözünü korkutarak tahrik etmişler, kışkırtmışlar...
No trial, no friendly judges, no juries to intimidate, nothing.
Mahkeme yok, tanıdık yargıç yok, korkutulmuş juri yok, hiçbiri.
- Use something to intimidate him.
Haklısın, korkutmak için silah alalım.
Just intimidate him.
Sadece sindirmek için.
- Oh? - Yes, it seems the Troglytes are under the impression that the Enterprise is here to intimidate them.
Troglitler Enterprise'ın onlara gözdağı vermeye geldiğini düşünüyor.
You don't intimidate me... Nor my client.
Beni tehdit etmeye kalkmayın müvekkilimi de.
Don't worry about it. Don't let it intimidate you.
Takma kafana, sen içinden geldiğin gibi konuş.
But you also intimidate me — this is even more incomprehensible — because I love you. See?
Bu daha akıl almaz bir durum, utanıyorum çünkü seni seviyorum.
Do I intimidate you? - No, no, not at all.
- Sizi sıkıyor muyum?
Bombings to intimidate and provoke.
Provokasyon cinayetleri
But to make up for it, she painted phony teeth on his lips and she taught him to put up such an act of ferocity that he can even intimidate an elephant.
Ama bunu telafi etmek için, onun dudaklarını dişi varmış gibi renklendirmiş ve ona öyle iyi kızgın rolü yapmayı öğretmiş ki bir fili bile korkutabilecek hale gelmiş.
Sam we can't let Collins or my father or anybody else intimidate us.
Sam, Collins'in, babamın veya başkasının gözümüzü korkutmasına izin veremeyiz.
These people will not let you intimidate and frighten them.
Bu insanlar onları korkutmanıza müsaade etmeyecek.
Why are you letting these men intimidate you?
Niye bu adamların seni korkutmasına izin veriyorsun?
You've got to intimidate them.
Onların gözünü korkutman lazım, Carla. Onları ezmelisin.
I'm with the agency, but I haven't come to intimidate or bully you.
Şirkette çalışıyorum ama sizi tehdit etmek veya korkutmak için gelmedim.
But don't think you can intimidate us with your friends in high places!
Ama yüksek mevkilerdeki dostlarınla bizi korkutmayı düşünme.
- No, I think I intimidate other kids.
- Hayır. Galiba onları korkutuyorum.
- You gotta intimidate these guys.
- Bunlara gözdağı vereceksin.
And now it is the Russian just standing there, trying to intimidate Creed.
Rus şimdi ortada, Creed'le yakınlaşmaya çalışıyor.
- True... but even the brightest ones allow adults to intimidate them back to reality.
- Doğru... Hatta çok parlak zekalı olanları, yetişkinlerin onları gerçekleri göstermesine izin verirler.
- You can't intimidate me, Dutch.
- Bana göz dağı veremezsin Dutch.
But, you know, there must be somethin'weird lookin'about me, because I seem to intimidate them.
Ama, görünüşümde bir tuhaflık olmalı ki onları korkutuyor.
I've never eaten much and you intimidate me
Zaten fazla yemem üstelik etkiniz altında kaldım.
I intimidate helpless women.
Çaresiz kadınları korkuturum.
- Then find one and intimidate her.
- Öyleyse öyle birini bul ve korkut.
We're trying to intimidate this dickhead.
Bu s.kkafalıya gözdağı vermeye çalışıyorduk.
Don't let those suckers intimidate you, Brandon.
Bu sersemlerin gözünü korkutmasına izin verme, Brandon.
I don't intimidate you, do I?
Seni korkutmuyorum, değil mi?
They intimidate me.
Beni korkutuyorlar.
YOU INTIMIDATE PEOPLE.
İnsanları korkutuyorsun.
You're not managing to intimidate me.
Gözümü korkutmayı başaramıyorsun.
Data, where else on this planet can I find someone she cannot intimidate?
Data, bu gezegende onun korkutamayacağı başka birini nereden bulacağım?
I intimidate him
Ben onun gözünü korkutuyorum, ama anlaşılan sen yapamamışsın.
But you intimidate me.
Ama gözümü korkutuyorsun.
They're trying to intimidate us. I hate that.
Beni korkutmaya çalışıyorlar.
You intimidate your subordinates so well. Don't I, though?
- Memurlarının gözünü pek güzel korkuttun.