Is that all you have to say traduction Turc
190 traduction parallèle
Is that all you have to say?
Tüm söyleyeceğiniz bu mu?
Darling, is that all you have to say to me?
Sevgilim, söyleyeceklerin bu kadar mı?
Well, sir, is that all you have to say?
- Tony nişanlandı mı? Evet, bayım, tüm söyleyeceğiniz bu mu?
"Good afternoon", is that all you have to say?
Tünaydın, tüm söyleyeceklerin bu kadar mı?
Is that all you have to say to me?
Bana söyleyeceklerin bu kadar mı?
Wendy, is that all you have to say?
Vendi, tüm söyleyeceğin bu mu?
- Is that all you have to say?
Tüm söyleyeceklerin bunlar mı?
- Is that all you have to say?
- Söyleyeceklerin bitti mi? - Hayır.
Is that all you have to say for him?
Onun hakkında söyleyecekleriniz bu kadar mı?
- Is that all you have to say?
- Söyleyeceklerinin hepsi bu mu?
Is that all you have to say to me?
- Bana bütün söyleyeceğin bu mu?
Is that all you have to say?
Söyleyeceğin bu kadar mı?
- Is that all you have to say, "oh"?
- Tek söyleyeceğin "oh" mu?
"Not very efficient." Is that all you have to say?
Çok etkili değil? Tüm söyleyeceğin bu mu?
I see... is that all you have to say?
Görüyorum. Tüm söyleyeceğin bu mu?
Is that all you have to say?
Söyleyeceğiniz bu kadar mı?
Is that all you have to say?
Tüm söyleyeceklerin bunlar mıydı?
Is that all you have to say?
Bütün söyleyeceğin bu mu?
Is that all you have to say?
Tek söyleyebileceğin bu mu?
Is that all you have to say?
Söyleyeceklerin bu kadar mıydı?
Is that all you have to say to me?
Bana söyleyeceğinizin hepsi bu mu?
Man : is that all you have to say for him?
Onun hakkında söyleyeceklerinin hepsi bu kadar mı?
Is that all you have to say?
- Söyleyeceğin tek şey bu mu?
is that all you have to say for yourself?
Bütün söyleyeceğin bu mu?
Is that all you have to say for him?
- Bütün söyleyeceğin bu mu?
Is that all you have to say?
Tüm söyleyeceğin bu mu?
Is that all you have to say?
Söyleyecekleriniz bitti mi?
- Is that all you have to say?
- Söylemen gereken tüm şey bu mu?
Is that all you have to say about the well-known Albertine?
Meşhur Albertina hakkında tüm bildikleriniz bu kadar mı?
Is that all you have to say to a cute, and naked man?
Şirin ve çıplak bir erkeğe söyleyeceklerin sadece bunlar mı?
Is that all you have to say to me?
Söyleyeceğin tek şey bu mu?
And all I have to say to you is that as far as I'm concerned you're legally dead.
Sana söyleyecek bir çift lafım var. O da, bana göre senin kanunen ölü olman.
All you have to say is that Irene went for a walk and she never came back.
Bütün söyleyeceğin Irene'in gezmeye gittiği ve hiç geri dönmediği.
Well, I guess all I'm trying to say is that - and I really mean this, Lloyd - if what you want is a family like our fathers have and promotion in the air force and position in society like our mothers have, and you marry me because I'm pretty and smart and have guts and know the ropes... then I don't think you want to marry me, Lloyd.
Aslında sana anlatmak istediğim şu, bu konuda çok ciddiyim, Lloyd eğer bütün istediğin babalarımızınki gibi bir hayatsa Hava Kuvvetleri'nde yüksek bir rütbeyse annelerimizin sahip olduğu gibi sosyetede bir pozisyonsa benimle sadece güzel ve akıllı olduğum, cesur olduğum için evlenmekse benimle evlenmek istediğini sanmıyorum, Lloyd.
Well, all I can say is that you and I are going to have a ball.
Söyleyebileceğim tek şey bir balomuz olacağı.
Members of the jury, if you have been convinced by the evidence beyond all reasonable doubt, that the accused committed this heinous crime, then it is your solemn duty to return a verdict of guilty.
Sayın jüri üyeleri, sanığın bu alçakça suçu işlediğine hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde emin olduysanız o zaman suçlu kararı vermek en önemli görevinizdir.
- Is that all that you have to say to me?
- Söyleyeceklerin bu kadar mı?
All you have to do is come to the embassy with me, say that I rescued you, and then walk away with fifty guineas and all the vol-au-vents you can stuff in your pockets.
Bütün yapman gereken, benimle elçiliğe gelip, seni kurtardığımı söylemen, ve sonra da, elli gine ve cebine sığdırabileceğin kadar börekle çıkıp gitmen.
All you need to know is that they were quantities which geneticists out in the field can measure and have measured.
Tek bilmeniz gereken bunların, arazideki genetik uzmanlarının ölçebildiği ve de ölçtüğü sayısal değerler olduklarıdır.
At least Coach won't have to say, "William, you didn't play hard this game"...'cause when I step on that floor I'm goin'be all business, and that's it.
En azından koç bana, "William, bugün mücadele etmedin" demeyecek... çünkü ne zaman sahaya çıksam sadece bunu bir iş olarak göreceğim, hepsi bu.
That is all you have to say?
Tüm söyleyeceklerin bunlar mı?
All you have to do is say that you've been traumatized and you can't work around shoes anymore and then sue.
Tek yapman gereken travma geçirdiğini ve etrafında ayakkabılar varken çalışamadığını söylemek sonra da dava açmak.
Whenever you're having a nightmare like that and you can't get out of it, all you have to do is say, "One, two, three, wake up." One, two, three, wake up.
"Bir, iki, üç, uyan."
You're looking at the most important Bajoran icon ever painted... the only known proof that B'hala ever existed... and all you have to say is "hmm"?
Şu ana kadar yapılmış en önemli Bajoran resmine bakıyorsun. B'hala'nın var olduğunu gösteren bilinen tek kanıt. Ve tek söyleyeceğin "hmm" mı?
All I have to say is to tell you that this lantern is the moon I'm the Man in the Moon, this thornbush, my thornbush and this dog, my dog.
Demek istediğim, bu lamba ay olacak. Ben aydaki adam bu dikenler, benim dikenim ve köpek de, benim köpeğim.
All you have to do is say, "Yes, that's just the way it was."
Tek yapman gereken, "Evet, aynen böyle oldu" demek.
What I want to say to you is that... all I'm able to offer you... is this... what we have right now.
Söylemek istediğim şu... Sana kendimden verebileceğim her şey... Şu anda sahip olduğumuz kadarı.
I've lost my husband two times, and all you can say to me is that I have wasted my life.
Kocamı iki kez yitirdim, ve sen gelmiş hayatımı boşa harcadığımı söylüyorsun.
But see, we're all there trying to map out a game plan and rehearsal schedule... and I'm sure whatever you two are talking about here... is so much more fascinating and important and, let's just say it, fun... but I'd really like to get an'A'on this assignment, and to do that... you'll have to discuss your sock hops and clambakes some other time.
Şurada plan yapmaya çalışıyoruz. Eminim konuştuğunuz konular çok daha ilğinç,.... ... önemli ve eğlencelidir, ama bu ödevden A almak istiyorum.
/ Yeah Whenever you need that extra burst of energy all you have to say is
- Selam Will. - Bir saniye.
My life is a living hell and that's all you have to say!
Ben cehennem hayatı yaşıyorum ve söyleyeceğin tek şey bu mu?