English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ I ] / Ipso facto

Ipso facto traduction Turc

56 traduction parallèle
that despite all our precautionary measures, we seem to believe it is hardly necessary for us to proceed unless we receive an ipso facto that is not negligible at this moment. Quotes, unquotes and quotes.
tarafımızdan başka bir işlem yapılmasına gerek yoktur, burada, önemsenmeye değmeyecek durumlar farklı, tabii ki, alıntı, alıntı sonu ve tekrar alıntı.
Ipso facto.
Doğal olarak.
I mean by saying "Not really, sire," the true situation is likely to be ipso facto, to the contrary and the exact opposite to that which you perceive.
"Pek sayılmaz efendim" demekle kastım, gerçek durumun her zaman fiilen, tersi ve sizin algıladığınızın tam karşıtı olabileceği.
As a result of this, certain categories of clandestine operation were ruled ipso facto out of bounds.
Sonuç olarak, gizlice yapılan işlerin bazı bölümleri istenen sınırın altında kendiliğinden geçerli oldu.
Ipso facto and change-o.
Gerçek bu ve değiştiremezsiniz.
So, if creatures are thought to be fierce... they are, ipso facto, fierce!
Demek ki söz konusu hayvan tehlikeli düşünülürse... gerçekten de tehlikeli olur!
So, ipso facto, I can't be interesting?
Yani eğer güzelsem, ilginç birisi olamaz mıyım?
I'm just sayin'that me and my associates will steal your car, and ipso facto your insurance company'll buy you another one.
Şöyle desem, ben ve arkadaşlarım arabanı çalacağız, ve böylece sigorta şirketin yeni bir tane almak zorunda kalacak.
Yeah, habeas corpus. And ipso facto and Phi Beta Kappa.
Evet, Habious Corpus ve İpso Facto hakkında.
Ipso facto.
Eşyanın tabiatı gereği, güven telkin edildi...
Yes, but if nothing less than a block of steel could stop this car, then, ipso facto, it could not have been a man standing in the street last night.
Evet ama bu arabayı ancak bir çelik bloğu böyle durdurabilir. Bu sebeple de, dün akşam arabanın karşısına çıkan, bir insan olamaz.
- "Ipso facto et manu militari".
- "İşte kapı, işte sapı."
Which your piece implies is ipso facto impossible.
Sanırım sizin... Bu imkansız.
Yes, a blackmailer is not, ipso facto, a murderer.
Sırrınızı iki kişinin daha öğrenmesini istemiyorsanız gidin.
He may not be ipso facto, a murderer.
- Benimkini gördün mü? - Devam edelim. - Evet.
Ipso facto, q.E.D., Blah, blah, blabbedy, blah, so there.
Bu yüzden, haklı olarak, kesinlikle falan filan, sonuç olarak buradayım.
The end of ipso facto secular humanism.
Bundan kaynaklı lâik hümanizmin sonu.
Okay, maybe ipso facto snooping, but it wasn't my goal to snoop, just entertain myself.
Tamam, belki sırf karıştırmak olsun diyeydi. Ama amacım karıştırmak değildi, kendimi eğlendirmekti.
Ipso facto, I drink'til I'm platso!
O kadar, bu kadar, içerim ben uçana kadar.
For, as Lord Protector, you would, ipso facto, be King of England.
Kral'ın vekili olarak sen, kendiliğinden Kral olacaksın.
Ipso facto, car goes back-o.
Kaçınılmaz olarak, araba geri alınır.
- You're using "ipso facto" wrong.
"Kaçınılmaz olarak" tanımını yanlış kullanıyorsun..
Ipso facto...
Bu nedenle...
Ipso facto, Mary loves shoes. So sad.
- Yani, Mary ayakkabıları sever.
Ipso facto.
Malum sebepler.
Ipso facto, he's a terrorist.
Terörist işte.
Louise Willett robbed the very people she was supposed to be taking care of, and she spent that money - ipso facto, ad nauseam.
Louise Willett kendisine bakması gereken insanlar tarafından soyuldu... -... ve o tüm parasını- - - Fiilen bıktırdık.
I attended this lecture where this philosopher guy says that for something to be objective, it must be separate from the mind, and nothing is separate from the mind- - ergo, ipso facto, Colombo, Oreo.
Bir kursa katılmıştım ve ordaki filozof adam diyordu ki bir konuya tarafsız yaklaşmak için o konunun zihinden ayrılmış olması gerekir ve hiçbir şey zihinden ayrı değildir ergo, ipso facto, Colombo, Oreo.
Ergo, ipso facto, Colombo, Oreo.
O ölü, siz ise hayattasınız. Ergo, ipso facto, Colombo, Oreo.
My colleagues and I are mapping the neurological substrates that subserve global information processing, which is required for all cognitive reasoning, including scientific inquiry, making my research ipso facto prior in the ordo cognoscendi.
İş arkadaşlarımla birlikte bilimsel sorgulamaları da içeren tüm bilişsel bilimleri gerektiren küresel bilgi işleme hizmet eden nörobiyolojik substratların planını çıkartıyor olmam bile beni diğer tüm erbapların bir adım önüne koyuyor.
Excuse me, but a grand unified theory, insofar as it explains everything, will ipso facto explain neurobiology.
Özür dilerim ama büyük birleşim teorisi ile kalan her şeyi açıklayacak olmanın yanında aynı zamanda nörobiyolojiyi de açıklarsın.
Well, then, ipso facto you don't have sufficient evidence constituting probable cause for an arrest warrant.
Öyleyse bu sebepten ötürü elinizde bizi tutukluluk haline sokacak yeterli delil yok.
"Ipso facto".
"Fiilen".
Ipso facto... Women too.
Dolayısıyla kadınlara da.
But while we're on the topic of how smart I am, and ipso facto, the expert psychological analysis I provide, not to mention Shea's street-level gangsta knowledge which radically comes in handy,
Şimdi benim özelliğim zeki oluşum ve bu sayede sunabildiğim uzman psikolojik görüşler. Shea ise işimize yarayan sokak serserisi kültürüne sahip.
Ipso facto, I don't know what you're talking about.
Aynı yola çıkıyor, neden bahsediyorsun anlamıyorum.
True. However, those most likely to get their heads sawed off are probably in league with those inclined to do the sawing, who are, ipso facto, criminals.
- Doğru fakat kafaları koparılanlar muhtemelen koparmaya meyilli olanları tanıyor.
Ipso facto, the artifact must be here in the arena.
Filvaki, obje stadda olmalı.
Based on the facts of my compelling argument, and use of big words, like ipso facto, I respectfully request you return a verdict of not guilty as charged.
Zorlayan görüşümdeki gerçeklere dayanarak, ve ipso facto * gibi büyük kelimeler kullanarak, saygı çerçevesinde suçsuz hükmünün suçluya değiştirilmasini talep ederim.
Ipso facto p- -
Ipso facto p- -
Ipso facto, Arrow.
Bu sebeple, Ok.
Detective, it was my job to prevent her murder. Ipso facto, QED, I am not her killer.
Dedektif bakın, benim görevim cinayeti engellemekti.
- Conquest of Gaul. The forces of civilisation over the barbarians in ipso facto...
- Galya'nın Fethi sivil halkın barbarlara üstünlük sağlayıp zafere ulaşmaları dolayısıyla...
Ipso facto, this is a classic case of...
Durumun gereği olarak, bu klasik bir dava...
Ipso facto ergo, not his Goddamn house.
Yani gerçeklere bakacak olursak bu lanet olası ev onun evi değil.
- Ipso facto...
- Otomatikman...
Ipso facto. You are real.
Öyleyse gerçeksin sen.
As Tucker's esteemed attorney, esquire-at-law, counselor, pro Bono, ipso facto, we would like to settle this thing as quickly as possible.
Tucker'ın saygın avukatı olarak... Kanunlarca avukat, danışman ve gönüllü avukatım, "ipso facto"... Bu işi mümkün olduğunca hızlı halletmek istiyoruz.
I don't wanna, you know, worry'em'cause they're probably not used to the big league, but, you know, let them know there is a big buzz around Mr D. Brent, ipso facto, anyone on his team.
Biliyorum. Kaygılanmalarını istemiyorum çünkü muhtemelen birinci lige alışkın değiller. Ama onlara Bay D. Brent'le ilgili önemli söylentilerin döndüğünü, bundan grubundaki herkesin yararlanacağını söyle.
Res ipso de facto, quid pro quo, e pluribus penis.
Muadil gerçeği ;
Ergo, Ipso-Facto, Colombo, Oreo, she didn't have a drug problem.
Ergo, Ipso-Facto, Colombo, Oreo, yani uyuşturucu sorunu yoktu.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]