It's all fine traduction Turc
707 traduction parallèle
Well, it's a fine way to pay me back for all I've done for you.
Senin için yaptıklarımı böyle ödüyorsun.
- All right, it's fine.
- Evet, bunun için.
That's all very fine if it works out.
Gerçekten böyle oluyorsa tüm bunlar çok güzel.
It's a fine house, all right.
Güzel bir ev.
- Well - Well, it's all very fine, I said, expecting me to do this, that and that other... but what do I get out of it?
Pekala, sen benden şunu bunu yapmamı bekliyorsun ama benim çıkarım ne olacak?
It feels fine to have done something worthy, and then I think of all the things that have to be done between now and then?
Kayda değer bir şey yapmış olmak güzel ama bir de bugünden o ana kadar yapılacak şeyler!
He says it's all very fine.
Her şeyin yolunda olduğunu söylemişti.
It's my pleasure to tell these fine sailors that Catherine, Empress of all the Russias, in celebration of the Franco-Russian alliance... has come to review the troops of the Moulin Rouge.
Tüm Rusya'nın İmparatoriçesi Catherine'in bu seçkin... denizcilerinin, Fransız - Rus ittifakını kutlamak amacıyla Moulin Rouge birliklerini denetlemeye geldiklerini bildirmekten zevk duyarım.
My mum had it like that the first time, but then it was all fine.
Annem de ilk seferinde aynısını yaşamış, ama sonra her şey düzelmiş.
It's all right, you were fine.
Olsun, gayet iyiydin.
It will make fine reading, Elsbeth's flat, the naked bathing in Dorset and all the rest of it.
Elspeth'in evi, Dorset'te çıplak duş, ve diğer şeyler ilgi çekici bir yazı olur.
It's all dead and buried, you said. Fine.
O ilişkinin bittiğini, kapandığını söyledin.
All I have is that image of her saying, "It's a fine day."
Tek bildiğim onun : "Ne güzel bir gün." dediği.
If that's all, it's fine with me.
Eğer hepsi buysa, benim için sorun yok.
Women like you are just like dogs, they know how to count, yet can't tell the difference between one and two, two less and it's over, but if there's only one less, all is fine.
Senin gibi kadınlar köpeklere benzer,... nasıl sayacağını bilir, lakin birle iki arasındaki farkı söyleyemez,... ikiden azsa biter,... ama birden azsa her şey yolundadır.
No, stay there, I can manage just fine, it's all right.
Ben hallederim, sorun değil.
It will be hot and fine all day.
Hava, gün boyunca güzel ve sıcak olacak.
See, it's fine after all
Gördün mü, her şeye rağmen oldu.
That's just fine for us all, don't it?
Bizim için çok iyi, değil mi?
All that's fine in theory, but it doesn't work in practice.
Dur bakalım. Teoride öyle olur ama pratikte işe yaramaz.
It's fine to be concerned with justice and conscience, or upholding principles yet, in the end, it's all nothing more than empty words, at least in this filthy hole.
Dürüstlük, prensip sahibi olmak çok güzel ama sonuçta, bunlar boş sözcüklerden başka bir şey değil.
"It's a great shame, all your fine things gone up in smoke, Iike that."
" Ne yazık oldu, yaptığınız bütün güzel şeyler yandı, kül oldu gitti.
We made a fine big war effort, but when it's all over, we've got to make a fine big peace effort.
Sağlam, büyük bir savaş çabası sarf ettik. Ama bütün bunlar sona erdiğinde, bu sefer barış çabası sarf edilecek.
Animals are fine on TV, it's all right.
Hayvan adları televizyonda problem olmaz.
You're going to be fine. You're all right. That's it.
İyisin haydi kalk bakalım.
It's fine. Just don't be all day about it.
Olur ama uzun sürmesin.
Sugar, it's all gonna be fine.
Tatlım, her şey yoluna girecek.
- It's all right, David. Everything's fine.
- Yolunda, David, Herşey güzel,
Not at all, it's fine.
Hayır, hayır, böyle iyi.
Well, all in all, I think it's gonna turn out just fine.
Her şeyi hesaba katarsak sanırım her şey yoluna girecektir.
it's all right. all right? it's fine.
Ve bir bakmışsın yastığımın üstüne kusmuk koyabiliyor.
Is it...? It's perfectly fine. In fact, all of you are now in excellent health.
Sıvı, Dünya kaynaklı hafif bir biranın... sentethol kopyası, Yüzbaşı Duffy'nin sipariş ettiğinden.
That's perfectly fine, because this is unlike any baby food you've ever tasted. It's all natural. It's homemade.
- Bence sorun yok ama bu mama diğer mamalara benzemez, tamamen doğal ve ev yapımıdır.
We've been doing that all along, but it looks like it's doing fine now.
Başından beri bunu yapıyoruz. Şimdilik iyi gidiyor gibi.
And, uh, I mean, that's a fine dish. I eat it all the time on my breaks.
Ve, uh, güzel bir yemeğe benziyor.
Don't you find it interesting that of all the fine restaurants in Boston to dine, that Evans should repeatedly dine at Melville's right upstairs from where I can be found every day of the week? No, no.
Sam, sence de Boston'da tonla iyi restoran varken Evan'ın sürekli Melville's'de. benim haftanın her günü bulunduğum yerin üst katında yemek yiyor olması çok ilginç değil mi?
All right, that's fine there. Is that it?
Bu kadar mı?
Well, it's all so sudden, I mean, the nest bit's fine, but the pepper business is definitely out!
Her şey aniden gelişti, yani, yuva konusu tamam güzel de, karabiber meselesi kesinlikle imkansız!
Oh, I'm all right. Really, Lois, I'm fine. It's just one of those down days, I guess.
- İyiyim gerçekten, sadece kötü günler geçiriyorum.
All I have is that image of her saying, "It's a fine day."
Tek bildiğim, onun : "Ne güzel bir gün." dediği.
I think it's all right. They seem to be talking just fine.
Sorun yok gibi, normal normal konuşuyorlar.
- It's all right. I'm fine.
Merak etmeyin, ben iyiyim.
- All we've got is Salaam Bombay, and it's ten minutes in. - That's fine.
- Sadece Salaam Bombay var, ve 10 dakika önce başladı.
All I want is for Fran to be happy. If it's without me, fine.
Çünkü ben sadece Fran'in mutlu olmasını istiyorum.
No, it's all right, I'm fine
Hayır, sorun değil. Ben iyiyim.
- It's all right, Hedy, he's fine.
- Sorun yok Hedy, iyi.
Let's just put it down to the fact that I'm a bad neighbor, all right? That... as soon as they understand that, everyone will get along fine.
Benim kötü bir komşu olduğumu varsayalım ve bu konuyu kapatalım.
All I can say is it's a terrible loss of a fine public servant.
İyi bir kamu görevlisiydi. Korkunç bir kayıp.
Your mother goes to all the trouble to prepare a fine meal. It's
Annen güzel bir yemek hazırlamak için onca zahmete giriyor.
It's all right, Will. Everything's fine.
Hepsi geçti Will, herşey iyi.
It's all right, I'm fine. I'm fine.
Sorun yok, ben iyiyim.Ben iyiyim.
it's all right 8832
it's all in your head 59
it's all good 878
it's all gone 158
it's all my fault 457
it's all over 506
it's all yours 403
it's all bullshit 56
it's all lies 56
it's all the same to me 49
it's all in your head 59
it's all good 878
it's all gone 158
it's all my fault 457
it's all over 506
it's all yours 403
it's all bullshit 56
it's all lies 56
it's all the same to me 49